Thursday 28 August 2008

Ertesi sabah

Eski dostu çalar saat bangır bangır öterken ve annesi kapasını çalıp işe geç kalacağını söylerken ne ara eve gelipde uyuduğunu anlamaya çalışıyordu çocuk.Alla allah diye mırıldandı.Sanki 5 dakika önce, Su yanından ağlayarak uzaklaşmıştı.

Kalkıp duşa girdi,traş oldu,annesinin hazırladığı kahvaltıyı alel acele yedikten sonra kocaman bir öpücükle veda edip kendini dışarı,azgın şehirin acımasız kollarına attı.Annesi onu yolcu ederken ne kadar da saf bir sevgiyle 'seni seviyorum' demişti.Oda annesini çok seviyordu şüphesis ancak bu dünyada tek sevdiği kadının annesi olmasıda bir yandan korkutuyordu onu.

Alel acele otobüs durağına giderken otobüsünün kalkmak üzere olduğunu farketti.Otobüsün peşinden bağırarak koşması işe yaramış olucakki otobüs biraz ilerde durdu ve şöför söylenerek çocuğu içeri aldı.Nefes nefese kalmıştı çocuk. İçerdeki kalabalığın bakışlarından birazcık rahatsız olduysada ayakta paslı demire tutunarak yolculuğuna başladı.

Bir zaman sonra göğsüne bir ağrı saplandı,nefes alması zorlaştı ve kalbi sanki hiç yavaşlamayacakmış gibi hızlı atmaya başladı.Sırtından soğuk terler boşlarıken önce dizlerinin üstüne sonrada yüz üstü yere düştü.Bütün vücudu titriyordu ve etrafdakilerin sesi sadece boğuk gel gitler halinde duyuluyordu.Bir şekilde sırt üstü döndüğünü ise titreyen topuklarının yere vurmasından farketti.Bütün puslu durumun arkasında büyük bir koşturmaca olduğunu ise gayet net anlıyordu ancak beyni karıncalanmaya başlamıştı,hiç bir yerini isteyerek kıpırdatamıyor aksine istemdışı olarak devamlı titriyordu.Etraftan garip düdük sesleri duyulurken, hiç tanımadığı adamların ona telkin etme çabaları olarak algıladığı konuşmalara cevap vermek istiyor ancak konuşamıyordu.Sonra gözleri önce hayatında gördüğü en parlak flaş patlamasına şahit oldu ardından ise karardı.

-Ne o akşam,feneri nerde söndürdün bakalım? hey sana diyorum,bak patron gelirse yine avaz avaz bağırıp durur.Alooo beyim?

kafasını masasından yavaşça kaldıran çocuk,yanı başında onu kaldırmaya çalışan serpile bakıp içinde olduğu durumu anlamaya çalışıyordu ki

serap

-Günaydın beyefendi,gece kimbilir nerelerde sürttünde burada bayıldın? diye sordu.

çocuk,hala neler olduğunu sorgularken,seraba dönüp

-Tamam serap kalktım,insan böyle mi kaldırılır allah aşkına diye serzenişte bulundu.

serap

-Afedersiniz küçük bey,aslında kahvaltı tepsinizi yatağınıza getirip yanağınıza ufak bir öpücük konduracaktım fakat,OFİS DE OLDUĞUMUZU HATIRLADIM!! ohh ne ala biz işinizi kurtaralım siz birde azar çekin bize,neyse al şu çayıda ayıl! diyerek çocuğa ziftten biraz daha açık olan çayı uzattı.

Çocuk

-Kusura bakma serap sanırım kötü bir rüyadan kalktım,ama çok gerçekçiydi.neyse saat kaç? yapılacak bir sürü iş vardı diye sordu.

Serap

-Neyse önemli değil.Saat 10 oldu sabah teslim etmen gereken evrakları cem götürdü,artık gelince kendisine teşekkür edersin.Ben işime dönüyorum diyerek, masasına döndü

Masa da duran bilgisayarına anlamsızca bakarken hala gördüğü rüyanın şokundaydı.Nasıl olurda bir rüya bu kadar derinden etkilerdi onu.Üstelik ölüm korkusu onun için nerdeyse korkuların en zayıfıydı.

Bütün gün ordan oraya işleri yapmak için koşturmacayla geçti.Artık çok sıradan bir hale gelmiş bu işleri bitirince eve gitmeden önce deniz kenarında bir çay içmek için herzaman ki çay bahçesine gitti.Artık garsonlar onu tanıyorlardı taburesine oturduğunda elinde askı yla garson geldi ve

-buyur abi, az demli çayın dedi.

Çocuk teşekkür ettikten sonra çaya şekerleri attı ve erimesini beklmeden karıştırmaya başladı.Bayılıyordu denize karşı karıştırdığı çay bardağından çıkan sese.Aslında birçok kişiye komik gelebilirdi ama bazen sırf bu sesi duymak için bir iki çay fazladan içiyordu.Bir süre denizi seyrettikten sonra gözü arkasındaki caddenin karşı kaldırımında, yerde bir kartonun üstüne uzanmış adama takıldı.Aslında bu berbat şehirde herzaman gördüğü bir manzaraydı böyle evsizlerin yerde yatması.Ama çocuğa değişik gelen adamın elindeki kalın kitabı dikkatle okumasıydı.Çayının son yudumunu hızla içti ve garsonu çağırdı çocuk.

Çocuk garsona dönerek,

-Bana az demli bir çay lütfen,birde şu karşıda yatan adam kim allah aşkına?

Garson

-Aslında biz de tam tanımıyoruz ancak aylardır buralarda kalıyor,evsizmiş,gündüzleri sağda solda çöp topluyor,akşamları ise rüzgardan korunan bir yere karton serip kitabını okuyor.Biraz acayip bir adam.Diyip çayı getirmeye gitti

Çocuk merakına yenilip adamın yanına gitmeyi ve ona bir çay ısmarlamaya karar verdi.Karşı kaldırıma geçerek yerde oturan adamın yanına yaklaştı ve

-Merhabalar,çay bahçesinde çay içiyordum ve sizi görüp tanışmak istedim acaba size bir çay ısmarlayabilirmiyim? diye sordu.

Adam çocuğu aşağıdan yukarı süzdü ve eski gözlüklerinin üstünden bakarak

-Ne istiyosun? diye sordu.sesinde yılların yorgunluğu ve yılgınlığı vardı.

Çocuk

-Aslında hiçbirşey istemiyorum sadece sizinle tanışmak,beraber sıcak bir çay içmek ve konuşmak istiyorum dedi.

Adam

-Ne yani bugün kimsesizleri sevindirme günümü? bırak allah aşkın çocuk.kişisel tatmin elde etmek için git başka bir evsiz bul! benim yapacak daha önemli işlerim var!

Çocuk

Lütfen rica ederim.sadece bir bardak çay içicez.hem gelmezseniz sabaha kadar başınızda gelmenizi beklerim dedi.

Aslında normalde bukadar ısrarcı olmayan çocuk,üstelik ipsiz sapsız bir adama nasıl olupda bukadar ısrar ettiğine anlam verememişti fakat adam ayağa kalktı ve beraber çay bahçesine yürümeye başladılar.

Adam

-gece gece başıma bela oldun çocuk! sen gelmeseydin ne güzel kitabımı okuyacaktım. dedi

Hafifçe tebessüm eden çocuk adama dönerek

-buyrun buraya oturun.diyerek yer gösterdi ve garsona da çay söyledi.

İlk yarım saat birbirlerini tanıtmakla geçti,adam gerçekten çok kültürlü biri gibi gelmişti çocuğa.Tam konuşmanın ortasında bir an çocuk denize daldı.

Adam

-Hayırdır çocuk? daldın gittin? diye sordu

Çocuk

-Hiiç sadece öylesine diye cevap verdi.

Adam

-Hayır çocuk bu öylesine bir dalış değildi.Ben bu bakışı biliyorum.denize öyle bakan sadece bir deniz aşığı olabilir.Sen bence sadece sabah işe gidip akşam işten eve dönen bazende deniz kenarında çay içen biri değilsin.Farkında olmayabilirsin ama bence senin kanında deniz suyu var.

Çocuk hafif gülerek birazda etkilenerek

-Aslında ben bir yelkenciyim,ve dediğiniz gibi bir deniz aşığıyım birgün tekneme atlayıp tekbaşıma dünyayı dolaşacam.dedi

Adam,

-Ben anlamıştım senin denizci olduğunu. hatta şimdi daha iyi anlıyorum neden burda çay içme teklifini kabul ettiğimi.Biliyormusun ben normalde çok az kişiyle çok az konu konuşurum, fakat senle nerdeyse son 2 aylık konuşmam kadar konuştum.Demek sende denizcisin heee VAY VAY VAYYYYYY.dedi

ve arkasındaki garsona biten bardakları gösterip.Bize 2 çay daha getir muhabbet koyulaştı dedi.

Çocuk kendisine şüpheyle bakan garsona kafasıyla herşey yolunda diye işaret ettikten sonra adamın ilk defa capcanlı bakan gözlerinin içine bakıp.

-Nedemek sende mi denizcisin? asıl sizde mi denizcisiniz?

Adam neşeli ve heyecanlı bir şekilde,

-Evet! tabiki bende denizciyim,üstelik senin isteğini nerdeyse tamamlamış dünyayının nerdeyse bütün denizlerini görmüş bir denizciyim.Yıllarca ticaret gemilerinde gemicilik yaptım birçok deniz birçok ülke gördüm.Fakat tabiki senin istediğin gibi istediğim yere gidemedim, tek başıma değildim ve yelkende kullanmadım.Fakat inan bana, o bile harikaydı.hayatımın en güzel günleriydi!

bu arada çaylar gelmişti.Adamda çocukda şekerlerini atıp karıştırmaya başladılar.sonra ikisi birden bir an durup,birbirlerine bakarak güldüler ve devam ettiler

Çocuk heyecanla

-bana gördüğün yerleri anlatırmısın.bende orda olmayı hissetmek istiyorum dedi.

Adam uzun uzun anlatmaya başladı.Avrupa şehirleri,amerika,galapagos adaları ve fiji adaları.Ama çocuk en çok okyanusu öğrenmek istiyordu.Adam bir saatten fazla anlatmıştı nerdeyse.Çocuk birden adama

-Peki ama okyanuslar nasıl dedi? okyanusları anlat bana,o yüce vahşi sonsuz denizleri anlat lütfen dedi!

Adam biraz şaşırmış bir şekilde

-Ne yani sen dünyayı gezmek istiyorsun ve okyanusu mu merak ediyorsun? diye sordu ve devam etti sen gerçekten tam bir deniz aşığısın çocuk!

Çocuk

-Sanırım öyleyim dedi hafif mahçup bir şekilde ve devam etti ama gerçekten en çok okyanusu merak ediyorum.

Adam önce çayından bir yudum aldı ve çocuktan bir sigara daha isteyip yaktı.

-Okyanus hem korkutucu,hemde güven verici bir yer çocuk.Çokta enteresan biryer düşüne biliyormusun uçan balıklar var,dalgalar çok büyük ama okadar büyük ki sen dalga olarak bile hissetmiyorsun.Genelde durağan ama bazen öyle bir patlıyor ki şerrinden kurtulmak çok güç.Ama en güzel yanı geceleyin karanlıkda güverteye sırtüstü uzanıp yıldızlarla dolu gökyüzünü izlerken rüzgarı dinlemek şüphesiz.

muhabbet böyle uzayıp gitmişti ve gelen garson artık kapattıklarını söylemişti.
Adamla beraber çaybahçesinden ayrılan çocuk yolun karşısına geçti ve adamın o gecelik evine geldi.

Çocuk adama dönüp

-Benimle kal demek isterdim ama malum annemle kalıyorum dedi.

Adamsa,

-önemli değil çocuk ben zaten alışığım buralarda kalmaya üstelik denize de yakın oluyorum bu sayede dedi.

Çocuk adama veda etti,arkasını dönüp yürürken adam

-Çocuk(!) diye bağırdı ve devam etti.Bu şehir senin, benim gibileri yutar bizim yerimiz deniz! benden geçti artık, fakat sen bunu yapabilirsin! ne olursa olsun vazgeçme! o çok istediğin dünya seyehatine çık!

Çocuk adamın dediklerini dinledikten sonra arkasına döndü yürümeye başladı ve bir sigara yakıp derin derin içine çekti.Evine geldiğinde saat çoktan çalar saatin yıllardır çaldığı saate geliyordu.Yatağına yatıp başını kaldırıp pencereden görebildiğince yıldızlara bakarken adamın sözleri kulaklarındaydı "Okyanusun en güzel yanı geceleyin karanlıkda güverteye sırtüstü uzanıp yıldızlarla dolu gökyüzünü izlerken rüzgarı dinlemekdir şüphesiz"

Rüzgar! sen hep yanımda kalıcaksın sözleri dudaklarından dökülürken uykuya dalmak üzere gözlerini kapadı...