Friday 12 October 2007

afromaid ve yeniden rüzgar

Deniz kenarında gecenin son durağa yaklaştığı vakitlerde,soğuktan elleri hissizleşmiş bir şekilde sigarasının dumanını içine çekiyordu çocuk.Yanlızım dedi kararmış denize bakıp.Yanlızım ve yine burda denizin karşısındayım.Kız onu terk etmişti,su ise başlamadan bitmişti.Aslında yanlız olmya alıştım diye düşündü,hatta belkide suyla işlerin yürümemesi sadece bu yanlızlık bağımlılığı yüzündendi.Enteresan olan ve daha da önemlisi cansıkıcı olan artık yanlız olamayacağınıda biliyordu.Rüzgar ve Diana herzaman onu izleyip yaptığını biliyorlardı.Rüzgar! o yüce dostla uzun zamandır konuşamadık,onu kovarak ona çok haksızlık ettim diye düşündü.Ama tamda haksız sayılmazdı,korkmuştu çünkü çocuk.Küçüklüğünden beri ona o kadar farklı şeyler öğretilmiştiki,bir anda bütün bu öğretilere,düzene aykırı şeyler yaşaması onu çok korkutmuştu.Rüzgar yada Diana kendilerine tanrı diyerek onun bütün inancını ezmişlerdi.Peki ama ya doğruysa? ya dedikleri gibi mitolojik dönemde olduğu gibi Eolos yada Diana gerçek birer tanrıysa noolucak diye düşündü çocuk!

Bir yerde duyduğu uzakdoğu atasözü aklına geldi. 'Düngece rüyamda kendimi kelebek olarak gördüm,uyandığımda düşündüm;acaba ben gerçekten rüyamda kendimi kelebek olarak mı gördüm,yoksa rüyasında kendini insan olarak gören bir kelebek miyim' Gerçeklik buysa ve ben rüzgarı rüya olarak görüyorsam bu gerçekten güzel bir rüya,ancak eğer bunun tam tersiyse ve biz gerçek değilsek bu bir kabus!

O sıcacık gülüş hala gözlerimin önünde diye düşündü.Fakat gülüşün yanında bana bu kadar acı çektirmek zorundamıydı sanki? bu kadar yoğun yaşarken birbirimizi,yanlız kalmamız şartmıydı sanki.Hala onsuzluğu üstümden atamadım fakat bu travma su'ya böyle davranmama sebep olmadı.Ben sadece korktum sanırım yada doğru insan olarak düşünmedim Su'yu diye içinden geçirdi.

Aşk çok acayip bir duygu aslında,İnsan kenini aşık oldum zannediyor ama bunun bir yanılgı,koskocaman bir yalan olduğunu çok acı farkediyor.Yada daha da acısı bunun doğru olduğunu ancak maalesef sürdürülemeyeceğini en derin yerinde hissediyor.Su birinci seçenekteki yalan aşkdı.Aslında aşk bile sayılmazdı sadece hoşlanmaydı.Üstelik kendide bunun farkındaydı.

Gecenin enteresan tarafları var aslında diye düşündü çocuk.Gündüzleyin herşey çok açık geliyor göze,sanki herşey ortada.Ancak gece çöktüğü zaman ufacık ışık kırılmaları yada yansımalar,hatta karanlığın kendisi bile sanki çok farklı şeyler gizliyor içinde.’Bu şehrin gecesi mi güzel yoksa gündüzümü?’ diye bir replik anımsıyorum bir filimden.Uzun zamandır hapisde olan ve özgürlüğüne kavuşan bir adam çıktığı gece soruyordu bu soruyu.Cevap çok açık olarak arkadaşı tarafından veriliyordu.’Valla gecesimi güzel yoksa gündüzümü bilmem ama bu şehrin en güzel yerini biliyorum.O da bizim mahalle…’

Evet insan herzaman bildiği,tanıdığı ve alışkın olduğu yeri evi olarak görür.Heleki buy ere kendini ait hissediyorsa,gerçekten orası dünyanın en güzel yeridir.Peki ben nereye aidim die sordu çocuk içinden.Biraz düşündü cevap vermek için,taaki başını biraz önüne kaldırıp,karanlıkta yatan sessiz vatanını görünceye dek.Evet ben denize aitim ve benim için en güzel yer deniz diye içinden geçirdi.Bir çok insan yerleşik düzene geçmeyi,evi arabası ve iyi bir işi olmasını ister,Yıllık iznini yazlık evinde değerlendirip akşam işten gelince güzelim salonunda akşam yemeyi yemeyi ve ayaklarını uzatıp televizyon seyretmeyi ister.Ancak ben sadece gece gündüz teknemle denizde olmayı istiyorum, tatilimde işimde deniz olsun,hiç görmediğim denizlere,yakalanmadığım fırtınalara tutulmak ve onları atlatmak istiyorum dedi çocuk.Yemeyimi denizden çıkarmak,banyomu denizde yapmak güneşi denizde doğurmak ve geceye denizde merhaba demek istiyorum diye bağırdı şuhursuzca.Sonrada birasından bir yudum aldı ve yepyeni bir sigara yakıp devam etti; babam,dedem,dedemin babası hep bu topraklarda yaşadı ve hepside ölürken pişmanlık içinde öldü.Nedense öldüklerine üzülüyorlardı.Ben şimdi anladım neden üzüldüklerini,çünkü daha yaşayamadıkları tadları farketmişlerdi.İsteklerini,arzularını,hayallerini vehatta belkide amaçlarını gerçekleştirememişlerdi.Oysa ben bunu gerçekleştirerek ölmek istiyorum.Ayağa kalkarak gecenin içine doğru tekrar haykırdı.’Kaç tane tanrı beni dinliyor bilmiyorum,Hepiniz şahidim olsun,bu denizleri arşın arşın gezicem.ve zamanı geldiğimde son nefesimi yine bu denizlerde vericem’

Geri banka oturup,sigarasını yakarken tiz bir ses duydu. Anlamadığı fakat yabancıda olmadığı bir lisandaydı bu ses.Sağına soluna bakındı ancak kimse yoktu.Yukarı baktı acaba rüzgar yada Diana ona yukardanmı sesleniyor diye,fakat oralarda da bişey belli olmuyordu.En sonunda karanlığa dönerek

-Orda birimi var? dedi
-Tanımadığı anlamadığı bir ses o yabancı dilde ona birşeyler söylüyor gibiydi.
-Sen kimsin? Dediklerini anlamıyorum dedi.
-Çok derinden gelen ses,bu lisanı bu kadar çabuk unutmuş olamazsın demişti.
-çocuk hangi lisanı? Dedi
-O yabancı bayan sesi biraz daha belirgin bir şekilde derinlik lisanı nı dedi.
-Ne derinliği,Sen kimsin,nerdesin demiştiki,

Suda bir dalgalanma oldu ve o güne kadar gördüğü en güzel yaratığın denizde olduğunu fark etti çocuk.Fakat bu,bu bir deniz kızıydı.Kızıl ve koyu yeşil saçlarıyla yemyeşil gözleriyle ona bakıyordu.

-Çocuk korkuyla sıçradı ve olamaz,deniz kızı gerçekmiymiş diye hayretle sordu.

Deniz kızı çocuğa bakarak

-Hemde tamamen gerçek canım,üstelik bizim gerçek olduğumuz ve dilimiz bile sen annenin karnındayken sana öğetilmişti fakat sen çok çabuk unutmuşsun dedi.

-Fakat benim annemi siz nerden biliyorsunuz.Sizin gerçek olduğunuzu kimse bilmezken zavallı annem nerden bilsin diye sordu çocuk.

-Annen sana hamileyken,babanla beraber bir gemi gezisine çıkmışlardı ve gördükleri en güzel gemide mutlu bir 2.balayı planlamışlardı.

Çocuk araya girerek evet o balayında seyehat ettikleri gemi kaza yapmış.Ve kurtulan 2 elin parmakları kadar olan kaza zede den 2 si babam ve annem miş dedi.

-Evet aşkım,işte o kazada anneni yaşatan,denizkızlarıydı ve send aha annenin karnındayken bizlerin var olduğunu ve lisanımızı sana öğretmişlerdi.Mesela şu an bizim dilimizde konuşuyorsun…

Çocuk dikkat ettiğinde hakikaten kendininde tiz çığlıklar atarak ve tıslayarak bişeyler söylediğini fark etti.

Tanrım sen yardım et bana.Önce uzaklardan gelen tanrılar şimdi de deniz kızı.Ya ben gerçekten sapıtıyorum yada hayatım ender görülecek bir şekilde extreme uçlara gidiyor.

-Tanrılardan bahsetmişken,rüzgara yaptıkların beni gerçekten çok üzdü.Aslında onuda üzmüş ki dünyanın 4 bir tarafına üzüntüsünü kustu.

-Nasıl yani?

-Allahım siz nasıl denizcisiniz? Farkında değilmisin batıda 7-8 bofor hava olurken doğuda yaprak kıpırdamıyor.Güneyde tayfun kıyamet kopuyorken ,siz burda uçurtma uçuramıyorsunuz.Bu hep rüzgarın öfkesinden,hüznünden oluyor.

-Aman allahım.Bütün bunların suçlusu ben miyim yani?

-Maalesef senin yaptığından dolayı bu tepkiyi veriyor rüzgar.

-İyi ama sen rüzgarı nerden tanıyorsun?

-Rüzgar benim en sevdiğim tanrılarımdan dır.Poseidon ve annemle beraber yani.

-Ne yani senin annen de mi tanrı?

-Tabiki tanrı.Deniz kızları tanrının çocuklarıdır.Üstelik övünmek gibi olması ama ben en genç ve en güzel deniz kızıyım aşkım.

-Bana neden aşkım diyorsun sen?

-Hayatım sen herşeyi unutmuşsun! Deniz kızları anneni kurtardığında ben de annemin karnındaydım.Senle uzun uzun konuşmuştuk.Hatta daha doğmadan aşık olmuştuk birbirimize. Fakat ben deniz kızı kanunları gereği 21 ime basmadan ademoğullarına görünemediğim için ancak şimdi karşına çıkabiliyorum.

-İyide ben 24 yaşındayım,sen le aynı zaman da annelerimizin karnındaysak sen nasıl 21 ine yeni basmış oluyorsun diye sordu çocuk.

-Çok basit aşkım,biz deniz kızları 3 yıl da doğarız.Sen dünyaya geldikte 2 buçuk yıla yakın zamandan sonar ben doğdum.O yüzden ben 21 yaşımdayım.

-Bu arada sana daha adımı bile söylemedim benim adım afromaid.Afrodit kadar güzel bir deniz kızı olduğum için annem bu adı vermiş.Ama afrodit bu isimden biraz şikayetçi.Aslında güzelliğimi de biraz kıskandığı söylenir.

-Çocuk,afromaid e dönerek gerçektende çok güzelsin.Ama lütfen bana aşkım deme.Ben kimseyi sevmiyorum çünki dedi.

-Afromaid çocuğa hüzünlü bir şekilde bakarak.21 yıldır sırf senin için kalbim atıyor bitanem.Sırf senin için bu lanet denizden okyanısa göçmedim.Lütfen bana bir şans ver.En azından beraber zaman geçirelim dedi.

-Çocuk,afromaid e eğilerek.sen gerçekten çok ama çok güzel bir kızsın ve seninle zaman geçirmek herzaman mutlu eder beni.Ancak lütfen başka bir ilişki aklına gelmesin.Şu an kimseyi hayatımda istemiyorum.dedi.

-Afromaid eğilmiş olan çocuğa doğru sıçrayarak dudaklarına ufak bir öpücük kondurdu ve.Gündüz olmak üzere hayatım ve benim çoktan dönme vaktim geldi.Lütfen rüzgarla tekrar konuş ve onu sakinleşmesi için ikna et.O senden hep dostum olarak bahsediyor.en azından bunun yanlış olmadığını ona anlat dedi.ve denizen derinliklerine dalıp hızla uzaklaştı.

Çocuk şaşkın bir şelilde bir sigara daha yaktı ve yaşadıklarının bir hayal olduğunu düşündü.Evet çok alkol ve sigara bana bunları yaşattı ancak nasıl olduda bu kadar gerçekçiydi bu rüya diye düşündü.Denize doğru derin derin düşünürken dudaklarından
‘rüzgar’ kelimesi döküldü.Ve hiç düşünmeden o koskoca ksavetli şehire doğru ‘RÜZGAR’ diye seslendi.Cevap gelmeyince tekrar etti ‘RÜZGAAARRRR,LÜTFEN GEL SENİ KIRDIĞIM İÇİN ÖZÜR DİLERİM’ arkada 1-2 tane it havlıyordu fakat başka bir kıpırdanma olmadı.Tam karamsarlığa düşmüştü ki ensesinde hafif bir meltem belirdi.
Daha sonar bu meltem,yere düşen yaprakları anaforuyla kaldırdı ve bir erkek süliyeti oldu.

-Geldim küçük dostum.Ne oldu artık benle konuşmak istiyormusun?

-Rüzgar lütfen affet beni,o kşam çok korkmuştum ve sağlıklı düşünemeyecek durumdaydım.Oyüzden istemediğim kelimeler söyledim sana.Yoksa senden ayrılmak benim en son isteyeceğim bir şey.

-Üzülme küçük dostum.Önemli değil.Ben yıllardır alıştım ademoğullarının bana böyle davranmasına.Sen farklısın gibi gelmiştin sadece.

-Lütfen böyle konuşma rüzgar.İnan bana senden başka derlerimi analatabileceğim kimse yok.Lütfen dostluğumuzu bitirme rüzgar.yalvarırım bunu bana yapma.

-DOSTLUĞUMUZ MU? Sen benle dostmusun ki? Diye sordu rüzgar

Çocuk,

-Evet yüve dostum,tüm kalbimle senin dostunum.ve bütün benliğimle bana ihtiyacın olan herzaman yanında olacağım.

-Sağol küçük dostum.Beni gerçekten mutlu kıldın.EE napıyorsun bakalım görüşmeyeli? Ne işin var bu saatte buralarda?

-Canım çok sıkkın rüzgar.Bütün yaşadıklarımın yanında,şimdide şu afromaid çıktı karşıma?

Rüzgar alaycı bir dille?

-Bak sen,o ufak kız 21 yaşına gelmiş mi ki diye sordu.

Çocuk,ne yani sen o kızı tanıyordun ve olacakları biliyordun ama bana hiç bahsetmedinmi diye sordu biraz kızgın bir dille.

-Küçük dostum,bütün bunları söylesem bana inanırmıydın ki? Hem ben o küçük kıza söz vermiştim sana,ondan bahsetmeyeceğime dair.ee nasıl buldun bakalım bizim güzel afromaid imizi?

-Çok güzel bir kız,fakat ben şu an kimseyi istemiyorum hayatımda,hem üstelik o bir deniz kızı.nasıl olurda onla bir ilişki yaşarım.

-Küçük dostum.Bu büyük bir karar.Çünkü denizkızlarına aşık olan adem oğulları genelde,akıllarını yitirirler.Devamlı onlarla beraber olmak için denizlerde kaybolur ve en sonunda ya susuzluktun yada denizen gazabından ölüp giderler.Aman sen dikkat et kendine.

Çocuk rüzgara,

-İyide,ben zaten kimseyi istemiyorum ki.Hem başkalarıda mı deniz kızlarıyla beraber oldu?

-Bilmediğin çok şey var dostum,ama öğreniceksin hemde çok yakında öğreneceksin.Fakat şimdilik sadece kendi hayatını düşün.Unutma sen herşeyden once geliyorsun ve denize bağırarak verdiğin sözleri unutma.

Çocuk kızgın bir dille,

-SEN BENİ Mİ DİNLİYORDUN?

-Aslında dinlemiyordum fakat o kadar içten bağırdın ve bizim adımızı kullanarak o kadar derin bir söz verdin ki duymadan edemedim.

Çocuk kararlı bir tonla,

-Evet rüzgar,Ben denizde yaşayacam,denizde sevinip denizde üzülecem.Dünyanın bütün denizlerini görücem.Ve en sonunda denizde ölücem dedi.

Rüzgar,Tamam küçük dostum.Fakat şimdi lütfen eve gidelim ve sen yatıp uyu biraz dedi.

Çocuk ve rüzgar sabahın ilk ışıklarında çocuğun evinin yolunu tutarken.Dünyadaki rüzgara bağlı bütün afetler sona ermişdi….

Monday 8 October 2007

1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3NEFES!!!

Evet dostlar,Baya uzun bir zamandır buraya yazı ekleyemiyorum maalesef.İnanın neden yazamadığımı bilmiyorum.Aslında hazırda olan 2 tane 'rüzgar ve çocuk' hikayesini eklemeye bile taakat bulamadım.Bunu uzun zamandır düşünüyordum fakat zannederim gerçek sebebini yeni buldum.Bana yazma sevgisini aşılayan,her yazdığım hikayeyi yada şiiri paylaştığım.Çok ama çok sevdiğim annanem Ferhunde hanımı 05.10.2007 de kaybettim.Yaşadığı her yılın hakkını dolu dolu veren biriydi benim ananem.Gerçekten hayatından cilt cilt kitap yazılabilecek,tecrübelerinden senelerce faydalanabilinecek bir insan dı.

Bu yazıda konumuz ölüm! üstelik çok yakınımın ananemin ölümü.Beni tanıyan çoğu kişi bilir.Ben yılda en az 1 kişiyi toprağa veririm.Üstelik bu işi yaparken genelde başından sonuna kadar her devresinde bulunurum.Fakat ananemin ölümü biraz daha değişik oldu.Olayın cidden çok farklı bir boyutundan başlayarak bu süreci yaşadım.
Ananem geçen seneki hastalığından sonra evine çıktı ve inanın 11 ay boyunca son 10 yılının en güzel dakikalarını geçirdi.En sağlıklı 10 yılıydı ve ben uzun süre ondan ayrılmayacağımı sanıyordum.Fakat hayat o kadar enteresan ki.İnanın bana HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL!!!

cuma akşamı arkadaşlarla buluşmuştum ve neşeli bir yemekten sonra eve döndüm.Ev halkıyla yaptığımız kısa bir muhabbetten sonra odama geçerek telefonla konuşuyordum ki babamın bana seslendiğini duydum.'Orhan annen çok fenalaşmış karşıya gidelim' annanem bizim karşı apartmanımızda otururdu.25 yıldır hiç ayrılmadık anlıyacağınız.Herneyse, ben üstümü giyindim ve çantamı sırtıma taktım koşarak ananeme çıktım,daha kapıdan içeri girmeden annemin feryatlarını duydum.Sonradan öğrendiğim kadarıyla o dakika vefat etmiş.Yanına gittiğimde oturur vaziyetteydi ve anneme sarılmıştı.DAKSAR(DENİZ ARAMA KURTARMA)ekibinde öğrendiklerimiz ve daha önceki tecrübelerim doğrultusunda yatırarak suni tenefüz ve kalp masajı yapmaya başladım.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes,1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes işin ilginç tarafı annanemin öldüğünü ve yaşı itibariyle bu müdahaleye cevap veremeyeceğini çok iyi biliyordum.Fakat olamazdı,annanem herzaman kurtulurdu.Doktorların kesin öldü dediği gün yoğun bakımdan çıkmıştı taş gibi hastahaneden çıktığında herkesin çok bakım gerekecek demesine inat 11 ay boyunca herzamankinden daha sağlıklı yaşamıştı.Bunları düşündükçe devam ettim.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes,1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3nefes.Bir ara orda bulunan çocukluk arkadaşım cemin ablasına kaç dakika oldu dedim.Titreyerek 5 dakikadır suni tenefüs yapıyorsun dedi.Dayan anane dedim az kaldı ambulans gelmek üzeredir.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes hadi anane gayret et biraz 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3nefes.bir ara gözleriyle bana bakıyor gibi geldi.Gözlerinde sanki napıyorsun bana,neler oluyor der gibi bir soru ifadesi vardı.gözlerinin içine bakmak dahada umutlandırmıştı beni.O sırada nazlıya bağırdım 'su verin bana' midem kalkmıştı ama bunun sebebi annanem değildi 10 dakikadan fazladır suni tenefüs yapıyordum ve bunu yapan herkesin bildiği gibi hızlı solunum yaparken kendi solunumunuzu bozmanızdan dolayı mideniz bulanıp başınız dönebilir.O sırada arkamı döndüm,nazlıdan suyu alıcağım sırada annemle göz göze geldik.Yüzünde çaresiz,umutlu fakat hüzünlü bir ifade vardı.Odadaki herkes bana bel bağlamıştı.Cemin babası ziya amcanın hadi orhan demesi babamın dayan oğlum diye bağırışı annemin yüzündeki ifade ve nazlının titreyen elleri hep bana bağlıydı.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3nefes bir ara annaneme baktığımda sanki şimdi böö diye ayağa kalkıcak sandım.Bu tip şakalar yapmayı çok seven bir insandı çünkü rahmetli.Hatta 1 keresinde sigarayı bırakması için gittiği hipnoz terapisinde terapinin tam ortasında doktoru bööö diye korkutduğu için eski sabıkalıda sayılırdı.Kendine gelip böö diyeceğini düşünerek korkmamak için kendimi hazırladım.Çocukluğumda ellerinde büyüdüğüm ve aynı zamanda ebem olan hatice teyzem orhan 15 dakikadan fazla oldu dedi.Kendisi hemşire olduğu için ne demek olduğunu iyi biliyordu bu 15 dakikanın ve bende iyi biliyordum ama devam etmeliydinm.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes.Tam o sırada uzun ilk yardımlarda çok görünen o sıkıcı olay oldu ve elimin altında kaburgasının kırıldığını anladım annanemin.Gerçi kurtulması daha önemliydi ama şimdi 1-2 ay kırık kaynayana kadar çekicek diye üzüldüm ve kendime kızdım.Ambulans nerde kaldı diye bağırdığım sırada telefon geldi.Direk telefonu alarak hasta şu anda X,20 dakikaya yakındır cqr yapıyorum geldiğinizde elektro şok hazır olsun diyebildim ve devam ettim 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3nefes. normalde 30 set halinde yapılırdı ama annanemin yaşı ve nefes problemi itibariyle 15set yapmak daha doğruydu.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes derken ambulans geldi yukarıya çıkarlarken hadi annane bak ambulans geldi diyerek devam ediyordum fakat artık ihtimal olmadığınıda çok iyi biliyordum.sedyeye koyup aşağı indirdik.Ambulanstaki görevliler çok istemeselerde 2 kere elektro şok yapılmasını söyledim ve hastahane yolunu tuttuk.Hatahaneye tabiki ambulans bizden önce gitmişti.Annem yanımdaydı ve içeri girdiğimizde ben zaten öldüğünü biliyordum.Doktorun odasına yanlız girdim.Doktor başınız sağolsun,siz yapılması gerekenin fazlasını yapmışsınız ama kurtulamadı dedi.Biliyorum doktor hanım zaten 30 dakika önce ölmüştü sadece 1 umutdu dedim.Anneme sölemeliydim ama nasıl söyleyebilirdim ki.Doktora lütfen siz söyleyin dedim.Doktor hanım dışarı çıktığında anneme bakarak beni işaret etti ve elinden gelen herşeyi yapmış dedi.Annem peki şimdi nasıl doktor hanım dedi.Doktor sustu ve yine iş bana düşmüştü.BAŞIMIZ SAĞOLSUN ANNE DEDİM!!. Annem koluma yığıldı.Onu sakinleştirmek için yaptığım her harekette fark ettim ki içimden sayıyorum 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15!!!!

Annem biraz sakinleştiği sırada içeri girdik beraber.İşte karşımızdaydı annanem! yıllardır başımızdan eksik olmayan ve bizim her derdimizi kederimizi paylaşan ANNANEM UYUR GİBİ YATIYORDU.Annemin ağıtları yada odanın dışında ağlayanların sesleri bana çok boğuk geliyordu.Defalarca yaşadığım bu senaryo nedense çok farklı gibiydi.Annanemi morg a indirdim.3 hasta bakıcı ve ben.yine tanıdık olmadan tek başıma!

Morga girdiğimizde rica ettim son kes vedalaşmak istiyorum.Fermuarı açtım ve yanaklarına sarıldım.alnından öptüm ve veda ettim onu.

Eve döndüğümüzde annemin derdine düşmemek elde değildi.Tansiyonu fırlamış tirtir titriyordu.Gece saat 4 e kadar uyumadık ama benim cumartesi yapılması gereken işlerim vardı.Nede olsa her zamanki gibi hastahaneye gidilecek ölüm kağıdı alınacak daha sonra mezarlığa gidip defin işlemleri yapılacak ve pazartesi günü defnedilmek üzere herşey halledilecekti.Yıllardır yaptığım işlemlerdi aslında.Nerde ne yapılacağını çok iyi biliyordum.O gece kendimi çok sorguladım.Acaba yanlış birşey mi yaptım acaba ilk yardım sırasında daha ne yapabilirdim diye sabahı sabah ettim.Fakat gerçekten olması gerekenden fazlasını yaptığımı biliyorum.15 dakikadan sonra kurtulma ihtimali milyonda bir olmasına rağmen ben 20-25 dakika ilk yardım yapmıştım.

İşin trajik ve aynı zamanda ironik tarafı hiç tanımadığım insanları kurtarabilmişken canımın bir parçasını kurtaramamış olmamdı.bu düşüncelerle uykuya daldım.

Sabah yani cumartesi günü bütün işlemler öğlene kadar bitti.Artık pazartesi günü meftayı hastahanenin morgundan alıp gasilhaneye götürmek kaldı.Bu arada bir sürü arkadaş,eş dost arıyor ve baş sağlığı diliyordu.Annanemi kaybettiğim akşam yanımda olan ve bütün müdahaleye şahit olan yakınım beni kenara çekip dediki.'Oğlum seni doğduğun günden beri tanıyorum ve senin annen sayılırım fakat ilk defa senden o gece korktum!' ve devam etti sen gelene kadar herkes de bir panik vardı kimse ne yapılacağını bilmeden ordan oraya koşturuyordu,fakat sen içeri girdiğinde tek kelimyle herkesi düzene soktun.sen annanenle uğraşırken kimse hareket dahi edemedi.Ve orda senin gözlerini gördüm! İLK DEFA BÖYLE BAKTIĞINI GÖRÜYORUM,YILAN GİBİ BAKIŞIN VARDI DEDİ!!' Hakikatende beni iyi tanıyanlar bilir.Kriz anında yanımda olanların beni tek tasfir şekilleridir yılan gibi donuk ve odaklanmış bakışlar!

Annanem o bakışları hiç görmemişti.Ve umarım o gecede görmemiştir!

Haftasonu taziye ye gelenleri ağırlamakla geçti,Ayrıca pazartesi günü yapılacak olan dua yıda organize ettik.En önemlisi annemin yanında ona destek olmakla.Pazartesi yani bugün sabah erkenden.Mezarlığa gittik.Ordan cenaze arabasını alıp hastahaneye gittik.Annanemi morgtan çıkarıp,gasilhaneye gittiğimde annem ordaydı.Yıkamak için girerken bende yanında olmak istedim ama usule aykırı olduğu için yanında kalamadım.Cenaze töreni için musalla taşına yatırdığımızda içimden bu işleri nekadar çok yaptığım geçti.Hergelenin başınız sağolsun demesi aslında çok boş geldi.En önemlisi 'nasılsın' sorusuna nasıl bir cevap vermem gerektiğiydi.NASILSIN! Nasıl olunabilir ki?!!!

Ananemin başında helallik almak için dua ettim.Onu vedalaşırken daha öncekilere yaptığım gibi onunlada bir anlaşma yaptım.Cenaze töreni için saf tuttuğumda başka birşey fark ettim.İslamiyetle o kadar haşır neşir olmama ma rağmen,cenaze namazında okunan er duayı ezbere tekrarlıyordum.Nekadar enteresan diye düşünürken o soru soruldu.Rahmetli ferhunde hanımı nasıl bilirdiniz?,Hakkınızı helal edermisiniz?.Tüm kalbimle helal olsun.BAYAT KUŞUM,HAKKIM VARSA TÜM KALBİMLE HELAL OLSUN!!! Namaz bittikten sonra,tabutu omuzlayıp arabaya götürdük.arabayla mezara gidip tabutu mezara taşıdık.Tabutta kalan baş örtüsünü almaya çalıştığım sırada biri bağırdı 'orhan koş çukura koyuluyor!' istem dışı koştum fakat şimdi soruyorum.O çukura neden tekrar ben girdim.Neden başkası davranmadı ve beni soktular? herneyse bayat kuşumun önce ayaklarını sonrada başını toprağa koydum.Başının altına yastık yapıp üstüne tahta dizdim. dışarı çıktım ve bir kerede orda dua okundu.Yaklaşık 70 kişiydik ve dua bittiğinde kürekle toprak atmaya başladık.Hep bilinen işler hep yapılan işler fakat neden se senaryo değişik geliyor!!!

Şu an eve daha yeni gelip bu yazıyı yazıyorum.Hala telefonla başsağlığı dilekleri geliyor.Bütün bu başsağlığı için arayan eş-dost-arkadaşve tanıdıklara teşekkür ederim.Benim için başka bir ilk daha oldu bu telefonlar sırasında.Geçen sene annanem hastahaneye yattığında telefonla konuştuğum bir arkadaşıma 'doktorlar umut yok diyor' demiştim oda bana 'başın sağ olsun o zaman' demişti. çok vicdansız ve acımasız bir kelimeydi ama o arkadaşıma olan saygımdan susmuştum. Arkadaşım dün tekrar aradı,'başın sağ olsun dedi.' ilk defa aynı kişi bana aynı sebepten başın sağolsun dedi hayatımda.GÜZELİM SEN O DİLEĞİNİ BANA 1 YIL ÖNCE SÖYLEMİŞTİN!! TEKRAR ARAMANA GEREK YOKTU,ÇÜNKÜ O GÜN BENİ BÖYLE TESELLİ ETMİŞTİN ZATEN!!! Yinede sağol.

Ananem hakkında çok uzun bir yazı yazmayı planlıyorum.Bana yazma sevinci veren ve benim annem gibi olan canım bayat kuşum hakkında yazıcağım bu yazıyı burda paylaşmak beni mutlu edecek.

Haberi olan olmayan,cenazeye gelen gelemeyen herkesten allah razı olsun.

Saturday 18 August 2007

Rüzgar ve beklenmeyen misafir


Biranda yatağından fırladığında saat çoktan gece yarısını geçmişti.Kendine gelmeye çalışırken vicudunun her yerinin terden sırlsıklam olduğunu fark etmesi uzun sürmedi.Ne fena bir kabus du diye geçirdi içinden.Aslında çok uzun zamandır bu ve buna benzer kabusları görüyordu.Hergece yatağından sıçrayarak uyanmak ve en kötüsü uyumak üzereyken ya yine kabus görürsem diye düşünmek canına tak etmişti artık.Bir bardak su içmeye mutfağa gittiğinde çoktan sigarasını da yakmıştı.Geri geldiğinde penceresini açıp dışarıyı seyretmeye başladı.Aslında seyredecek fazla bişi yoktu.Daha çok gecenin sessizliğini dinliyordu.Gecenin sessizliği! Yaşadığı koskoca şehrin pislik yuvası sokaklarının,keşkemeş içindeki semtlerinin, yoksulluk,hayalkırıklığı,telaş,üzüntü ve öfke içindeki insanlarının seslerini duymadıkça,kornaların haykırışlarını işitmedikçe huzur buluyordu.Enteresan bir şekilde saka olduğunu düşündüğü bir kuşun sevdiği şarkıyı anımsatan ötüşü dikkatini çekti.Alla allah dedi içinden,buralarda kuş ötermiydi hiç(!)Aslında yaşadığı kent e aşıkdı fakat neyazıkki gün içinde onun hep kötü yanları öne çıkıyordu.Oysa gece öylemiydi? geceleyin o nalet kent gidiyor yerine dünyanın en güzel,en masum ve en saf kent i geliyordu sanki.Zaten aradığı herşey onda mevcuttu.Deniz'ine doyamıyor,ormanından kopamıyordu.Sonra birden aklına rüzgar geldi.Baya zaman olmuştu O kudretli dostuyla konuşmayalı.Gelicem merak etme demişti ama heralde baya işi vardı ki bayadır uğrayamıyordu.Bir an içinden acaba çağırsam gelirmi diye düşündü ve denemeye karar verdi.Hem sanki denemek ten ne çıkardı ki?Rüzgar! diye bağırdı pencereden.Ses çıkmayınca bu defa daha yüksek bir sesle RÜZGAR diye bağırdı.Fakat yine ses gelmeyince bu sefer uzatarak ve yüksek sesli olarak RÜÜZZGAARRRRR diye seslendi.

Aradan çok kısa bir zaman geçmiştiki.-Efendim küçük dostum diye bir karşılık aldı sesine.

-En sonunda gelebildin.Ne zamandır seni bekliyordum.Tamam eminim çok işin vardı ama keşke bir haber verseydin dedi çocuk.

-Mesaj yazmak istedim ama kontürüm yoktu diye cevap verdi rüzgar alaycı bir dille.ve devam etti.-Buyur genç dostum canını sıkan birşey mi oldu yada bir problemin mi var?

-Çocuk,kısık bir sesle evet var aslında,hergece benzer kabuslar görüyorum devamlı,üstelik bunlar giderek artıyor.Hatta bazen 1 gecede 2-3 kabus gördüğüm bile oluyor.Artık içimden uyumak gelmiyor diye cevap verdi.

-Rüzgar gülerek, kabus siz insanların çok değerli bir yeteneği alında dedi.-Yetenek mi(?) dedi çocuk şaşırarak.Nasıl bir yetenek insanı bu kadar huzursuz edebilirki!

-Bak çocuk,siz insanlar yüce yaratanın verdiği kudretle yatarken bile,tehlikelere karşı önlem alıyorsunuz beyninizle.Aslında her kabus birer antreman.Başınıza gelebilecek olayları önceden yaşayarak önlem alıyor,hazırlıklı oluyorsunuz.Buda sizi herzaman güçlü kılar.Mesela sen denizcisin.Boğulmak,fırtınada çaresiz kalmak senin en büyük kabusundur heralde.Dedi rüzgar.Çocuk ağzında kelimeleri yuvarlayarak,öyle fakat bu kabus olayı çok tatsız.Hem ayrıca söylemeye utanıyorum ama ben artık kabus görmekten korkuyorum dedi.

-Rüzgar yumuşak bir dille.Filozofun dediği gibi hayatta en cesur kişi,korkusunu en az belli eden kişidir dedi.Bak doztum herkes korkar,hatta en cesur sanılan herkül bile korkuyordu.Üstelik babası zeus dan korkuyordu.Fakat o kadar cesur du ki bu korkusunu babası dahil kimseye hissettirmez di.Bir tek benle konuşurken itiraf ederdi korktuğunu.

-Ne yani sen herkülle muhabbet mi ediyordun diye sordu çocuk.

-Elbette konuşuyordum.Posedion ve Zeusdan çok şikayetçiydi herkül onların insanlara gereksiz zulümler vermesine ve kendi egoları için kurban beklemelerinden nefret ediyordu.Fakat aynı zamanda isteseler kendini un ufak edebileceklerini de biliyordu.O yüzden çok korkar ama korkusunu belli etmezdi.

-O zamanlarda gerçekten o kadar çok tanrı varmıydı rüzgar? diye sordu çocuk

-Bak dostum,insan neye inanırsa o vardır.Sizin beyin gücünüz o kadar kuvvetli ki vicudunuza hükmederek kendinizi iyileştirebiliyorsunuz yada bir kısmınız sadece beyin gücüyle eşyalara hükmediyor.Kendini asla küçük görme bu konuda.O yüzden o dönemde insanlar bir sürü tanrı yarattılar ve daha sonra bu tanrılar gerçek oldu.

-Çocuk;aslında rüyalarımda hep benim yüzümden başkaları zarar görüyor ve ben sonu gelmeyen bir kuyuya düşmeye başlıyorum.Yoksa sence bu kabusda mı gerçek olur?

Rüzgar once biraz sessiz kaldıktan sonar cevap Verdi.

-Bence siz insanların yapması gereken sadece pozitif düşünmektir.Tamam sakın polyanacılık oynamayın,ama gelecekteki olaylara karşı haddinden fazla çelişkili ve olumsuz düşünürseniz emin ol gerçekten kötü birşeyler olur.Sana gelince sen akıllı birisin,bu rüyaları aslında senin bilinç altından dolayı gördüğünü idrak etmelisin.Sakın haa rüyaların çıkacak diye düşünme fakat benim için önemli olan kimin senin yüzünden zarar gördüğüdür?

-Aslında değişik değişik kişilere zarar verdiğimi görüyorum rüyalarımda.Kimi zaman ailemden birileri,kimi zaman arkadaşlarım.Bazen eskilerden çok önemli olan biri bazen se SU.

Rüzgar

-Hımm bu eskilerden olan kişiyi tahmin edebiliyorum.Fakat unutma O asıl kendi kendine zarar Verdi.Senin ona sunduğun sevgiyi,içtenliği elinin tersiyle iterek aslında buna değmeyeceğinide gösterdi!Bu saatten sonar senin one pek bir zararın olmaz.Zaten bildiğim kadarıyla bugüne kadarda pek bir zarar vermedin ona.Aslına bakarsan siz insanların bir diğer mecburiyetide yanlız yaşayamıyor olmanız.Bu kimi zaman çok iyi birşey ama O eskilerden dediğin kişinin yaşadığı gibi durumlarda çok ama çok zor birşey.Düşünsene sadece beraber yaşamak zorunda olduğu insanlar yüzünden hayatını değiştirdi.Ve en önemlisi bunu yaparken seninde hayatını değiştirdi.

-Doğru söylüyorsun ama yinede çekiniyorum.Tamam belki o kız’a zararım olmaz zaten dediğin gibi onun bana büyük zararları oldu,fakat ya SU?!

-Bak çocuk,SU gördüğüm kadarıyla gayet akıllı bir kız.Fakat çok zorluklar çekmiş bugüne kadar.Ancak son 2 haftadır gözlemlediğim kadarıyla baya bir düzeltmeye başladı hayatını.En önemlisi senin desteğinle yeniden şekillendirmeye çalışıyor yaşamını.Yeni bir iş bulması,okumaya karar vermesi,yabancı dil öğrenmeyi istemesi.Bunların hepsi senin desteğinle onun verdiği kararlar.Sen şu ana kadar ona o kadar çok yardımcı oldun ki.Kendini ona zarar verecekmiş gibi hissetmen çok saçma.

Çocuk rüzgara döner ve ürkek bir ses tonuyla

-Rüzgar,ben gerçekten aşık değilim Su’ya fakat onu çok seviyorum.Su benim için değerli bir arkadaş fakat bunu ona söylemektende çekiniyorum.Çünkü sanırım bana farklı şeyler hissediyor.

-Ahh siz insanlar,sizzler neden ya aşık yada arkadaş olduğunuzu varsayarsınız ki?
Bence sen bu Su’yla arkadaş olduğun için mutlu olmalısın ve onun seni sevgili gibi görmesinden dahada mutlu olmalısın.Aşk çok zor anlaşılır dostum ve ben aşık değilim demeden once iyi düşünmelisin.Arkadaşım diyorsun ama zaten arkadaş olmadan nasıl aşık olabilirsin ki?

Konuşma uzayıp giderken değişik bir his kaplamıştı çocuğun içini.Rüzgara dönerek.

-Farkındamısın sanki biri bizi dinliyor yada gizlice izliyor dedi.

-Rüzgar sessiz ol,şimdi anlarız dedi ve

Bira anda çok kuvvetli bir fırtına koptu.O kadar kuvvetliydiki odanın içi dışardan gelen ağaç yapraklarıyla dolmuştu ve o anda yaprakların kapladığı bir bayan vicudu ortaya çıktı.

-sen kimsin çabuk söyle.Dedi çocuk.

Rüzgar çocuğa dönerek.

-Evet cesur dostum Diana’ala tanış.Doğa verim ve ay tanrıçası Diana! Diye kükredi.

-Çocuk şaşkın bir şekilde.Nasıl yani hani biz insanlar inanmadıkları şeyler gerçek olmuyordu.Ben tek bir tanrıya inanırım ve buda Diana değil dedi.

O zamana kadar konuşmayan Diana,Tek bir tanrıya inanıyorsun.Peki ama BU TANRININ KİM OLDUĞUNU BİLİYORMUSUN? YADA BEN OLMADIĞIMI NERDEN BİLİYORSUN.Diye sordu tiz bir çığlıkla

Rüzgar
-Diana sen,yıllardır tanrıça değilsin.İnsanların seni tanıdığı yıllar çok geride kaldı.Sen sadece yüce yaratanın parçalarından birisin.Neden bunu Kabul etmiyorsun dedi.

Diana rüzgara dönerek

-Şuna bak,insanların göremediği bir esinti bana cevap veriyor.Ben doğa tanrıçasıyım.Ben verim tanrıçasıyım.Ben olmasam insanlar,hayvanlar yada RÜZGAR siz hiçbirşeysiniz diye cevap verdi.

Rüzgar

-Şimdi görürsün diyerek.O deminden beri sürdürdüğü esintiye son Verdi.Yapraklar dökülürken Diana artık görünmüyordu.

ve

-Hadi bakalım şimdi görün insanlara dedi.Kızgın bir tavırla

Dianadan geldiği anlaşılan ses şöyle diyordu.
-Beni görmesine gerek yok bu çocuğun.O beni hissedebiliyor.

Çocuk bağırarak

-yeter artık dedi.Kavga etmeyi kesin.Rüzgar benim dostum onunla böyle konuşma.Deminden beri bizi neden gizlice izledin ve neden buradasın?Diye sordu.

Diana

-Uzun zamandır bir tanrıyla konuşabilen bir insan görmemiştim.Zaten siz insanlar sadece yalvarmak için yaratana sığınıyorsunuz.Oysa senin bir tanrıyla konuştuğunu,dertleştiğini duyunca doğru mu diye merak ettim ve buraya geldim.Bak çocuk ben iyi bir tanrıçayım ve inan bana bu yaşlı tanrı kadar sana yardım edebilirim dedi.

-Ne tanrısı,ben tanrıyla falan konuşmadım ben sadece rüzgarla konuştum dedi çocuk.Ve rüzgara dönerek ona tanrı olmadığını söyle diye bağırdı.

Rüzgar sessiz bir şekilde

-Aslında ben tanrıydım fakat sizlerin bize inancı bitince bizlerin tanrılığı da bitti dedi.

Evet Eolos sonunda itiraf edebildin dedi Diana.

-Çocuk, eolos mu senin gerçek adın eolos mu diye sordu?

Rüzgar çocuğa dönerek.

-Bak küçük dostum.Siz insanlar bizlere birçok isim taktınız.Kiminiz rüzgar dedi,kiminiz eolos ama önemli olan benim kim olarak hissettiğim.Ben artık tanrı gibi hissetmiyorum kendimi çünkü sizler benden çok daha yüce bir yaratan a inanıyorsunuz onun yanında zeus bile çok güçsüzken ben sadece rüzgar olabilirim.Diana da sadece doğa olabilir dedi.

Diana araya girerek.

-Aslında Eolos haklı,sizler bizi var ederken bizlere çok büyük güçler verdiniz.Ama yok ederkende hepimize verdiğiniz güçleri tanımadığınız tek bir tanrıya verdiniz.Bukadar güce sahip bir tanrıyla bizler başa çıkamayız.O yüzden belki benimde kabullenmem gerek ki bizler daha fazla tanrı değiliz dedi.

Çocuk kızgın bir şekilde.

-Lütfen gidin artık.Kafam allak bullak oldu.Sizlerin söyledikleri yüzünden ne düşüneceğimi bilmiyorum.Artık yalnız kalamaya ihtiyacım var dedi ve kendisine baktığını hissettiği rüzgara.Lütfen sen de git rüzgar,yada eolos.Keşke her şeyi baştan anlatsaydın.Bu kadar çok sırrı olan bir dost olmayı nasıl başardın! Lüten git dedi.

Odadan önce Diana çıktı ve hükmettiği ay birden hiç olmadığı kadar parlak yaptı odayı. Daha sonraysa tatlı bir meltemle rüzgar terk etti.

Çocuk tek başına kaldığına emin olunca,yukarı baktı ve sanırım iyice deliriyorum.Önce rüzgar şimdiyse Diana.Benim acilen bir psikologa gitmem lazım diye düşündü.Aslında söyledikleri saçma değil fakat madem biz insanlar onlara inanmayı bırakınca tanrısal güçlerini kaybettiler.Şimdi nasıl var olabiliyorlar diye de düşünmeden edemedi.Yatağına yattığında kafasında binbir türlü soru vardı.Rüzgar gerçekten dostmuydu? Diana da nerden çıkmıştı böyle? Bundan sonra neler olacaktı ve en önemlisi bu yaşadıkları sadece aklının ona oynadığı kötü bir oyun muydu?

Thursday 9 August 2007

Rüzgarla sohbet

Günler rüzgarı beklemekle geçmişti.Çocuk her akşam,gece hatta bazen şafak vaktine kadar odasında rüzgarın gelmesini bekliyor,duyduğu en ufak çıtırtıda onun geldiğini sanıp cama bakıyordu.Beklerken de düşünüyordu rüzgarın söylediklerini; gerçekten bu hayatta nekadarcık tecrübesi vardı ki yaşadıklarını bukadar kolay yargılıyordu.Sonra ne demişti rüzgar? 'tanrı sizlerin sadece kendisini kötü günlerinizde anmanızdan bıktı!!' hakikaten artık eskisi gibi'çok şükür'diyen insan sayısı azalmıştı.Aslında pekde az şey yaşamamıştı çocuk düşündükçe.Çok ufak yaşta ölümlerle,ayrılıklarla,aldatılmayla,yalanla tanışmıştı! Ölümler;katlanılmak zorunda kalınan ani ve acımasız ayrılıklar! Ölen kişinin ne hissettiği bilinmesede arkasında bıraktıkları ya birdaha göremeyecek olmanın bencilliğiyle yada ölümü kötü bir şey farzetmenin cahilliğiyle genelde gözyaşı döküyorlar diye düşündü çocuk.İçtiği sigaranın üstünde bile koskoca yazmışlardı SİGARA İÇMEK ÖLDÜRÜR,ee yani? tamam sigara içmek öldürür ama sonra ne olur?

Düşünme artık bunları,düşündükçe sorguluyorsun sorguladıkça,çıkmaza sürükleniyorsun dedi çocuk kendi kendine.Bu gece yıldızlar nekadar parlak diye içinden geçirdi.Bir yerde okumuştu en yakın yıldıza ulaşmanın milyonlarca yıl süreceğini.Peki ama okadar uzakda parlayan bir şey insana nasıl bu kadar çekici gelebiliyordu? etrafımızda o kadar yakın yıldızlar varken biz neden hep uzaktakilere ulaşmak için uğraşıyorduk? Mesela bu hafta tanıştığı O kömür karası saçlı kız.Adı neydi onun? evet Su.Ne kadar güzel bir ismi vardı kızın.Aslında sadece ismi değil kalbide,kendi de çok güzeldi kızın.Fakat yanlış olan bir şeyler vardı kızda! Uzun uzun konuştuktan sonra ciddi psikolojik rahatsızlıkları olduğunu anladı ama onu hiç yadırgamamıştı çocuk.Çok yanlız bir kızdı Su! bu hayatta hep itilmişti,hep yalanlar söylenmişti ona.Aslında korkuyordu çocuk suyla ilgilenirken.Ya yanlışlıkla o da üzerse Su yu? Ailesi dahil çok kişi anlamıyordu Su yu.Bir konuşmaları sırasında geçmişinden bahsetmişti Su çocuğa.Eski erkek arkadaşının ona yaşattığı kötü olaylardan,hatta hala yaşadıklarının etkisinde kaldığı için onun gittiği mekanların yakınına gidemiyordu.Bir insan böyle bir kıza neden bu kadar kötü davranırdı? neden zulüm çektirirdi anlayamıyordu çocuk.

Özellikle bayanların şiddet görmesine dayanamayan biri olarak,heleki bu kadar saf ve temiz bir kıza yapılan bu haksızlıklara isyan ediyordu.Su'nun tek derdi O adi eski aşkıda değildi aslında.Anlayışsız ve Şiddet yanlısı bir ailesi vardı.Ne dışarı çıkmasına nede başkalarıyla konuşmasına izin vermiyorlardı.Çok şükür ailemden yana bir sıkıntı çekmedim şu ana kadar diye düşündü çocuk.Verdiği bütün kararlarda arkasında durmuştu ailesi çocuğun,hatta bazen yaptığı hatalarda dahi ailesi yanındaydı.Ama Su'nun ailesine heleki abisini baktığında görüyordu ki gerçekten mutsuzluk ailede başlıyordu.Şu insanlar yasaklayarak,sıkarak tutsak ederek ellerine birşey geçmeyeceğini nezaman anlıyacak diye düşündü çocuk.Yasaklar istek doğurur oysa ki.Elma yasaklanmasaydı yenirmiydi acaba diye düşündü? yada sigara yasak olmasaydı,başlama yaşı bukadar erken olurmuydu? Sigara demişken yine çok içmeye başlamıştı çocuk sigarayı.Ama rüzgarla tanıştığı gündeki gibi bir ağırlık yoktu göğsünde.Demekki sigaranın suçu yokmuş diye düşündü.Sigara bütün hastalıkların kaynağı olabilir ama psikolojik çökmenin sebebi olmadığına eminim diye düşündü.Psikolojik sorunlar fizyolojik olanlardan daha çok etkiliyor aslında insanı.Mesela Su, şuan kimseye güvenemiyor,kimseyle konuşamıyor hatta kendine bile güvenemiyor oysa ki nekadar harika bir kız! Üstelik daha 22 yaşında.Hayatnın en güzel yıllarında ona bukadar travmatik acılar yaşatan kişilere nalet olsun!Yanlızlık insanı yiyip bitiriyor diye düşündü çocuk.Tamam belki ailesi kalabalık yada arkadaşları var ama eğer söylediklerin anlaşılmıyorsa,duyguların yok sayılıyorsa yada en önemlisi sen yok sayılıyorsan nasıl yanlız olmazsın ki? yanında destek olucak biri yoksa bütün bu acımasız dünyaya nasıl katlanabilirsin ki? Fakat ne demişti rüzgar? '7 denizden 2 sini görmüşken,bütün hepsine nasıl aşık olabilirsin ki' evet aslında çok doğru bir sözdü bu, yaşamadığın güzellikleri bilemezsin hatta onları göremezsin bile.Ve en önemlisi yaşamadığın acıları anlayamazsın da aynı zamanda.İnsan hep en kötüsünün başına geldiğini düşünür ama aslında çok ama çok daha kötüleri onun karşısına çıkmak için sıradadır.

Bugünde gelmiyecek dedi çocuk,biraz kızgın bir ifadeyle.Aslında belkide rüzgar diye biri yoktur,ben o akşam çok üzgündüm ve nasıl uyuşturucular halisilasyon görmeye sebep oluyorsa vicudumun salgıladığı hormonlarda o gece halisilasyon gösterdi diye de bir cevap verdi bu sorusuna.

-YOK CANIM NE HALÜSÜLASYONU!!

Çocuk cama dönerek rüzgar senmisin? diye seslendi.

-Tabiki benim,Peter Pan olucak halim yok ya!

-Neden bukadar uzun sürdü dönmen? neden kaç zamandır gelmedin?

-Bak çocuk,tamam senle konuşmak güzel,sana yardım etmekte hoşuma gidiyor ama unutma ben rüzgarım tek işim senle konuşmak değil.Hem ben kafama eser kuzeye giderim,canım ister güneye üflerim.RÜZGARIM BEN!

-Ama sen yokken hep seni bekledim ben,Senle konuşacak okadar çok şeyim vardı ki.Ama olsun şu an burdasın ya o da yeter.

-Anlat bakalım neymiş konuşacakların?! diye gürledi rüzgar

Çocuk elindeki çakmağı göstererek

-Önce izin verde lütfen sigaramı yakim,sen estikçe çakmak yanmıyor dedi.

ve sigarasını yaktıkatan sonra devam etti;

-Senin söyledikleri düşündüm bütün hafta,gerçekten sen haklısın,daha çok az şey yaşamışken peşin karar verdim.Aslında okadar çok liman var ki sığınacak hangisinin en iyisi yada en kötüsü olduğunu bilemiyorum.

-NE LİMANI,sen denizcisin, sen sığınmazsın limana.Benimle baş etmeyi,bana ayak uydurmayı bilmelisin.Hatırlıyormusun denize ilk çıktığın günlerde bir fırtına çıkmıştı

-Evet dedi çocuk heyecanla ve devam etti,yer gök bir olmuştu,hem yağmur vardı hemde deli gibi rüzgar esiyordu.Ufacık kayığım fındık kabuğu gibi dalgalara girip çıkıyordu ve ben denizde tek başınaydım.

-Evet işte o havayı ben özellikle çıkardım.Sen gerçekten beni tanı diye o kadar sert estim.Fakat orda,senin bana nekadar saygı gösterdiğini görünce ve beni alt etme çabanı yaşadıkça senin gerçek bir denizci olduğunu anladım.Biliyormusun o kadar sert rüzgarda bana küfür etmeyen bir tek sen vardın denizde! Çünkü sen benim görevimin esmek olduğunu ve bunu yaparken sizlere eziyet vermek için değil mecbur olduğum için yaptığımı biliyordun!

-Evet ama sonuçta o sert havada birçok kişi zarar gördü.Sen bunların sorumluluğunu alırken nasıl rahat ediyorsun?

-Onlarda benim şaka olmadığımı anlasın!! senindavrandığın gibi bana saygıyla davransın! ben tedbirini alan,benimle yaşamayı öğrenen,akıllı davranan kimseye zarar vermem.Ama onlar benle dalga geçerse,kendilerini ellerindeki paraya güvenerek en güçlü sanarlarsa daha çoook zarar görürler!Her neyse şunu söylemek istiyorum,hayatta kendinden başka hiç kimseye sığınamazsın! Elnino dediğiniz kasırgada yada Marry kasırgasında sığındığınız limanlardaki yüzlerce tekneyi evlerinizin çatısına fırlattım bunu daha anlayamadınızmı?

-Peki ama senin şerrinden kurtulmak için ne yapmalıyız? tabiki bir limana sığınacağız. dedi çocuk çaresizce

-Bak küçüğüm,Tabiki sizede hak veriyorum can korkusuyla,ordan oraya koşturuyorsunuz.Ama neden ölmekten bukadar çok korkuyorsunuz onu anlayamıyorum.Aslında ölümsüz olmaktan korkmanız lazımken yüce yaratanın size sunduğu bu lutfu neden beyenmemek gibi bir saygısızlık yapıyorsunuz?

-Nasıl yani,ölüm bir lütuf mu sence diye sordu çocuk şaşırarak?

-Tabiki bir lÜtuf genç dostum,düşünsene ben milyonlarca yıldır dünyadayım.Hatta dünya benle kuruldu.Benim taşıdığım oksijenle hayat buldunuz,benim rüzgarımla çiçekler büyüdü,kuşlar benim nefesimle göç etti ve siz denizciler benim rüzgarımla yol aldınız.Kapadokya dediğiniz yerin mimarı benim.Yada piramitlerinize ben şekil verdim.Ama bütün bunları yaşarken bu dünyanın yavaş yavaş ölmesine de tanık oldum.O kadar mani olmak istememe rağmen hiroşimaya attığınız atom bombasının asit yağmurlarını taşıdım km lerce uzağa.Fırtınalar,tayfunlar yarattım sizin dünyayı ısıtmanız yüzünden ve en kötüsü essemde sitem gördüm sizden esmesemde lanet ettiniz bana.Bukadar iyiliklere vesile olmuşken sadece kötülüklerim anlatıldı hep sizler arasında.Oysa ki sizler gibi ölümlü olsaydım sadece güzel anılarım kalırdı arkamda.Sizler şanslısınız çünkü öldüğünüzde bir bakıma affediliyorsunuz.Oysa ben istemeyerekde olsa yaptığım herşeyin suçunu çekiyorum.HEMDE SONSUZA DEK!

-Hiç bu şekilde düşünmemiştim. dedi çocuk

-Hayatta hep farklı yönlerden de düşünmelisin.

-Rüzgar aslında bu hafta bir kızla tanışdım dedi çocuk.

-Ee,nasıl sana dediğim gibi hep başka denizler varmış tanıyacak değilmi? dedi rüzgar alaycı bi ifadeyle

Çocuk biraz kızgın biraz da mahçup bir şekilde.
-HAYIR,aşık falan değilim sadece arkadaşım o benim. dedi

-Siz insanlara şaşırmamak imkansız,bir insan aşık olduğu kişiyle arkadaş olamazmış gibi davranıyorsunuz dedi.Tamam aşık değilim dersin anlarım ama nedemek aşık değilim arkadaşım! Aşk zaten en yüce arkadaşlık değilmidir çocuk?

-Ya doğru söylüyosunda,alışmış işte dilim.
Dedi çocuk utanarak.

-Neyse anlat bakalım kim miş bu kız?

Çocuk;

-Kızın adı Su.Aslında çok yaralı bir kalbi var ama bir okadar da saf ve temiz.Çok büyük acılar yaşamış gencecik yaşında ve maalesef aileside hiç destek olmamış ona.Aksine bazen ailesi yaşatmış bu acıları.Kimseye güvenmiyor şu an ve maalesef hayata pek umutla baktığıda söylenemez.Ama aslında okadar güzel ve tatlı bir kızki hayatta bütün güzellikleri hak ediyor.

dedi ve sustu,usulca

-Üzüldüm kızcağız için şimdi.İsmi çok güzelmiş.Benim en sevdiğim ortaklarımdan birinin ismini vermişler kıza.Aslında sizlerin işi hiç kolay değil.Kendi tercihiniz olmayan ailenizle yaşıyor ve onların öğrettikleri gibi hayata bakmak zorunda kalıyorsunuz.Nekadar zeki olursanız yada nekadar yenilikçi olursanız olun,onların öğrettiği bir takım şeyler kalıyor sizlerde.Bunlar kimi zaman doğru,kimi zamansa yanlış oluyor fakat siz hepsinin doğru olduğunu sanıyorsunuz!Bak dostum bu kıza hayat kötü davranmış olabilir ama anlattığın kadarıyla rahatça söyleyebilirimki
bütün yaşadıklarını atlatıcakdır bu kızcağız.Üstelik bir yandanda şanslı ki senin gibi bir arkadaşı var yardım edicek.

-Peki ya benim bütün bu yaptıklarım yüzünden bana aşık olursa? ilerde yanlış birşey yaparsam bu sefer onun için daha kötü olmaz mı?

-Hani sadece arkadaştınız dedi rüzgar güldü ve devam etti.sen isteyerek kötü davranmazsın,ayrıca onu yaşatacak kişi de sen değilsin.O, sen ona yardım ettiğin için düzelebilir ama sen ufak bir hata yaptın diye tekrardan bozulmaz merak etme.Senin üstüne düşen bukadar iyi bir arkadaşının yanında olman,destek olman ve görüyorum ki sende bunu yapmaya çalışıyorsunuz.Tanrım siz denizciler diğer insanlardan çok farklısınız.Eminimki yaratan sizi yaratırken aslında insan ırkında istediği bütün iyi yanları size vermiş fakat aynı zamanda doğuştan sonsuz deniz aşkını vererek de cezalandırmış.Bak dostum,o kız la ilerde ne olacağı önemli değil.Önemli olan şu an yardıma ihtiyacı olan bir insana yardım etmen hatta belkide onu kurtarman.Sana olan saygım biraz daha arttı bu davranışından.

-Peki ama,ona yardım etmem için doğru yol nedir sence?

-Doğru yol diye bir şey yoktur bunu bilmiyormusun? sen denizcisin,ben nerden esersem eseyim senin için önemli olan benden keyif almak ve istediğin yere gitmek değilmi? hangi yolu izlediğin önemli değil amaca ulaşan bütün yollar doğrudur.Neyse şimdi benim gitmem lazım.Ben yokken söylediklerimi düşün! ve unutma amacına ulaşırken keyif almaya bak!

Teşekkürler Rüzgar,kendine çok iyi bak ve lütfen gene gel dedi çocuk.

Odanın içinde kağıtlar havada uçuşurken,rüzgar çoktan gitmişti.

Saat çoktan gece 2 ye geliyordu ve ertesi gün erken kalkması gereken çocuk istemeyerek de olsa yatağına yattı.Uyumak üzere gözleri kapanırken.Aklında rüzgarın dedikleri ve kulaklarında o kudretli sesi çınlıyordu.AMACINA ULAŞMAK İÇİN YOL ALIRKEN KEYİF ALMAYA ÇALIŞ!!!

Saturday 4 August 2007

Rüzgarla Tanışma...

Telefon kapandı büyük bir hayal kırıklığıyla.Gerçi zaaten hayal kırıklığı aylar öncesinden başlamıştı.Düşündükçe çok ama çok fazla şey akla geliyor. fakat ne yazık ki dünya eskisi gibi dönmüyor artık.Önceleri hak verdiği sonra kızdığı daha sonra nefret ettiği hatta yüzünü bile görmek istemediği fakat son dönemlerde tekrar görüştüğü O kız telefonu kapattığında, bir film sahnesi canlanmıştı çocuğun kafasında; (sevdiği kıza yazdığı mektupların,kıza ulaşmak yerine kapının eşiğinin altına gittiğini öğrenen çocuk şöyle demişti filmde'boşver be kardeş,biz anlaşılan bomboş bir dükkana kira ödemişiz bunca zaman...') bomboş bir dükkana kira ödemek mi koyuyor insana,yoksa bunca zaman o dükkanı dolu sanmakmı? o kişiden kişiye değişir elbette ama keşke gerçek hayatta da filmdeki gibi anlaşılır olsaydı herşey.

İki göğsümün arasında,biraz mideme yakın olan bu ağırlık,çok sigara içmemden olamaz heralde diye düşündü çocuk.Herşey eski günlerdeki gibi olacak senaryosundan çok ama çok farklı bir son du sanki bu.'eski günler' hayatlarımızda kıymetini bilemediğimiz,kaybettikten sonra kendimize bile itiraf etmekde zorlandığımız pişmanlıklarımız.Kimi zaman anımsamamız için, deniz kenarında dalgalardan medet umduğumuz,kimi zamansa uzun uzun uykusuzluk hayallerimiz.

Amerikalıları fazla sevmem ama bir sözleri çok hoşuma gidiyor diye düşündü çocuk.'Kazanan takımını değiştirmez...' peki ya, kazandığını anlamayacak kadar şaşkın olan yada daha fazlasını isteyecek kadar aç gözlü olan'a ne olur? diye düşünmeye devam etti anlamsızca,Sigarasından bir nefes daha çekip 'ne olacak koooskoca bir hayal kırıklığı' diye söylendi,sanki etrafında onu duyacak biri varmış gibi.Hayat aslında kaybetmekten ibaret,kazandığın herşeyi birgün kaybediyorsun nede olsa.Şan,Para,Mevki,Evler hepsinin birgün kaybediyorsun çaresizce.Peki ya aşk dedi çocuk,romantik saflığıyla.AŞK o duygu ki ancak kaybedildiğinde zirveye ulaşır,ve yine kaybedildiğinde varolmadığına inanmak zorunda kalınır.Sigarasını söndürürken'çok sigara içiyorum,o yüzden göğsümdeki bu ağırlık'diye yeniledi hisslerinin sebep tezini.

Bir insan için en acı olan şey,umutlarını kaybetmektir heralde.Yada dahada acısı umutlarını kaybettiğini hatırlamaktır en kötü anlarında.Her telefon çalışında acaba o mu diye zıplamak,her mailiniz var uyarısından umutlanmak yada her tanıdık sesin peşinden acaba mı demek,kaybettiğin hayalleri hatırlamanı sağlar en acımasız şekliyle.Bunun için uzak durmalısın,arasada açmamalısın telefonlarını yada eklediğin bütün listelerden çıkarmalısın onu! Bunun için eskiyen nevarsa atmalısın ondan kalan.Zaten O eskidikten sonra,ondan kalan ne yeni kalabilirki hayatında?

Onunla konuşmamalıydım diye düşündü çocuk.Onunla yüzyüze konuştuğu her an aslında kızında,hala sevdiğini anlayabiliyordu ve maalesef bunca sevgiye rağmen çaresiz kalmak çocuğa çok acı veriyordu.

Kaybetmek,Çaresizlik ve hüzün.Yazılan en büyük dramaların ana teması bu 3 yalın olay değilmidir sanki? Söylenecek sözlerin tükendiği,yutkunacak tükürük kalmadığı ve pakette içilecek sigara bittiği anda sadece 'hoşça kal'kelimesi dökülüyor ağızdan pek hoş olmayan bir eda yla,Hoşçakal aşkım,Hoşçakal hayatım,HOŞÇAKAL ÖZLEDİĞİM GEÇMİŞİM!

Hayal kırıklığı dolu yaşamların, kırılan hayalleri oluyoruz aslında farkında olmadan.Yada şizofrenik edayla inandığımız yalanlarımızın hüznünü yaşıyoruz.'Belki de buyüzden göğsümdeki ağırlık gitmedi' diye düşündü çocuk.Bu yüzden midemin bulantısı ve bu yüzden gözlerimin kısık bakışları.Sigaranın hiç bir suçu yok,hatta sigara olmasa belkide daha kötü olurdum diye yineledi, saçmaladığını fark etmeden.

O AN BİR SES DUYDU HAFİF UĞULTUYLA KARIŞIK

-Kim var orda? diye bağırdı çocuk, bomboş eve doğru.

Fakat ses arkasından,pencereden geliyordu.

-kim var orda?sen kimsin? diye yineledi,bu sefer cama doğru.bu arada düşünmeyide ihmal etmedi.(Tanrım sen aklıma mukayyet ol,3.kattayım ve pencerede biri var sanıyorum)

-Ben rüzgarım diye cevap verdi ses(tonunda bilgelik,ulu luk ve tecrübe olan bir sesle)

-Ne? rüzgarmı(!),saçmalama rüzgar konuşurmu hiç?,diye söylendi çocuk

-Hiç dikkatle dinledin mi ki konuşup konuşmadığımı sormaya cürret ediyorsun diye kükredi rüzgar.
bu cevabın üzerine biraz korkan,birazda çaresiz kalan çocuk.Allahım noluyor burda? ya rüyadayım,yada bu sigara iice kafa yaptı bana.diye söylendi.

-Allahı bu işe karıştırma,kendisi sizlerin en çaresiz anlarınızda adını kullanmanızdan nefret ediyor zaten.Ben sadece kendi isteğimle senle konuşuyorum.çünkü sen rüzgara yani bana saygı duymak gerektiğini biliyorsun,benim nekadar kudretli,nekadar yok edici ama aynı zamanda bir o kadar da yardım sever olduğumu bilmelisin diye düşündüm.Çünkü sen denizcisin,ben olmadan sen bir hiçsin.

Aldığı yanıtla ikna olan,zaten bundan başka bir çaresi olmayan çocuk oyuna katılmaya karar verdi ve

-Peki madem sen rüzgarsın,bugüne kadar neden benle konuşmadın? ve neden şimdi karşıma çıkıyorsun diye sordu.

-Çok basit dedi rüzgar;Bugüne kadar bana hep denizde ihtiyacın oldu ve ben konuşmak yerine senin yelkenlerini besleyerek sana yardım ettim oysa şimdi dört tarafı betonla çevrilmiş bir evde yapayanlız bana ihtiyacın var ve burada sana ancak konuşarak yardım edebilirim.

-Ne konuşarakmı yardım ediceksin? peki ama nasıl?,bana şu an kimse yardım edemez.Sevdiğim,hayatımın aşkı dediğim kız benden ayrıldı ve aylardır da ayrıyız.Oysa ben onun için ne hayaller kurmuştum.sen bunları sadece konuşarakmı geri getirebileceğini sanıyorsun? dedi çocuk biraz kızgın,biraz da şaşkın bir dille.

-Sana yardım etmem demek sadece istediğini yapmam mı demek sanıyorsun dedi rüzgar.3 dilek hakkı tanıyan bir lamba cini değilim ben.Senin hakkın bile yok bende.Ayrıca cin açgözlülüğe sebep olduğu için taa 1000 yıl önce yardım etme işini bıraktı.Artık sadece kendiniz problemlerinizi çöze bilirsiniz.Dedi rüzgar,sert ve alaylı bir eda yla

-Madem problemlerimizi kendimiz çözücez,o zaman bana nasıl yardım etmeyi planlıyorsun?

-Rüzgar,Bak oğlum,hayatta problemlerini,dertlerini,hisslerini ve amaçlarını net orteya koymalısın.Amacın için savaşmalı ve asla yılmamalısın.Ancaak amacının,gerçekten istediğin şey olduğuna emin olmalısın yoksa taa en başından hata yapmışsın demektir dedi.

-Aşık olduğum kızı mı bilmiyorum diye sordu çocuk.

-AŞK.sen hep denize aşığım demezmiydin? diye sordu rüzgar.
Çocuk
-tabiki denize aşığım,ama bunun konumuzla ne alakası var? diye sordu

-Çok alakası var çocuğum.HANGİ DENİZE AŞIKSIN SEN?

-Ne demek hangi denize aşığım? bildiğimiz deniz işte,tekneyle üstünde seyr ettiğimiz,balığıyla bizi besleyen,suyuyla hayat veren deniz.

-Peki ama dünyada 7 büyük deniz var.Sen bunların hangisine aşıksın?

-Ne fark ederki,hepsi deniz değilmi diye sordu çocuk safça

-Çok fark eder oğlum dedi rüzgar ve devam etti,
-Burdan sonrasını iyice dinle
Her deniz farklıdır.Mesela Karadeniz hırçındır,vahşidir onu sevmek için hükmetmesine izin vermelisin.Soğukluğuyla seni dondururken,dalgalarıyla seni döver fakaaat eğer onunda sevgisini kazanırsan tatlı suyuylasana kucak açar ve mutlu eder.Ege Mitolojinin kaynağıdır,kahramanlara kabir azabı çektiren denizdir;bereketi boldur suyu sıcaktır ancak onu kızdırırsan yolunu kaybettirir,bir damla suya muhtaç bırakır.Ak deniz sıcaktır,Bereketli topraklardan güç alır,3kıtaya uzanacak kadar bilgedirde.Fakat bütün bu güzelliğinin yanında bencildir,sen ona birşey vermeden asla suratına bakmaz.Yada kızıldeniz,adını kan rengi akan sularından almıştır.Uğruna binlerce kişi ölmüş,öldürülmüştür.Bu sebepten üzgündür kızıldeniz ve hep kan ağlar.Büyük okyanus tüccardır,benimde yardımımla 1000lerce senedir ticareti sağlar ama yanlız kalırsın onunlayken,kimse yanında olamaz,hiçbiryeri göremezsin.Atlantik çift karakterlidir,ne büyük okyanıs gibi ulu bir okyanusdur nede ege gibi ufak bir deniz.Bu yüzden 2 denizinde kötü ve iyi taraflarını almıştır.Onunlayken süprizlere hazırlıklı olmalısın.Yani anlayacağın her denizin ayrı vir yapısı vardır.
dedi ve
-Sen hangi denize aşıksın şimdi?
Diye sorusunu yineledi

-İyide ben sadece marmara ve egede denize çıktım,sadece o denizleri tanıdım dedi çocuk.

-Peki o zaman sadece bu tanıdığın 2 denizle,nasıl aşık olabiliyorsun bütün denizlere? diğerlerini bilmeden tanımadan nasıl hepsini aynı kefeye koyup,AŞIĞIM diyebiliyorsun?
İyi düşün oğul,Herşeyi iyi tart,önündeki fırsatları görmeden karar verme ve en önemlisi 1 kere tökezlemekle yenildim sanma!

çocuk Bütün bu soruları düşünürken,büyük bir gürültü ve uğultuyla rüzgar camdan çekildi ve pencere kapandı.

Çocuk kapanan pencereyi açıp,rüzgar rüzgar buraya gel dieye bağırdı fakat.Dışarda yaprak bile kıpırdamıyordu.

Rüzgarın anlattıklarını düşünen çocuk yatağına uzandı ve gerçekten gördüklerimi iyi tartmalıyım diye düşündü.Işığı söndürürken hala aklında rüzgarın dedikleri vardı,ben neyi sevdim ve şimdi ne oldu? ben o kızın neyini sevdim ve şu an o kızın sevdiğim yönü hala duruyormu diye uzun uzun düşünerek uykuya daldı.

05.08.2007

Evet arkadaşlar,yukarda yazdığım yazı daha önce hiç denemediğim bir tür.Nasıl olduğunu yada nasıl yazabildiğimi hiç bilmiyorum anck yazarken çok hoşuma gitti ve çok mutlu oldum.Bu yüzden bu hikayeyi yazmaya devam edicem.Umarım sizlerde beyenmişsinizdir.Son olarak bana hem bu siteyle alakalı hemde hastalığımla alakalı olarak gösterdiğiniz desteğe veilgiye çok teşekkür ederim.

Friday 27 July 2007

Kazaylan Hastahaneye gitmek(!)

Allahım inanamıyorum aksilikler hep beni Buluyor,

Dün(perşembe) günü sabah uzakdoğulu kızımla işe giderken maslak ışık lisesinin önünde bize araba çarptı!Evet tam ışıklarda kırmızıda durmuşken arkadan gelen bir fren sesi duydum ve sonra kendimi asfalta uzanmış halde buldum.Motorsikletimde kenardaki çimlerin üstüne fırlamış öyle duruyor.Önce aptalladım ne olduğunu anlayamadım.Kenarda duran yayalar koşup yanıma geldi.Meğer bi adam sol şeritte hızlıca gelmiş önünde araba durduğunu görünce sağa kırıp frene basmış ama maalesef duramayıp gümbürt diye bana çarpmış.Ben kızımı çimden kaldırmak için ayağa kalkiim derken birden tekrar yere düştüm.Yaw nooluyor bana belimde acaip ağrıyo diye düşünürken de bir anda zangır zangır titrediğimi farkettim ve topal aksak çimlee uzanıp ambulans çağırdım.Aynı zamanda belki sanayiye gelmiştir diye hürol arkadaşımı çağırdım ama o maltepedeki evden daha yeni çıkıyormuş.Fakat hürol hızlı şöfördürinanın bana ambulansla eş zamanda geldi hemde taa maltepeden maslağa(!) bu arada vuran adam çoktan kaçmış gitmiş.Ben yerde yatarken, vuran arkadaşın annesine ve sülalesine saygılarımı ve iyi temennilerimi sunmaktan geri kalmadım tabi...

Herneyse ambulans geldi,sedyeyi kurdular beni üstüne aldılar.Deli bağlar gibi bağladılar,bu sırada hürolda geldi.Ambulans yola koyulur koyulmaz damardan bi serum taktılar.Kaptan nereye gidiyoruz dedi.Tam çek şöyle deniz kenarına bide rakı açarız diycektimki,nerde olduğumu fark ettim ve şişli etfale gidelim orda doktor bir arkadaşım var müjdat bankaoğlu dedim.Ambulans acıbadem sigortanın anlaşmalı ambulansı, teknoloji harikası görseniz içinde 100lerce alet kah bipliyor,kah dütlüyor.Allahım göğsüme bişiler taktılar,parmağıma bişiler taktılar kolumda serum bide dörtbir yanım bağlı.Afakanlar bastı bana ve kardeş bi sigara içebilirmiyim diyiverdim.İlk yardımcı arkadaşlar burası ambulans ve senin en az biryerin kırık yada çatlak,tirtir titriyosun bide sigaramı istiosun dedi.Yaw o titreme sigara krizinden dediysemde inandıramadım.içirmediler sigara.Ama allah razı olsun dün hastahane konusunda ender insani tavır onlardan gördüm.

Neyse goygoy gaygay şişli etfale geldik.Beni indirdiler müjdat yanıma koştu ben sedyenin üstünde,naçar bir şekilde yatarken acile soktular.Ulan herkes bağırıyor yok endüksyanmı ne onu yapın yok bilmemne takın yok şuna bakın.Aha dedim şimdi ruhumuzu teslim ediyoruz eşhedü enlaaaa derken etrafımda perdeler kapandı.Gayet güzel bir hemşire yanıma geldi.Tamam dedim işte cennetin ilk hurisi yanımda,adın ne canım senin sen neden mefta oldun diyecektim ki elindeki iğneyi koluma sapladı.Yav siz yeni gelenleri hep böyle mi karşılarsınız,dememe kalmadı bu sefer daha da güzel bir huri yanıma sokuldu,Heh işte şimdi hoşgeldin öpücüğü yanağıma konuyor dememle koluma tetenoz olduğunu öğrendiğim aşı yapıldı.
Neyse buraya kadar ben gidiyorum dememle bu sefer3-4 tane güzel hemşire yanıma geldi 2 si daha önceki aşı iğne batıranlar diğerlerinden birinin gözleri yemyeşil bir baktım beni soyuyolar.Allahım hayallerim gerçek oldu(!) hem hastahanede hemde 4 hemşire afet bu negüzel cennet! fakat şu 2 yanımda duran saplar neden burda dememle oda ne? o nasıl bir acı,o nasıl bir eziyet,o ne utanç verici bir hareket allahım.Yerimde duramadım.Bizim bayanlar tam ilgilenmeleri gereken yere adının daha sonra, sonda olduğunu öğrendiğim başı iğne devamı serum lastiği şeklindeki işgence aletini soktular!!

Allahım.O işlemden sonra acıyan ve ağrıyan tek yerim maalesef orasıydı! ne belim ne bacağım hiç ağrımadı...O ara sanırım kendimden geçmişim.1-2 dakika sonra ayıldığımda işgence hala devam ediyordu.Dört biryanım serumlarla,iğnelerle delik deşik olmuş(demin anlattığım bölgem dahil)üstelik güzel hemşirelerde yanımdan gitmiş ti.Bu sefer yanımda gazulet gibi uyuz bir doktor vardı ki bana o gün yaşattıklarından dolayı yataktan kalkar kalkmaz onu acil yardımlık edicem...

Neyse ilk müdahale(!) bittikten sonra beni koridora koydular.Bu sırada hürol yanıma geldi,kardeşim nooldu sana dedi.Dedim ki ilk müdahale hayati dir derlerdi inanmazdım hakikaten öyleymiş...Daha sonra Müco yanıma geldi,doktorlar toplandı başıma konuşuyorlar.Biri diyor bt lazım,diğeri diyor MR da lazım öteki diyorbatın sonografi,beriki diyor beyin MR ı.Allahım nekadar kısaltılmış makina varsa hepsini sayıyorlar.Ulan bırakın beni ben eve gider yatarım,kabahat bende buraya kadar geldim...

Neyse,hürol usta şöfördür söylemiştim.Bu şöförlüğüne sedye kullanmayıda ekledi ve başladık o MR senin bu BT benim gezmeye.Her gittiğimiz yerde de oramı buramı mıncıklıyorlar,ulan sonda mıdır nedir oda canımı acıtıyor.Tamam dedim heralde bunlar beni kısırlaştırmayı kafaya koydu. bende sizin kini kesmessem...Saat 2 gibi Beyin MR ı,Bel MR ı,Bt,batın sonografi,akçiğer röntgeni çekilmiş idrar ve kan tahlileri yapılmış bir şekilde tekrar acil in önüne geldim.O sırada 3 tane ortopedist doktor geldi ve bide onlar beni mıncıkladı.Ama allah için hastahanede insan namına ender arkadaşlardı.Neyse onların söylediğine göre bel kemiğinde bir çatlak şüphesi var ancak sargı yada atel e alınmıyor bunun ilacı en az 2-3 hafta yatak istirati.İyi gidim ben o zaman dedim.Acil ceraahı gidemezsin burda beklicen dedi yalvar yakar sondayı çıkartın yoksa gidicem diye avaz avaz bağrırken heralde insafa geldilerki ben tekrar acilin yeşil perdelerinin arkasındaki yere geçtim sedye üzerinde.

Başka bir hemşire geldi ama bu sefer güzelliklerine aldanmıyorum,bacım dedim allah aşkına acıtma.Merak etme dedi elim hafiftir.Ancaaak o nasıl sondayı çıkartma kardeşim.Bıraksaydıda ben ömür boyu torbaya işerdim,o nasıl bir acıııı.Kızım dedim senin elin hafifse kocan yanmış.Ben evli değilimki dedi kızcağız.İyi o zaman acıttın canımı öp de geçsin dedim ama o da yemedi.Gerçi yesede doktorun söylediğini göre en az 2 hafta yataktan kalkamam e malumunuz Bizimkide en az 1 o kadar yerinden kalkamaz bukadar yıpranmaya.Hay allah keşke gelmeseydim buralara.

Sedyenin usta şöförü hürol kardeşim beni tam acilden çıkartıyordu ki,O gazulet doktor yine açtı ağzını ve tahlil için kan alın dedi.Yine o cehennemin güzel şeytanları kadar merhametli bir hemşire yanıma geldi ve hançerini ayy pardon iğnesini koluma salladı.Ve biz sağ fakat salim olmadan hastahanenin girişine çıkabildik.saat tam 2.30 olmuştu.Usta dedim hürola yak bi sigara içelim.Tam bana karşı gelecektiki suratımda ikna edici bir ifade görmüş olmalı sigara yakıp verdi.

O sırada artık annemi arayabilirim dedim.Maalum yanımızda yeterince para yok,gelsin çıkarsın beni burdan.Aradım annemi ve heyecanlanma ben motorkazası yaptım,şişli etfaldeyim gel dedim.Fakat annemden ses gelmiyor.Aloo anne? yok ses yok.Yav kadın ordamısın alooo?
Aha dedim annemde yanıma geliyor sedyeyle... neyse allahtan cevap verdi,hürola verdim olayı anlatsın diye.Hürola demiş o beni aramaz,neden beni aradınız.Eeee malum bir insan arabada takla atıp annesini aramazsa,kavgada bıçaklanıp haber vermezse daha sonradan arıyınca kadının aklına kötü şeyler geliyor.

Neyse aradan yarım saat geçti bu arada valde hanımda geldi.Ona dert anlatmakla bi yarım saat daha geçti.Eh artık bize müsade demeye acile e girdik tekrar, hem bu arada sedyem 4 çeker oldu,valde önde usta arkada.Girdim acile doktor bana müsade dedim.Yook dedi 1 kan tahlili 1 idrar tahlili daha lazım.Lan hekimoğlu hekim madem 1 idrar tahlili daha yapıcaktın ne diye çıkradın sondayı? tapasını açıp alsaydın canın nekadar istiyosa.Hem her gelişte 1 kan tahlili yapıyorsun bu nasıl iş?üstelik vampir kılıklı hemşirelerinde gözleri parlıyor beni gördüğünde.Allahım yine daldırdılar iğneyi koluma sonrada elime 1 bardak verdiler bunu doldur diye.Yav zaten bizim ufaklık o kadar saldırı görmenin bitkinliğiyle bütün savunma sistemi çökmüş bir şekilde boynu bükük naçar bir vaziyette yatıyor.Değil tahlil için idrar vermeyi hatır için kımıldayacak hali yok nasıl doldurayım ben bu bardağı?

Tabi valdenin elinde bir su şişesi,ustanın elinde bir su şişesi bende hela şişesi bi birinden bir diğerin den içtikçe benim mide şişti.Şişti ama bu sefer aşağıdaki korkudan kıpırdamıyor bile.neyse hilen ve cebre ile tuvalete gittik bir elimde bardak diğerinde serum.Yanlız tuvaletimi yapmaya başlamamla o acıyı tekrar hissettim(hala her tuvalete gidişimde yaşıyorum o acıyı).

İşimiz bitince bardağı da gönderdik tahlile,dışarı çıkıp bi sigara daha içtim sedyemin üstünde.Eh artık bize müsade,demeye kalmadı o gaddar doktor bir kan tahlili daha dedi.Bu sefer bende şalter attı,yok dedim vermiyorum kan.Hemşire geldi iğneyi uzatır ben dokunursan döverim diyorum.Doktor geliyor oğlum ver şu kanı acımaz diyor.Ulan salak 4 defa vermişim ben bilmiyormuyum acımadığını ama inat ettim daha 1 damla kan vermem diyorum.Annem yalvarır ben olmaz derim.Usta bağırır ben hayır derim.Ama sonunda vermedim kanımı.Meğerse benim 3. tahlili görmemişler ondan 1 tane daha istiyormuş doktor civanım.Sonra bana dedilerki en az 24 saat müşahade altında kalman lazım burda,yok devenin müşahadesi.Lan olm benim eve gitmem lazım hem iş güç beni bekler derkeenn.O an açık açık konuştular, en az 2 hafta yatakta yatıcakmışım.Çok önemli bir yerde hasar varmış,böyle 1 travma nanın ardından en az 24 saat geçmesi lazımmış hastahaneden ancak imzayla sorumluluğu alarak çıkabilirmişim vs vs.Bende dedikleri gibi imzamı attım ve çıktım.

Katı yeme dediler,yedim,erken yatma dediler uyudum.Gıcık oldum o doktorlara ne deseler zıttını yaptım hatta dün akşam 1 bira bile içtim.

Kısacık hayata sığdırdığım en ufak kazaydı.Acısı,etkisi en az olan ve tedavisi en kolay olanıydı.Tek üzüntüm en az 1 ay yarışa giremeyecek olmam tabi yine delirip tekneye atlamazsam...

Son olarak şunu belirtmek istiyorum.Lütfen caddelerde araba kullanırken motorsikletlere dikkat edin ve lütfen eğer bir kaza yaparsanız kaçıp gitmeyin.

Not:Bu olaydan haberi olmamasına rağmen eskilerden benim için çok önemli olan bir arkadaşım aradı ve anladım ki ne kadar zaman geçerse geçsin insanın duyguları o kadar yoğun oluyor ki böyle zamanlarda içine doğuyor ve arıyor.Yanıma geliceğini söyledi.Şunu çok iyi bilirki ben kimseye öyle kolay kolay gel demem.Ama sana söylüyorum lütfen gel...

Tuesday 24 July 2007

Seçim bir alışveriştir.

Hakikaten görünen birçok şey gerçek değilmiş sanırım.

Bu haftasonu yapılan seçimlerin sonucu gerçekten herkes gibi benide çok şaşırttı.Yani milyonlarca insanın sokaklara dökülmesine,başımızda bu kadar sözünü bilmez başbakan olmasına,Vergi kaçırmaktan ve evrakta sahtecilikten hakkında soruşturma açılmış bir maaliye bakanımız olmasına ve en komiği sorduğum 20 kişiden 15 inin bu adamlardan memnun olmamasına rağmen sonuçta görüldü ki,her 2 kişiden biri AKP ye oy vermiş.Açık açık konuşiim ben AKP ye oy vermedim.Bundan sonrada oy vericeğimi hiç ama hiiiç sanmıyorum.Ancak maalesef oy verdiğim partiyede oyumu vermek istemeden verdim.Neyse ne olduysa oldu ve önümüzdeki 5 sene bu hükümetle yönetiliceğiz.

Ben aslında siyasetten fazla anlamam.Ben pazarlama politikaları,marka tutundurması,marka tanıtımı,pazar araştırmaları gibi konulardan anlarım.Fakat görüyorum ki aslında günümüz türkiyesinde esas yapılan da tam bunlar.Çünkü ülkemizde seçim bir alışveriştir.Sizler bişeyi almak için oy verirsiniz.

AKP nin başarılı olmasının ve diğerlerinin başarısız yada en azından onlar kadar başarılı olamamalarının esas sebebi de işte tam bu nokta.

Bakın AKP neler yaptı;
15 yıl evvelden pazar araştırması yaptı ve pazarın merkezin sağında,islamiyetçi,avrupa görüşü olan bir parti ihtiyacı olduğunu anladı ve pazarı doğru segmente etti.Daha sonra çıkarıcağı ürün için,Halkın arasından hatta kasımpaşa gibi alt kesimden gelen,hafif kabadayı tarzıyla delikanlılığı vurgulayan bir lider seçip ambalajı tamamladı.Hatta ambalajında namaz niyaz hikayeleri ve şans eseri de olsa hapis cezası alan madur etkilerinide ekledi.

Yani pazar segmentasyonu tamam
Ürün Tamam
Ambalaj tamam

Geriye kaldı seçmen;
Aslında AKP nin bundan 15 yıl önce başlattığı bu çalışmalar LOVEBRAND diye tanımlandırılan marka tutkunluğu yada marka bağlılığı çalışmlarının en extreme örneği.Şöyle ki;

15 yıl önce yani 90 lı yıllarda trend;serbest piyasa,özel televizyonlar,yeniyeni başlayan kürt olayları,turizm ken.AKP 15 yıl sonrasını görerek o zamanın çocukları yani şu anın seçmenlerini kendi okullarında okuttu,kendi kitaplarıyla büyüttü,kendi yatırımlarıyla giydirdi yada ailelerine kendi paralarıyla yardım etti.Bütün bunları yaparken ideolojik bir anlam kisvesini giyerek de bütün bu yapılanları hayrına yapıyormuş imajı çizdi.

Yani müşteriyi yada bizim tabirle 'kralı' kendine bağladı

Fakat tabiki bütün bunları yapaması için gereken paraya da sahip değildi elbette.Bütün bu harcamalar için gereken parayı yatırımcılarından elde ettiki,bunlar da aslında gayet iyi tanıdığımız başbakan danışmanları,taşyapı,suryapı veya bunun gibi bir çok şirketler.Aslında zamanında AKP ye yatırım yapanların bugün aldığı paylar gerçekten karlı bir yatırım olsa da emin olun daha tam karşılıklarını alamamışlardır.Yani az çok pazarlama sektörünün içinde olan biri olarak söyleye bilirim ki bu tip yatırımlar %400-450 kar getirmezse rantable değildir.Yani burdan yola çıkarsak en az 10 sene daha bu adamların başımızdca durması lazım ki çıktıkları yola deysin.

Tabi bütün bu ürünü dağıtacak tedarikçiler yada dağıtım ağına da ihtiyaçları vardı ki işte bu nokta da.Fettullah gülen gibi öğrenim kurumları sahipleri yada Aydın Doğan gibi medya patronlarına bu işi yaptırdı.

Tekrar bakarsak

Pazar araştırması
pazar segmentasyonu
Ürün
Ambalaj
Yatırımcı
tedarikçi-dağıtım ağı

Çalışmalarını yaparaktan 2004 yılında piyasaya girdi ve bu başarılı çalışmasının karşılığını aldı.
Aslında iyi bir pazarlamacının yapması gereken bu hareketlerin başarılı uygulandığı takdirde satış patlaması yapacağı elbette belli.Çok benzerini aynı dönemde cem uzan da yapmak istedi ancak,müşteri güvensizliği ve iyi yapılandırılmamış alt yapı yüzünden aynı dönem meclis dışı kaldı.Fakat meclisin dışında kalırken bile aslında çok büyük bir başarı elde etmişti.

Peki 2007 seçimlerinde AKP bütün olumsuzluklara rağmen nasıl başarılı oldu?İşte tam bu noktada çok ama çok iyi pazarlamacıların ancak başarabileceği bir çalışma yatıyor.

'MARKA TUTUNDURMASI'

AKP zamanında ekonomi yalanlada olsa dolanlada olsa hep iyiye gitti şeklinde lanse edildi.İlk günden son saniye ye kadar enflasyon düşdü denildi.Bunun tabiki birçok sebebi var;IMF,ABD,Ermeni diyasporası,Saçma sapan bir TÜFE yadayoğun vergi bunların başında geliyor.

İkinci olarak tutarlılık;Başbakan külhan beyi,kabadayı ve dinci üçlemesinden hiç şaşmadı.'Ananı da al git' yada 'ulan' kelimeleri belki tepki aldı ama onu sevenlerce bu yapılması gereken en doğru hareket olduğu için seçmenlerini kaybetmedi.Herzaman agresifti,herzaman muhafazakar olarak tutarlılığını devam ettirdi.

Üçüncü olarak,heyecanlar,deneyimler yaşattı.Türk lirasından 6 sıfır atılmasından,At binen ve üstelik düşen bir başbakan olmasına,gergin tartışmalarda argo kullanmasından,hanımının baş örtü kullanmasına yada italyan dostum diyerek Berlisconiyi çağırmasına kadarbirçok farklı deneyim yaşattı .

Dördüncü olarak farklılık gösterdi.Her lider korumasız gezerek halk tipiyim dedi,o yüzlerce korumayla gezerek önemli kişiyim dedi.Her lider fakirim dedi,o zenginim diyerek beni seçerseniz çalmam dedi.Bütün liderler Sezeri destekledi O sezeri karşısına alarak ben ondan daha güçlüyüm dediki gerçekten seçilen atanandan güçlüdür.

Beşinci olarak reklam,tanıtım ve sponsorluk çalışmaları; bütün bu pazarlama faliyetlerini sürdürürken reklam,tanıtım ve sponsorluk faaliyetlerine hiç ara vermedi.Eski firması ÜLKER futbol,basketbol,yüzme,yelken,güreş gibi bir çok spor dalında sponsor olarak onu destekledi.Başbakan Kasımpaşa spora sponsor olarak yada Kemal Unakıtan Eskişehir spora sponsor olarak kendilerini tamamladı.Yaz ayında da olsa,sağlıksızda olsa kömür dağıtarak marka aşkını körükledi yada gazetelere ilan vererek ve yalan haber yaptırarak reklam çalışmalarını sürdürdü.Billboardlarda vardı,Sokaklarda vardı,Gazetelerde vardı,T.V lerde vardı,İnternette vardı.

Aslında pazarlamanın kurallarını harfiyen uygulaya bilen her insan bu başarılara ulaşabilir yani işin siyasetle veya politikayla fazla alakası yok!

En önemlesi NİŞ pazarlama yaparak,varolmayan yada varolsa bile doyuma ulaşmamış bir sektöre yöneldi.Ve bugüne kadar böyle bir ürün bulan her parti seçimleri kazanmıştır.

70-80 lerde yapılan kalkınma Ataklarıyla Süleyman Demirel
80-90 larda Serbest piyasa ekonomisi ve özelleştirmelerle Turgut Özal
90-2000 lerde çaresizliktende olsa gümrük birliği-AB oluşumu ile Mesut Yılmaz-Tansu Çiller
95-2000 arası namuslu akımıyla ve kıbrısın etkisi olarak Bülen Ecevit
2000-2010 Özelleştirme ve Ilımlı din le Recep Tayyip Erdoğan

Yukarda gördüğünüz kişilerin hiç birisi Siyaset yapmadı aslında.Hepsi pazarlama faaliyeti üstlendi ve bunu en iyi Özal ve Erdoğan yaptı.O yüzden dir ki onlar ezici oyla tek başlarına iktidar olabildiler.

Peki şimdi ne olabilir?
Bu hükümet iktidardaki 5 yıl boyunca yine yatırımcılarına kazandırmak için birçok yeri peşkeş çekecek,İhalelere fesat karıştırıcak.(yatırım nekadar büyükse faizi o kadar büyük olur)Bütün bunlar olurken eğer Mustafa Sarıgül CHP nin başına gelirse ve azda olsa halkın tepkisi devam ederse bu sefer de Mustafa Sarıgül patlıyacak.Ve emin olunda çok sağlam pazarlama stratejileri var.

Şimdilik Ürün segmentasyonu
-Yenilikçilik
-Genç Akım
-Atatürkçülük
-Cumhuriyetçilik
-Madurluk

Ambalajıysa
-Delikanlılık
-Yardımseverlilik
-Haksızlığa uğramışlık
-Çözüm üretkenliği
-Gençlik

Tabiki yatırımcılarının adını,tedarikçilerinin adını bilmiyoruz daha.Fakat onunda GS stadındaki proje veya Ayazağaya yapılan metro yada Nişantaşını tekrardan gözde bir mekan yapması gibi farklı heyecanlar yaşattığı bir gerçek.Şişlideki gayri müslim cemaatine ve cem evlerine yaptığı yardımlarla din konusunda herkese eşit.

Yani önümüzde Mustafa Sarıgül patlaması muhtemel.

MHP bu hükümet döneminde yaşayacağı olaylara bağlı olmakla beraber,70 lerden bu yana tam bir love brand olduğu için ve kalıp seçmeni olduğu için gelecek seçimlerde de kuvvetli bir rakip olacağı kesin.Ah bide yenilikçi ve genç bir ambalaj bulsalar ve eskisi gibi biraz daha saldırgan tavır sergileyerek gerilla pazarlama yapsalar oylarını 2 ye katlıyacaklar ama şu an için bu mümkün gözükmüyor.


DSP-ANAP-DP
Maalesef ne bir ürünleri nede bir ambalajları olmadığı için kaybedecekleri yüksek ihtimal.Umarım kandilerine doğrı bir pazarlama stratejisi çizebilirler.

Saadet partisi
O kadar çok isim değiştirdiler ki ne yaparlarsa yapsınlar yeni gelmiyecek tüketiciye.Ayrıca 80 lerine gelmiş 2 ambalajlada zaten yenilikçi olamazlar.Onlarda kepengi kapatabilir.

Önümüzdeki bir diğer NİŞ sektör Kürt sektörü.Fakat pazar payı küçük olduğu için 5 yıl sonra bu partiler en fazla mualefet yapabilirler fakat 10 yılsonrası için gerçekten ciddi bir ürün.Üstelik şimdiden pazar paylarını bölmüş durumdayken iyi bir stratejiyle başarılı olabilirler.Çünkü onlarda farklı ve değişik tatlar tattırıyor tüketicilere.

Genç Parti
Tamamen ölmüş bir marka olmasına rağmen,pazarlama gurusu denilebilecek bir başkan ve 5 yıl sonra kötü tarafları hatırlanmıyacak bir ürünleri var.Tek şanssızlıkları AKP ye zamanında ciddi anlamda saldırarak bütün yatırımcılarını ve likititelerini kaybetmiş olmaları.


PEKİ YA ÜLKE KONULARIMI?

O ULVİ KONULAR 2.İHTİLALDEN SONRA ZATEN DİĞER ÜLKELERE BIRAKILMIŞ DURUMDA.HER KİM GELİRSE GELSİN YAPILACAK ŞEYLER %90 AYNI KALICAK MAALESEF.HEEE SADECE BALI TUTAN DEĞİŞECEĞİ İÇİN PARMAĞI DA YALAYAN DEĞİŞECEK.

Bizler bu ülkede siyaset yapmak için amerikadan icazet almayan başbakan gördüğümüz zaman sa;İŞTE O ZAMAN BİZİDE DEMOKRATİKLEŞTİRMEK İSTEYECEKLER!


Yukarıdaki yazıdan sakın hiçbir partiye sempatizan olduğum anlaşılmasın.Ben oyumu kullanırken herzaman Atatürk cumhuriyetini,türk milletini ve din özgürlüğünü savunacağına ençok inandığım partiye oy verdim.Fakat maalesef şu ana kadar oyverdiğim hiç bir parti iktidar olamadı!

Sizler parmağınızdaki çıkmayan boyaya bakarken şunu unutmayın lütfen.Hayatın her anlamında tüketicisiniz fakat siz nederseniz deyin pazar şartları aşırı derecede değişmez!!!

Tuesday 17 July 2007

Geçer elbet zamanla(!)

Ne komiktir şu söz değilmi?

Geçer elbet zamanla...

Küçükken,daha doğrusu büyümeye yeni başladığım zamanlarda.Annemle çok tartışırdık,büyüme çağındaki her çocuk gibi.Ben ona istemeden baya ağır konuşurdum, daha sonra ise odama girer yere yüz üstü yatar yerleri yumruklardım.Ben bunları nasıl söyledim diye,döverdim yeri,kapıyı.Sinirim biraz durulunca ise yatağıma yatardım ve Biraz zaman geçsin Unutulur,Geçer elbet derdim.Baksanıza bunca yıl olmuş ben hala unutmamışım.Üstelik yaşadığım bazı olayların sonucu tramvatik durumumdan dolayı 12-13 yaşımdan öncesini fazla hatırlama ma rağmen,bu 'ZAMANLA GEÇİCEK' olayları unutmamışım...

Bazen gerçekten geçtiğini zannettiğimiz şeyler hiç olmadık zamanda karşımıza çıkıyor ve yüzümüze bir tokat gibi çapıyor.Kimi zamansa gece uyku tutmadığında anlamsızca sanki bir film seyreder gibi o 'zamanla geçicek' olayı seyrediyoruz.Geçen hafta 2 gece üst üste uyku tutmadı.Kimbilir belki havanın sıcklığından,belkide akşam yemeğini biraz fazla kaçırdığımdan.

Hep böyle gecelerde çıkar zaten geçmişin hesap adisyonu;Neler seyretmedim ki o uykusuz 2 gecede gözlerim kapalı.Eski aşklar,eski dostlar,eski okullar,ortamlar,rally,yelken,bilardo yani anlıycağınız baya bir kalabalıkdı başım.Eskiyi böyle anarken neler çıktı neler karşıma.

İlk aşkım mesela,Allahım nekadar masum nekadar saf bir duyguydu o ilk aşk.Hiç bişey bilmeden etmeden cafelerde buluşmalar.Eve götürüp 2 sokak ötede ayrılmalar.O ilk öpücük.heeyy gidi heyy.Şimdi neyapıyordur acaba? nerelerdedir?

Sonra Lise yıllarım.Hayatımın en güzel 3 yılı ve lise arkadaşlarım.Birçoğuyla koptuk maalesef ve ben bazen onları gerçekten özlüyorum.Mesela uygur u çok özlüyorum.Bazılarıylaysa da hala görüşüyoruz ara ara,kardeşim yarkın yada hande.Yarkınla hiç kopmadık gibi bişi,kah beraber maçlara gidiyoruz,kah oturup 2 çay içip 2 lafın belini kırıyoruz.

Rahmetli Gürol ustam la geçirdiğimiz mangal ziyafetleri.Yine rahmetli teyzem Ayferle yaptığımız saatler süren muhabbetler,Rahmetli ablam!

Uykusuzluk çok acayip şey,uyumaya çalıştıkça uykun kaçıyor.İşte geçen gece İnsomnia nın gözüne gözüne vurmuşken ve bütün bu geçmişi düşünürken fark ettim ki benim rahatlamamı sağlıyan,uyku düzenine geçiren aslında umutlarım.Daha önemlisi yaşamamın tek amacı olan AMAÇLARIM.

Örneğin;kendimi morfinin dümeninde,adalar seyri yaparken,yada yarışta ana yelkeni tutarken hayal ettiğimde mutlu oluyorum.Yada master ımı bititdiğim günü gözümün önüne getirdiğimde içimi acayip bir huzur kapladığımı fark ettim.

Anlamsız bir şekilde 3 gündür üstüste yazı yazıyorum ve sanırım bu sayfa tarafımdan gösterilen en büyük ilgiyi bu hafta gördü.Hala anlamış değilim,ya içimde çok acayip bir yazma isteği var yada yazacak,paylaşacak çok konum var.

Her neyse ne diyorduk?
Zamanla geçer(!)
Maalesef genelde zamanla geçmiyor! Belki biraz unutuluyor yada alışılıyor problemlere fakat asla zamanla geçmiyor.ZAMAN GEÇİYOR AMA ZAMANLA UNUTULMUYOR MAALESEF...
Hayat bazen çok acımasız olabiliyor.Yapılan tercihleri iyi kestiremezseniz eğer,'Kendim Ettim Kendim Buldum' türküsünü söylemekle yetinmiyor birde içinizde taa derin bir yerlerde bunun acısını çook uzun yıllar çekiyorsunuz.Bazen içinizden tükürdüğünüzü yalamak geliyor ama yiğitliğede bok sürdüremiyorsunuz.İnsanlar ne der ne düşünür diye düşünmeden kendinizi alamıyorsunuz.

Tabii yukarda yazdıklarım hep kendine güveni tam olmayan insanların yaşadıkları.Yani hatalı tercih yapmaktan bahset miyorum tabii ki.Fakat madem tercihinizin yanlış olduğunu size acı verdiğini anladınız.O zaman geri adım atmaktan,hatta geldiğiniz yolu tekrar baştan yürümekten çekinmeden,isteklerinizi yapmak için çabalamalısınız.Hayat zaten yanlışlardan çıkardığımız derslerle öğrenilmiyor mu ki sanki.Bu derslerden çıkan sonuçları uygulamaktansa neden geçer diye beklersiniz hiç anlamıyorum!

Herneyse Sanırım 3 günde baya bir gevezelik yaptım.Bundan sonraki yazı nezaman olur nasıl olur yada olurmu onu bile bilmiyorum.Fakat bildiğim tek gerçek var.Hayat 2. bölümü olmayan,kimi zaman dramatik kimi zaman komik,kimi zaman romantik hatta gerilim dolu oynanan doğaçlama bir sinema filmi.Başrolde bizler varız ve senaryoyu bizler yazıyoruz.Tabiki figüranlar yüzünden birçok aksilik yaşanabiliyor ama günün sonunda montajda o problemleri halledicek olan da yine bizleriz...

Hepinizi şimdilik allaha ısmarladım

Monday 16 July 2007

Şansal Ağbim,Huzur İçinde Yat...

Bugüne kadar hiç 1 gün arayla yazı yazmamıştım.Hatta uzun zamandır burayı baya ihmal ediyor yazmak için zaman ayıramıyordum.Eskiden beri takip edenler bilirler,aslında bu blog günlük yazmak amacıyla kurulmamıştı.Bu blog düzene,yaşanan yanlışların doğru gibi gösterilmesine,saçma sapan adetleri afişe etmeyi amaçlayarak kuruldu.Tabi bir çok yazıda eğer satır aralarını okuyabiliyorsanız bunu görmeniz mümkün.Ama çok az yazıda direk olarak bu konularda yazı yazdım.

Bugün yani 17.07.07 tarihinde uzun zamandır tanıdığım,aramızda çok yaş farkı olmasına rağmen dostum olarak nitelendirebileceğim sevgili şansal ağbim bu dünyaya veda etti.Yine beni tanıyanların bileceği gibi ben ölümlere çok ama çok alışığımdır ve beni çok az etkiler.Değişen bişey olmadı aslında.Şansal ağbimin ölüm haberini alınca tabi ki üzüldüm ama beni çokda derinden etkilemedi.Kimbilir belkide bünyem alışmıştır bu tip olaylara yada okadar çok iğrenç olay arasında bukadar doğal ve masum bir hadise sadece mecburiyet kavramını yaşamamı sağlamıştır.

Şansal ağbi hayatta tanıdığım en mutlu insanlardan biriydi.İnanın ben onu hiç üzüntülü görmedim.Onunla ertan ağbinin dükkanının önünde tavlada gazozuna 5 yapışımızdan tutunda ben daha 15 yaşımdayken bilardoda bana yenilmesine kadar(hala hile yaptığımı idda ediyordu!) hep mutlu olarak hatırlıyorum onu.Şansal ağbi gazetecilik okumuş kendi değimiyle 2.5 kuruşa ayaklı gazete satarak işe başlamış.Uzun seneler ilaç propogandistliği yaptıktan sonra burdan da emekli olmuştu.Günlerini ertan ağbinin yanında saat tamiri yaparak,yada komuşularının elektronik aletlerini taamir ederek geçiriyordu.Basit bir hayatı vardı anlıycağınız.Hem okurdu hemde öğrendiklerini anlatırdı.Etrafında mutsuz insan olmasına dayanamaz muhakkak o kişinin keyfini yerine getirirdi.Kah motorsikletiyle kah radyolu(!) bisikletiyle beşiktaşta ordan oraya gezer yardım ederdi dostlarına.Bu basit hayatta 2 kız çocuğu yetiştirdi ve üniversiteye gönderdi.Enteresan olan bana bugüne kadar hiç bir derdinden bahsetmediği.Benimde nasıl olduysa hiç sormak aklıma gelmemiş.Ölmeden 10 gün önce kendini odasına kapamış şansal ağbi.Yanına kimseyi almamış.Zarzor 45 yıllık dostu ertan ağbi içeri girmiş ve doktora götürmek istemiş.Şansal ağbi 'gerek yok ertan,zamanım az bırak rahat ediim demiş'' ama tabiki hastaneyede gitmiş.Hastanede kanı eksik demişler iyi bakın evde die öğütlemişler.Aradan 2 gün sonra ertan ağbiye telefon açmış şansal ağbi;Ertan havalar çok sıcakladı benim zincirlikuyudaki mezarlığı birine verde tarabyadan boğaza karşı bir mezar bulun bana rahat ediim demiş.Yani anlıycağınız ölümüne 7-8 gün kala bile espiriyle,neşeyle mesaj vermiş bizlere.Yarın öğle namazına mütakip barbaros camiinde cenazesi kalkıcak.Eminim ki ağlıyanlar olucak ama şunada eminim ki şansal ağbi bu ağlayanlara bakıp belkide ilk defa bu kadar derinden üzülecek...

Aslında keşke bizde o nun kadar şanslı olsak.Şansal ağbi gibi sadece hayattan zevk alsak.Hiç bir gam,tasa,dert hissettirmesek yakınlarımıza.1 Evi 2 emekli maaşıyla gayet güzel geçindirebilsek.
Dedim ya ölümlere alıştı bu bünya diye.Bu saatten sonra sadece onların yanına gideceğim ana kadar vedalaşmışım gibi hissediyorum artık.Ve biliyorum oralarda bir yerlerde tombikle 1 kez daha gazozuna 5 atmak isteyen bir şansal ağbi var.Biliyorum oralarda bir yerlerde yanındakilere neşe kaynağı olmaya gitmiş ve şimdilik geride kalanlara eywallah demiş bir ŞANSAL VAR...

GÖRÜŞMEK ÜZERE ŞANSAL AĞBİ.BU TOMBİK SENİ ÇOK ÖZLEYECEK...

Sunday 15 July 2007

morfin telaşı

Valla arkadaşlar baya ihmal ediyorum burayı farkındayım.Fakat emin olun boş kalabildiğim her an buraya yazı hazırlamak için bir başlangıç yapıyorum.Bu yazımın başlangıcını cuma günü yaptım mesela ve sonrasıda yazarken gelir inşallah.

14.07.07

Şu anda Hürolların Evindeyim ve balkonda oturmuş,sigaramı içerken adaları seyrediyorum.Dün gecede bu manzarada sigara içmiştimama bu gece farklı.Bugün aramıza yeni katılacak güzel bir kızı ziyarete gittim.Henüz daha 3 günlük ve maalesef doğumunda yanında olamadığım için çok üzgünüm.Bahsettiğim güzellik önümüzdeki aylarda bir problem olmazsa denize inecek olan Morfinn.Beni tanıyanlar bilir; ben cansız olarak düşünülen birçok nesnenin aslında bir karakteri,duyguları veya korkuları olduğunu düşünürüm.O yüzden çoğuyla konuşurum.İşte bu gün Morfinn le ilk tanışmamıza bu duygularla gittim.Fakat şimdilik sadece ''Aguuu'' ''buuu'' gibi kelimeler edebiliyor.Aslında onu ilk kez gördüğümde çok korktum.Korktum çünkü gerçekten beklediğimden Asil ve Güzel gözüküyordu.Üstelik bu zerafetin altında aslında oldukça sportmen bir kız olduğu da belliydi.Kızımın başına ilk geçtiğim de tarifsiz duygularda benim yanımdaydı haliyle.İlk düşündüğüm şey ben bu kızla nasıl başa çıkıcam oldu.Çünkü oldukça performanslı ve temel amacı yarışlara katılması için doğmuş bir tekne.Sadece gezi için yapılan kardeşi dahi oldukça performanslıyken,yurt dışında sadece yarışmak amacıyla gelen kompozit arması,yelkenleri ve fiziğini koruması için geliştirilen 320 kg daha hafif vicuduyla çok ama çok ırtıcı bir kız olucağı şimdiden belli.Beni ikinci korkutan şey ise kızımın boyu.Gerçekten benim için oldukça uzun boylu bir güzel.25ft boyu lafta kısa gibi duruyor ama ona herbakışımda oldukça uzun olduğunu düşünüp ürperiyorum.Hem Morfin hemde benim için en büyük şansımız,şüphesiz kızımızın üreticisi barbarossa yacht ekibi,sahibi Seyfi ağbi ve benim kızıma kavuşmamı ayarlayan Oktay abi.İnsanlar söylerken çok duyuyordum ama fazla inanmıyordum ama inanın bana sanki gerçekten kendi teknelerini inşaa edermiş gibi çalışan bir kadro,bana öz ağbim miş gibi davranan oktay ve seyfi ağbi benim için gerçekten çok önemli.Benim kafamdaki her soru işaretini çözmek için ve benim mutlu olmam için,en önemlisi kızımın mükemmel olması için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar ne mutluki.Kızımın büstiyeri yani üst güvertesi beyaz olarak dökülmesine karşılık,ben ona açık grinin daha çok yakışacağına inanıyorum ve eğer seyfi-oktay ağbiler de izin verirse bu şekilde olması beni çok mutlu edicek.

Yani dostlar anlıyacağınız bu aralar kızımla uğraşmaktan,onunla giriceğimiz yarışları,gezeceğimiz denizleri hayal etmekten daha önemli bir işim yok.

Dedim ya uzun zaman oldu sizlerle konuşmayalı diye.Bu zaman zarfında neler oldu neler.2 tane yarışta 2 kupa aldık ekip olarak.Gelecek sene morfinde yarışacak kadro belli oldu yani.Kürşat,burak,ata,ben,yeşim,deniz,neco ağbi,engin,mübeyyet,esma kadrodaki aslar ve yedekler.ekibin 6 kişi olduğunu düşünürsek 2 ekip kuvvetinde genç ve dinamik bir ekibimiz oldu.Üstelik herkes kafa dengi ve herkes Morfinin başarısı için elinden geleni yapıyor.

Yarışın olmadığı haftalarda ya canım kızım Es le seyre çıkıyorum yada GS yelken deki arkadaşlarlaoturuyorum.Bu haftanın başka bir özelliği dünya seyehatini tamamlayan hakan güre arkadaşımızı İYK da karşılamamızdı.Hakan 3 yıl önce f10 pontonundan hareket ettiğinde dünya seyehatine tek başına başlamıştı.O günden 3 yıl 2 ay sonra marinaya geri döndüğünde sadece 7 denizi feth etmekle kalmamış güney amerikada tanıştığı genç karısınında gönlünü feth etmişti.Kendilerine sonsuz mutluluk diler pruvalarının neta olmasını gönülden isterim.

Böyle seyehat öykülerini duyunca heleki şahit olunca tabiki benimde kanım kaynıyor.Ancak daha zaman var.Önce belirlediğimiz karıyerin peşinden koşmak lazım illaki.

Sevgili dostlar,okul konusuna gelince önümüzdeki günlerde başlıyacak olan ALES kurslarının heyecanı sardı biryandan.Malumunuz bu sene işletme fakültesi 4. sınıf öğrencisiyim ve yükseklisans yapmaya hak kazanmak için bu kasım ayında sınava giricem.Kursları ağustos gibi başlıyacak ve ben şimdiden iznimi sınav tarihine denk getirdim.Tek temennim ALES den yüksek bir puan alıp istediğim bölümde master ımı yapmak.

Bu haftalık bu kadar derken sizlere son söz olarak Hakan'ı örnek göstermek istiyorum.Hakan isteklerini arzularını tutkularını ertelemedi ve dünya seyehatine çıktı-döndü.Üstelik onun için çoook değerli bir hazineyide yanında getirdi.Sizde istekleriniz için sonuna kadar mücadele edin.

Hepinizin Rüzgarı kolayına, puruvanız neta olsun.

Tuesday 26 June 2007

1 AYDAN SONRA

Tam 1 ay olmuş yazmayalı.Aslında bu bir ay süresince o kadar çok şey olduki bilmiyorum bu yazıya nasıl sığdıracağım.

Tarih sırasıyla gidersek,1-2 haziranda AÖF sınavına girdim,aslında kötü geçmişti sınav, fakat dün sonuçların açıklanmasıyla öğrendim ki yüksek bir ortalamayla sınıfımızı geçmişiz.Artık 4.sınıf işletme öğrencisiyim,vatana millete hayırlı olsun.Hazır okul konusu açılmışken gelecekle ilgili de bazı planları da anlatayım,Bu yaz ALES e girip yüksek bir puan alarak Türkiyede master yapmaya hak kazanmayı yada yine yurtdışı eğitim sınavına girerek canada veya avusturalyada yüksek lisans yapmaya hak kazanmayı çok istiyorum.Marketting üstüne yapacağım bir pazarlama C.V imde önemli bir title olmaktan öte benimde gönlümdeki mesleği yapmamda rol oynayacaktır heralde.

Herneyse okul faslı bukadar.Bu mevsimde işler baya arttı,nerdeyse 1 aydır hergün ayrı bir yerdeyim sonrada ofise gelip bu işler üstünde çalışmaca falan derken günler çok ama çok çabuk geçiyor.

Bu ay'ın 11 inde doğum günümdü.Fakat doğum günümü kutlu doğum haftası olarak nitelendirebilecek kadar çok kutladım.İlk kutlama 9 haziranda DAKSAR nöbetimdeyken gönüllü arkadaşlarımın,ağbilerimin yaptıkları ufak bir kutlamayla başladı. daha sonra 10 haziranda İstanbul Yelkendeki Naviga cup ödül töreninin ardından saat tam 12 de hep beraber happy birthday darda şeklinde gerçekleştiki yelkenci arkadaşlarımın,ağbilerimin yaptığı bu süpriz çok güzeldi.Üstelik 11.30 gibi partiden çıkmıştım ki geri çağrıldım alel acele.Meğer o telefonların sebebi buymuş.Eh ben ne diyim size.Hepinizi çok seviyorum.11 haziranda annemler evde ufak bir kutlama düzenlemiş ailemle kutlama yapmak çok ama çok hoşuma gitti.12 Haziranda iş arkadaşlarımla başka bir kutlama yaptık.2 günlük 1 molanın ardından 15 haziranda dershaneden arkadaşlarla biryerlere gidip hem içtik hemde coştuk.veeee son olarak 16 Haziranda kutlamaların son günü olarak olayı taksimde Rüzgar kardeşimin şarkılarını söylerken ve bir gurup arkadaş içerken son verdik.

Bu kadar kutlama arasında ayık kalabildiğim akşamlarda(!) çalışmaya da devam ettim tabiki.

Bu arada mevsimin gelmesiyle beraber,hafta sonları Es le beraber bol bol yelken yaptık.Ayrıca tabiki yelken yarışlarıda son sürat devam ediyor.Gerek Esle gezideyken gerekse yarışlara katıldığım zamanlarda gerçekten özgür olduğumu,gerçekten mutlu ve huzurlu olduğumu o kadar net hissediyorum ki,sanırım denizsiz bir hayatım olamaz.

Bu arada başka bir gelişmede,Yeni hayalim Morfin'in kalıba döküldüğü.Hatta üst güvertesi bile hazırlanmış.Morfin brezilya kökenli fakat türk yapımı olan 7.60 boyunda bir yarışçı güzel.Daha bir çok sebepten dolayı tamamlanması zaman alacak olsada arada bir onun yanına gidip doğuşunu izlemek çok hoşuma gidiyor.Onunla ileride çok güzel zamanlar geçireceğimize ve yeni ekibimizle çok başarılı yarışlar yapacağımıza eminim.

Bu Ay'ın en kötü olayı ise,ufak bir motorsiklet kazası yapmamdı.Üstelik ben yolumda sakin sakin giderken benim yanımdan geçebileceğini sanan bir taksi,bana çarpıncak bende yandaki minibüse çarpıp ufak bir takla attım.Tabi tahmin edeceğiniz üzere taksici hiç durmadan kaçtı gitti.Bense çapraz bağlarımda açılma ve diz kapağı altında ödemle evime döndüm.Maalesef bu kaza benim yarış dönemime geldiği için ve yarışlarda yer alamıyacağım için dahada üzücü oldu.

Bizim uzak doğulu kızdaysa fazla bir hasar olmadı.Birazcık burnu sürttü o kadar.Bütün bu olumsuzluklara rağmen inanın baya mutlu bir ay oldu benim için.

Geçen yazılarımı okuyan ve benimde kendimce şiir yazdığımı bilen arkadaşlarım.Kendi şiirlerimi eklemem için ağır baskı yapar oldular.O yüzden bu yazının sonuna son dönemlerimde yazdığım bir şiiri ekliycem.Gerçi şiir biraz ağır kaçıyor fakat,ne yapalım bu şiiri böyle yazmışım.

Evet dostlar.En son olarak sizlerden bu ay sadece 1 yazı yazdığım için çok özür dilerim.Üstelik bu yazınında sadece günlük şeklinde olduğunun ve belkide yazmam gereken birçok şeyi yazmdığımın da farkındayım.Bundan dolayı tekrar çok özür dilerim.Umarım yakın zamanda eskisi tad da yazılar yazmaya tekrar başlıyacağım.Şimdilik son şiirimi okuyarak idare etmeye çalışın lütfen.

Bırakmayın!

Bırakmayın O kızı!
Hatta mümkünse yaşatmayın.
Vurun,kırın,haykırın suratına yalanlarını,
Fakat aldanmayın,sahte göz yşlarına sakın;
Çünkü,çok iyi bilir o en büyük silahını kullanmasını...

Bırakmayın dedim o kızı,bırakmayın!
O ki,doğruların üstüne kurulanları,yalanlarıyla yıktı.
Üç kuruşluk dünyayı,pert e çıkardı,
Ve sonsuz hayallerdi,promosyon armağanı.
Tutun kollarından sımsıkı,sakın bırakmayın!

Bırakmayın o kızı,Allah aşkına bırakmayın!
Binbirtürlü yemin etsede eşrafı üzerine,
Yada sözler versede,ulaşılmaz hayallere
Aldanmayın,inanmayın onun yalanlarına sakın...

Saturday 26 May 2007

Taze,sona eren hikaye...

Zavallı bir kızın hikayesi bu;

O daha 17 yaşındaydı.Gözlerinin içi pırıl pırıldı ve hayata hep pozitif bakardı.Her genç kız kadar problemi vardı ancak bu problemleri fazla dert etmemeyi bilirdi.Hayatta en önemli şeyin mutluluk olduğunu ve mutlu olmak için yaşamak olduğunu bilirdi.Farklıydı aslında yaşıtlarından,hem görüş,hem tavır hemde istekler bakımından çok farklıydı.İnsanlara değer verirdi,onların mutluluğuyla mutlu olmayı bilirdi.

Beraber çok şey yaşadı erkek arkadaşıyla ,Çok konuştu,çok paylaştı,sevdiler birbirlerini,delice gezdiler,dert ortağı oldular,dost oldular,yandaş oldular hatta ortak oldular.Onunlayken bir bütün gibiydiler.Çocuk onun ne istediğini gözünden anlar ve yapmaya çalışırdı,oda çocuğun ne istediğini söylemeden anlardı.Kimseyle konuşamadığı bir çok şeyi onunla konuştu çocuk çünkü o gerçekten değerliydi.Her kız erkek arkadaşıyla buluşunca cafeye gider di,Çocuk onunla öss ye hazırlanması için ders çalışırdı.Hatta dershanesine gidip hocalarıyla bile konuşmuştu.Büyük hayalleri vardı her lise çağında ki kız gibi.Büyük hayaller ama ufak istekler'i vardı.Belkide güzel olanı buydu...

Sonra o kız,boyundan büyük problemler yaşar oldu.Ailesi ve arkadaşları ona haddinden çok köstek oldu maalesef.Üstelik çocuğun hayatımdaki en kötü dönemlerden birinde bu sorunları yaşamasıysa onun ekstradan şansızlığı olmuştu.

Hayatını başkaları için yaşar oldu o zavallı kız.En başta ailesi için büyük fedakarlıklar yapmak zorunda kaldı.Çocuktan ayrıldı,sırf başkaları istemiyor diye! Etrafındaki insanlar da değişti haliyle,O büyük hayalleri ama küçük istekleri olan kız gitti; Küçücük hayalleri fakat büyük istekleri olan kız geldi ne yazık ki.Yanlız kaldı zavallı kız.Hemde o kadar çok yanlız kaldı ki sanırım bu yanlızlığa ne yazık ki alışacak kadar yanlızdı.Kalabalığa karışim dedi ama sadece zaman geçirebildi boş yere.Dostlarım olsun istedi ama hep menfaat peşinde arkadaşları oldu.Özledi belkide geçmişi ama bunu kendine söyleyebilecek kadar bile cesareti yoktu!

Verilen sözlerin tutulmamasına alışkındı aslında.Sadece eski aşkı verdiği her sözü tutmuştu,çünkü tutabileceği sözleri vermektir adeti.Ama daha kötüsü hala verilen sözlerin hiçbirisinin tutulmamasıydı.Verilen sözler önemlidir aslında,çünkü insan o sözleri hayal ederek yaşar kısa vadede.Fakat maalesef o sözlerin çoğu boş çıktı.İşe girmek istiyordu,her üniversiteli gibi.Fakat maalesef başka bir sorumluluğu vardı ailesine karşı ve evde yiğenine bakmaya başladı sabahtan akşama kadar.Aslında seviyordu,hatta tapıyordu yiğenine ancak acaba gerçekten öncelik O muydu?

Bir süre değişik ortamlarda takıldı.Taksimin barlarına,cafelerine gitti.Eve geç gitmek arkadaşlarıyla geç saatlere kadar ortamda durmak çok hoşuna gidiyordu ancak belki anlamadığı yada geç anlayabildiği herkesin ondan bir çıkar hedeflediği için onunla beraber olduğuydu.En yakın arkadaşı bile kazık atmıştı,hem de hiç beklemediği bir anda.

Uzun süre konuşmasalarda,başka çaresi yoktu zavallı kızın.Çünkü etrafında dostum diyebileceği kimse yoktu!Yakın zaman da yeniden barıştılar,zavallı kız içine sindiremesede.Çevresi iyice değişmişti,tabi ailesininde bunda etkisi çoktu.

Devamlı lüks yaşama isteği,gözü arsızcana yukarlarda olma bensizliği ve arsızlık seviyesinde sosyete düşkünlüğü sonucunda O da bu çembere yavaş yavaş eklenmişti.En acısı aile 1 kişiye muhtaçtı ve o nederse olurdu...

Sonuç olarak belki bu sebeplerden,belkide artık yorulmaktan olsa gerek; zavallı kızda değişti.7-8 değişik sanç rengiyle,fırsat buldukça alışveriş yapmaya,gezip tozmaya başladı.İnsanları önemsemez oldu üstelik! madem kimse onu önemsemiyordu O da takmazdı kimseyi.O kalp kıramayan kız gitti, kendine iyi davrananları bile incilten,bencil,vurdumduymaz bir kız geldi.O sözleri önemseyen kız gitti, bencil bir sözünde durmaz geldi.Yaşamdan keyif alan kız gitti, doğaçlama takılan biri geldi...

Artık gözleri,eskisi gibi ışıl ışıldeğildi zavallı kızın.Yüzündeyse sadece takınmak zorunda kaldığı maske vardı.

Aslında suçlunun,onu bu şekle getirenler olduğu ap açık ortada,sizinde anlıyacağınız gibi.Ancak acaba bu raddeye gelmesinde bu kızın hiç mi suçu olmadı? Hiç mi kabahati yok bu lanet durumdan?

Var elbette,Eğer o kendine güvenseydi,eğer o biraz cesaretli olsaydı ve direnebilseydi.Yada o kadar temiz bir suyken,kirletilmeye karşı gelseydi durum bam başka olurdu elbette.

Nihai ve en kötü durum ise;artık o kızın,kendini bu hallere koyan insanlarla aynı şekilde davranıyor olması.Aynı ukalalıkla insanları yargılayıp,aynı yılan gözlerle haddi olmada hakir görmesi.Onlar gibi insanlardan çok,mevkiye önem vermesi.Onlar gibi 'ye kürküm ye sevdasına düşmesi' ONLAR GİBİ SEVGİYE DEĞER VERMEMESİ!!!

Bu hikaye gecenin 3 buçuğunda kafamdan yarattığım bir hikaye değildir.Bu hikaye uzun zamandır yaşadığım fakat gecenin 2 sinde hayal kırıklığıyla sona erdirdiğim bir hikayedir.

ALLAH BU KIZCAĞIZIN YARDIMCISI OLSUN,ÇÜNKÜ GERÇEKTEN DE ÇOK İHTİYACI VAR...