Saturday 24 March 2007

Neden Ne?

Hayatımda son günler çok hareketli ve değişikliklerle dolu geçti.

Aileme yeni bi kız girdi,hemde cıvıl cıvıl ufacık ama gösterişli bişey.Aslen uzak doğulu ama tabi türk kanı da pardon türk hidroliği de taşıyor :D. Bahsettiğim yeni kızım daha dün aldığım 125cc lik bie scooter motorsiklet.Aslında uzun bir süredir istiyordum bir motorsiklet almayı ama hem şartlar hemde yaşanan hadiseler izin vermediği için ancak gerçekleştirebildim bu arzumu.Bir görseniz o kadar şirin o kadar tatlı bişey ki insanın anında kanı ısınıyor gerçekten.Rengi tabiki siyah.Asaletin ve görkemin rengi derler bu siyaha,bazılarıda karamsarlığın rengi der ama ben umutla aldım kızımı.Bugün ilk defa onunla gezerken çok heyecanlandım.Tabi O da baya heyecanlıydı,önceleri nazlanıyordu virajlara girerken,sanki beni yabancılamıştı fakat saatler geçince iyice alıştık birbirimize.Onun da yardımıyla baya bi attım çekingeliğimi.Allah kaza bela göstermez inşallah.

Sonraaaa e tabi ES kızımı da ihmal etmiyorum.Onada özel vicut şampuanı aldım.Önce fiber kısımlarını bir güzel şampuanladım sonra da tik kısımlarıyla ilgilendim.Fakat maalesef aradan 2-3 gün sonra üstüne resmen çamur yağdı ve bende buhafta yı es geçip önümüzdeki hafta tekrar yıkamayı planlıyorum.Malum bayan dediğin bakımlı olmalı diimi ama?

İşler acayip bir yoğunlukda sürmeye devam ediyor.Aslına bakarsanız bende anlayamadım.Profosyonel hayata aniden tekrar dönerken bu kadar yoğun olacağım,bu kadar zevk alıcağım ve hırslarımın bu denli net olacağı hiç aklıma gelmezdi.Fakat bu iş hadisesinden dolayı birazda okulu aksatıyorum ki bu önümüzdeki 1.5 yıllık plana aykırı bir durum.Umarım önümüzde ki hafta olacak AÖF sınavlarından iyi notlar alırımda planlar aksama tehlikesine gelmez.

Evet efendim.Son zamanlarımın kısa bir özetini yaptıktan sonra gelelim yazımızın konusunaaa;

Konumuz ünlü marka ve kişisel gelişim bilicisi Jim Ron'un söylediği ve benimde yıllardır yaşadığım bir söz ''Yeteri kadar Nedeniniz Varsa Herşeyi Yapabilirsiniz'' lafı.Şimdi nerden çıktı böyle konular Darda? yoksa NLP ye mi merak sardın demeyin.Gerçekten çok önemli bir cümle bu cümle...

Düşünün ki 40 katlı 2 bina arasına 20 cm genişliğinde bir kalas koymuşlar ve size hadi diğer tarafa geç diyorlar.Siz ne tepki verirsiniz? Tabiki geçmezsiniz,hayatını o denli tehlikeye atmaya ne gerek var değilmi... Ama bu kalasın ucuna çocuğunuzu,eşinizi,annenizi veya sizin için en çok kim önemliyse onu koysalar ve deseler ki siz buraya gelemezseniz o kişi ölecek! emin olun ki siz kendiniz bile alayamadan diğer binaya geçmiş olursunuz,üstelik o kalasın üstünden koşa koşa geçersiniz.Bu tamamen ''yeteri kadar neden'' olayı aslında.Sakın yanlış anlamayın size insan ister se herşeyi yapabilir geyiği yapmıyacağım bu saatten sonra.Ama en azından şunu söylemeliyim, istekleriniz için gereken herşeyi yapmak sizin elinizde ve emin olun denemekten kaybetmezsiniz.Düşünsenize bir, dünyanın en zor yarışlarından kabul edilen tour de france ı kazanan bisikletçi şahsiyet kanserliydi! kanserin insanı nekadar ciddi etkilediğini söylemeye gerek yok.Yada sevdiğim şarkıcılardan Sertab Erener de bir dönem kanserdi ve o dönemde bence hayatının en başarılı albümlerinden 1 ini yapmıştı lal le(sakın yanlış anlamayın aranjör yada müzik yorumcusu falan değilim,sadece şahsi kanaatimdir bu)

Hayatımızda bu nedenleri ortaya çıkarmak için o kadar çok fırsat var ki aslında oturup düşündüğümüzde şaşırmamak mümkün değil.Yeteri kadar büyük bir neden dediğimizde ilk başta intikam kelimesi geliyor akıllara belki ama aslında intikam bu koskoca cümlenin tekil bir harfi olmak için bile çok zayıf! Düşünüyorumda Aşk,sevgi,arkadaşlık yada kişisel tatmin için kazanılan başarıların on da bir i bile intikam için kazanılmadığına göre sanırım intikam çok zayıf bir neden.Zaten bu İntikam hadisesi kişisel tatmin ile fazla karıştırıldığı için insanlar intikam'ı gözünde fazla büyütüyor...

Hee derseniz darda senin içinde hiç intikam duygusu yokmu? olmazmı hemde nasıl ama ben bu dugudan önce kişisel tatmin ve sevgi neden lerini daha baskın yaşıyorum şu aralar!

Başlarken,geçtiğimiz günlerde yaşadığım olaylardan bahsetmiştim ya, çok önemli bir şeyi yazmayı unutmuşum maalesef.Eskiden çok özel ve güzel günler geçirfdiğim ve benim için gerçekten önemli olna bir şahsiyeti(ooooooo seslerini duyar gibiyim,münasebetsizliğe gerek yok:)) tekrardan görme ve vakit geçirme fırsatı yada fırsatları buldum.Konumuzla en alakalı yanı bu kişiyi istemeden baya bi üzmeme rağmen inanılmaz bir şekilde bana hiç intikam beslememiş! inanın ben olsam kendime intikam için dişbilerdim ama o sadece 'kader' demiş!! Yaa inanamıyorum onca yıldan sonra bana benle ilgili en ufak bir kötü kelime etmedi.Sadece neden? diye sordu.Neden yaptın,neden beni üzdün?? çok az insan karşısında ezilmişimdir ve kendime kızmışımdır,heralde bu duyguları en güçlü yaşadığım kişi bu arkadaşımdı.İnanın şunu anladım saçma sapan kin tutacağıma doğru anı beklersem çok daha mantıklı ve etkili davranışlar sergileyebilirim.Örneğin bu kişi bana hırslansa ve bana zarar vermeye kalksaydı benim gözümde acayip değeri düşerdi, fakat bu yaptığı davranışla sonderece değerini yükseltti ve hatta acayip bir şekilde saygı duymama neden oldu.Bu satırların sahibi,okuduğunu biliyorum, merak etme zor anında hep yanında olmaya ve destek vermeye çalışıcam senin mutluluğun bir çok şeyden daha önemli artık...

Evet efendim Jim Ron un da dediği gibi başardığımız yada başaracağımız büyük zaferlerin çok kuvvetli birer nedeni var.Peki yaşamak için nedenimiz ne? aslında soru şu; bu nedenler doğrultusunda alacağımız en büyük başarı ne?

Hayat da tercihlerimizi hedeflerimiz doğrultusunda yapıyoruz peki hedeflerimizi kim belirliyor? sosyal statü kaygısı mı? yada genele uyma eğilimi mi? hiç olmadı bir zaman sonra bu genel kaidelerin içimize bastırdığı zorunluluk halleri mi? acaba karar aşamasında gözümüzden geçenler?

Her türlü sıfatın göreceli olduğu ve nerdeyse ardı ardına başkaların hayatını yaşadığımız ufacık dünyamızda kendi kendimize yaşadığımız 'çılgınlıklar' yada 'depresif aktiviteler' bence hayatımızın en önemli özsel gerçeği!! çünkü ancak bu gibi zamanlarda kendimize özgü olabiliyoruz.Yada ancak bu gibi hadiselerde gerçek benliğimizi doya doya yaşıyoruz.

Peki acaba kendimize has olmak için YETERİ KADAR NEDENİMİZ YOKMU?!!! başkaları için nefes almaya bu kadar meyilliyken neden kendimiz için derinnnn bir nefes alamıyoruz,hiç anlamış değilim.Ben aslında bu duyguyu Es kızımla yelken yaparken,PRC yle beraber virajlara yan yan girerken,yeni kızımın üstünde umursamazca gezerken yada bilardo masasında final sayısı atarken çoook yaşadım.Fakat şununda farkındayım kii çevre faktöründen sıyrılmak hiç kolay değil.

Sevdiğiniz kişiyi bile hesapsızca yargılayıp sizden koparmaya çalışanların olduğu bir ortamda, sizinde YETERİ KADAR KUVVETLİ BİR NEDENE ihtiyacınız var maalesef.

Benim NEDENİM 13 yıldır aşiyanda yatan kişi,Benim NEDENİM hesapsızca umutlarımı sonlandıracağını düşünen kişi,Benim NEDENİM ustam,en önemlisi BENİM NEDENİM HERSABAH AYNADA GÖRDÜĞÜM KİŞİ...

Benden size tavsiye kendinize iyi nedenler bulun..

Tuesday 13 March 2007

ZAMAN

Nekadar çok zaman olmuş yazmayalı
Tam onüç gün olmuş ve ben bunu hiç fark edemedim.Aslında nedense zaman çok çabuk açıp geçiyor.Bu yazı hadisesinde olduğu gibi hayatımız nedense ertelemekle geçip gidiyor?(!) Ha bugün ha yarın derken,bir de bakmışınız bugünler çook eskilerde kalmış.

Mesela birinden hoşlanıyorsun ve biliyorsun ki o da sana karşı boş değil ama ona durumu anlatamıyorsun.Konuşamıyorsun,onun için hayal kuruyorsun sonra açılmayı düşünüyorsun fakat ''doğru zaman gelince söylerim'' diyorsunuz,bu zaman geçiyor akıp gidiyor ve birde bakmışsın ki artık ''söylemek için çok geç!''..

Bu zaman olayına fena taktım ben bu aralar,çünkü hangi olayı düşünsem ''ne kadar çok zaman olmuş''diyorum, hesapsızca.Zaman bizle çok kötü bir oyun oynuyor çünkü..

Hayatımız planlarla,kurgularla,amaçlar için çabalamakla geçerken zaman sinsi sinsi bizi tüketiyor aslında.Yada belki biz zamanı tüketiyoruz bol keseden.Her geçen gün farklı gayeler için nefesimizi harcarken farkında değiliz neyazık ki geçmişte yaşadığımız kıymetlerin.Tamam kimseye geçmişte yaşayın demiyorum çünkü gerçekten bir insanın yapacağı en büyük hatalardandır geçmiş'e takılı kalmak.Ama demek istediğim geleceği düşünmekten, yaşadığımız anın tadını alamıyoruz!! ve hep ileriye dönük davranmaktan hayattan keyif alamıyoruz.Programlar,Haftalık route lar,Hedefler,Kısa vadeli politikalar,Uzun vadeli politikalar,MEZAR VADELİ POLİTİKALAR,yatırımlar bir ton safsatayı sadece ileride bu safsatalara devam etmek için düşüncemize sokuyoruz.

Düşüncelerin insanı nerde bulacağı belli olmuyor gerçekten.Bu hafta tam bir müşteri görüşmesinden sonra,şöyle boş kalmış sigara tellendirirken nerden çıktıysa 'ben napıyorum diye?' bir soru sordum kendime!!

Gerçekten Napıyorum ben?

Onca workshoplar,Toplantılar,Seminerler,Case study ler,Sunumlar,Stress dolu saatler,Tanıtım toplantıları vs vs iyi güzel hepsi hoşta hayata bir bakıyorsun kendi kendine seni istediği yere sürüklüyor.Aslında bu kadar yoğunluğu seviyorum ve bağımlılık yaptı galiba ama Bütün bunlar'a katlanmak için attığım ilk adımın sebebini unutmak üzereydim nerdeyse! Hayat akıp giderken durağanlığın kıyısından bile geçmezken ve yarın ın planı çoktan belliyken! şunu fark ettim ki benim esas planım ASIL YOLA ÇIKIŞ AMACIM!!!

Bazen Hayatı bir film gibi seyrettiğimi hissediyorum.Aslında çok ama çoook enteresan bir senaryo yapısı var hem doğaçlama hemde arkadan sufle verenler var hayatta.Doğaçlama kısımlarına bayılıyorum.Fakat şu sufle verenler çok oluyor gerçekten.Napıcağımı söylemeyin kardeşim bana! ''ben hayatım boyunca bana yapacaklarımı söyleyenlere karşı gelmişim bide bu saatten sonra sizleri takıcağımı düşünüyorsanız zavallısınız!!''

Dedim ya hayat sanki bir film diye.Ben gerçekten bu filmin sonunu çok merak ediyorum,aslında sonunu değilse bile ilerleyen sahneleri gerçekten çok meraklandırıyor beni.Bundan belki 10 belkide 20 sene sonra ben neolucam? nerde olucam? kimle olucam? nasıl olucam? yani ileride ki 5N1K ne??

Bazen görürsünüz ''since 1947'' yada ''50 yıllık değişmeyen tat'' gibi yıllardır aynı iş üzerinde yoğunlaştığını iddia eden tabelaları.Ben mesela nefret ederdim böyle bir özelliğim olsa! düşünsenize yıllardır aynı şeyi yapıyorsunuz, ne bir gelişme var,ne bir değişme var, ne çeşitlilik var hep aynı heeppp

--Abi ''kırkyıllık köfteciyim''
--yapma yaa ne kadar güzel,ee senin köfteler uzaya çıkmıştır artık...

Kırk yıl köfte yapmaya uğraşıcağıma,restoran zinciri kurmak daha mantıklı geliyor bana.
Yerinde durmak bir insanın kendi kendine yapabileceği diğer bir kötülüktür (ki yukarıda ilk kötülüğü yazmıştım.)

Şimdi diyeceksinizki hem yerinde sayma diyorsun hemde geleceği düşünme bu iş nasıl olacak.
İyi de geleceği düşünmeden sadece evrimi yönlendirerek tatmin olamıyormusunz yani? işin nereye gideceğini düşünmektense o işin oralara kadar gitme aşamasına değer versek,hayat o kadar anlamlı gelir ki bizlere, yemede yanında yat.(yeme tabi, kırkyıldır aynı köfte yenir mi (?))

Hayat koskoca bir okyanus ve bizi rota mızı nasıl çizersek çizelim akıntı hep bir tarafa çekiyor maalsef.Herşey tamam,herşey yolunda derken o kadar kötü bir vurgun yiyorsunuz ki sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz.Kural 3 nasıl ki geçmişle yaşamamalıysak gelecekle de yaşamamaılıyız.Gelen her ne olursa olsun atlatılır.ATLATILMAZSA UNUTULUR!!!
o yüzden o kadar kafaya takmaya değmez.Değiştir rotayı ama hedeften şaşma...

Gerçi zaman zaman da sormuyor değilim hani,EYY POSEDİON KUTUP YILDIZI GÖRÜNMÜYOR,PUSULA ŞAŞKIN ŞAŞKIN DÖNÜYOR,KOSKOCA OKYANUSDA AĞAÇ NE GEZERKİ YOSUNLU TARAFINA BAKİİM.NASIL BULUCAM BEN ROTAMI???

o zaman sanki cevap geliyor ''MERAK ETME SEN KAPTAN,BEN RÜZGARI HEP KOLAYINA VERİYORUM,KORKMA HALA DOĞRU YOLDASIN...''


Önemli bir not:Bu aralar fazla yazamamam dan dolayı bende çok mutsuzum ama napalım ya iş-güçten vakit bulamıyorum yada yazmak gelmiyor içimden.

Thursday 1 March 2007

karagöz le hacivat niye öldü?

Aslında bu yazıyı bugün yazmayı 2-3 gündür planlıyordum.Kafamda okadar çok düşünce,o kadar çok fikir ve duygu var ki yazmak zorunda hissediyordum kendimi.Hatta bu gün işteyken bile akşam yazıcağım yazıyı planlamaya başlamıştım ki normalde iş sırasında başka birşey düşünmem, Akşam Seyrettiğim ve bence son yılların en güzel türk filmlerinden biri olan 'karagöz le hacivat neden öldü?' adlı film bu akşam yazmayı planladığım bütün fikirleri ertelememe sebep oldu.

Karagöz le Hacivat neden öldü?

Karagöz le hacivat,kimi zaman bilerek,kimi zamanda bilmeden yaptıkları espirilerle ve özellikle bu mizahın gücünün toplumda ki çarpıklıkladan,yalandan,hileden,sahtekarlıklardan,dolandan yada haksızlıklardan almalarıyla öne çıkan 2 komik kahraman.Filmde anlatılan dan gerçekten çok etkilendim.Çünkü bende karagöz le hacivat gibi bu gerçekleri sivri dilimle söylememden dolayı müzdarip'im...

Ben hayatım boyunca olduğum gibi görünmeyi seçtim,hayatım boyunca da her kim olursa olsun,bu nahoş hareketleri yapan insanların suratlarına bunu söyledim.Tamam bundan dolayı çok kaybettim ama, napim ben böyleyim...

Örneğin etrafımda,aslında söyledikleri gibi olmayan insanlar vardı.Bu insanlar ki,olmadıkları biri gibi davranır ve onlar gibi yaşamaya çalışırlardı.Öyle ki kendileri daha merdivenin ilk basamağına adım atmaya hazırlanırken merdiveni yarılamış insanlarla dalga geçer onları eleştirme ukalalıklarını hiç eksik etmezlerdi.Ben bunlara ne zaman bu huylarından vaz geçmelerini söylesem bana bozulurlardı.Ama bende de suç var! biliyorum...
Ben eğer onlar gibi gitmediğim yere gittim deseydim,kazanmadığım parayı kazandım,almadığım şeyi aldım,yapmadığım işi yaptım deseydim.Yada yapamıyacağım şeyleri söyleseydim hesapsızca.Kısacası bende olmadığım gibi olmaya çalışsaydım şimdi hala yanımda olurlardı ama dedim ya maalesef ben böyleyim.

Bugün bütün yazımı değiştirmemim sebebi sadece izlediğim o şahane film değil di tabi ki.Koskoca bir yazıyı çöpe atmamın en önemli sebebi,bu akşam bana yazılan 6-7 kelime;üstelik gerçekten artık benim için önemi olmayan 6-7 kelime Önceleri içim bir sızladı bu kelimeleri duyunca ama sonra dedimki 'ucuz atlatmışız' daha sonra düşündüm ve dedim ki'çok şükür' hatta daha da düşününce istem dışı dedim ki 'ALLAHTAN!!!'

Çünkü ben özümde sıfat olayına karşıyken (bununla ilgili bir yazımı okuyabilirsiniz aşağıda),Hayatta tek amacı sıfat olan insanlarla beraber olamam.Heleki o insanlar hayatları boyunca hep olmadıkları biri gibi olmaya çalışırken! bunlar o kadar vahim durumdalarki hep yapmadıkları şeyleri yaptım demekten,olmadıkları kişiler gibi davranmaktan olsa gerek bir zaman sonra bu yalanlara kendileri de inanıcak kadar şizofren bir durumdalar!

Oysa ben,sıfat olarak sadece DARDA yı seçen, okul olarak önemsiz bir ayrıntı diye dile getiren(bilmek isteyenler için açık öğretim işletmedeyim),kazandığım para olarak 4 haneli demeyi tercih eden;yaşıyla,adıyla,sanıyla SIFATSIZ biriyim.EVET SIFATIM YOK!

YALANCI SIFATLILARDAN SA,YALANSIZ VE SIFATSIZLARDAN olmak daha iyidir bence.

Ben karagöz le hacivatın filmini,oyunlarından daha çok sevdim.Çünkü, filimdekiler birer masal kahramanıydı yani bireydiler,oysa oyundakiler sopayla oynatılan 2 kukla! ben oldum olası kuklalardan nefret ettim.Kuklalar başkaları tarafından yönetilen,başkalarının dediklerini yapan,başkalarının sözlerini söyleyen hatta başkalarının HAYATLARINI YAŞAYAN, ÜZÜLECEK VARLIKLARDIR!!!

Oysa birey olmanın farkında olanlar,masal kahramanı bile olsalar,herzaman takdir edilecek varlıklardır!!!

Dedim ya bu acayip şizofrenik kişiler belli bir zaman sonra kendi dediklerine inanırlar diye.Bu kuklalarda belli bir zaman sonra devamlı'benim isteğimdi' yada 'hür irademdi' gibi kelimeleri kullana kullana kendileri bile bu yalanlara inanırlar!!!

Bakın sakın yanlış anlamayın ben uzanamadığım ciğere mundar demiyorum!! ben ciğeri 3 kuruş etmez kişilere mundar diyorum ve bunu demeye herdaim devam edicem,çünkü ben buyum.

Karagöz ve Hacivat filiminde güzel bir replik vardı;

--Hacivatım,Bir sürü çocuğu olan ve bütün bu çocuklarını yavaş,yavaş öldüren kimdir? diye
cevap: ZAMAN dı!!!

Hakikaten zaman akıp gittikçe herşey ölüyor.Sadece canlılar değil bütün duygular,düşünceler hatta eyer çok zorlarsanız hatıralar bile ölüyor! Zaman geçtikçe insan salt benliğiyle karşı karşıya kalıyor ve bütün bu karşılaşma sırasında eyer ki 'keşke' demiyorsanız şanslı sayılırsınız...

Karagöz le Hacivat filminde başka bir replik daha vardı beni çok duygulandıran;

Ayşe hatun diyor ki;

--evet,madem bu kadar çok elveren oldu benimde erimi seçme zamanım geldi demektir.Karagözüm seni seçtim, adın gibi kara gözlü fakat mermer gibi ak kalpli olduğun için.

Üstteki repliğe yorum yapmaya gerek olmadığı için laf salatası yapmıycam.Ama sanırım bundan 1500 yıl önce insanlar daha doğruymuş...

Kimi zaman yazdığım yazılardan dolayı yada söylediğim sözlerden dolayı üzüldüğüm olur. Bu yazı da üzüldüklerim arasında.Fakat maalesef her satırına kadar kalpten inandığım için eklemeye engel olamıyorum.

BEN ARTIK HAYATIMDA KARAGÖZ GİBİ,HACİVAT GİBİ AYŞE HATUN GİBİ OLANLARI İSTİYORUM...