Tuesday 12 October 2010

fırtınanın getirdikleri

Akşam eve geldiğinde annesi ona koşarak sarıldı.

Annesi
-Denize çıktığından ve fırtınaya yakalandığından çok korktum. Telefonun kapalıydı neden bir haber vermedin?

Çocuk
-Telefonun şarjı bitmiş. Hem merak edilecek bişey yok, geldim işte.

Eve getirdiği erzağı masanın üstüne koyduktan sonra yıkanmak için banyoya girdi. Yıkanırken derinden bir ses duyuyordu. Adını söylüyordu sanki ona, ama sanki kimsenin anlamadığı farklı bir dille konuşuyordu ses. Daha dikkatli dinlediğinde, iyileşeceksin, sadece nefes almayacak birgün benimle konuşabileceksin diyordu ses.Çok hoş bir bayan sesiydi duyduğu ve aynı zaman da çok tanıdık. Ama kimin sesi olduğunu ve konuşmanın hangi dilde olduğunu anlayamamıştı.

Annesinin tuvaletin kapısından seslenmesiyle kendine geldi.

Çocuk
-Ne oldu anne?

Anne
-Oğlum hadi çık artık yemek hazır. Bir saattir banyodasın!

Çocuk
- O kadar oldumu ya?

dedikten sonra banyodan önce çıkardığı kol saatini kontrol etti. Gerçektende neredeyse bir saattir bayodaydı, fakat sanki iki dakika önce girmiş gibiydi. Alelacele yıkanmasını tamamlayıp. Banyodan çıktı ve odasına gidip giyindi.

Yemek için mutfağa geldiğinde annesi kızgın bir şekilde onu bekliyordu.

Anne
-Oğlum dışardayken telaşlandırıyorsun, evdeyken telaşlandırıyorsun Ne zaman beni düşüneceksin sen?

Çocuk
-Anne valla zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Sanki iki dakika sürmedi suya girip çıkmam.

Anne
-Ah oğlum ah, hep böyleydin sen. Suya girdinmi çıkmak bilmezdin

Yemeklerini bitirip sofrayı topladıktan sonra, çocuk televizyon karşısına geçti ve haberlerin sonunu seyretmeye başladı. Hep aynı haberler vardı, saçma sapan politik kavgalar, evine barkına haciz gelenler, trafik kazaları, birbirini öldürenler. Bukadar karamsar haberden sonra egede olan fırtına haberi çıkınca dikkatli birşekilde izlemeye başladı çocuk. Evet gerçektende Serabın dediği gibi çok büyük bir fırtına olmuştu, ama meteorologlara göre bukadar büyük bir fırtına ilkdefa bukadar bariz belirtiler gösteriyordu. Neredeyse iki gün boyunca fırtına olacağına dair işaretler ve belirtiler oluşmuş. Basıncın sık ve ani şekilde düşmesi, daha önceden hiç olmayacak bir biçimde rüzgarın yavaş yavaş şiddetlenmesi, ve son gün yüksek hava basıncının yavaş ama istikrarlı yer değiştirmesi, hiç anlamayan kişiler bile havanın bozacağını anlardı diye yorum yapıyordu meteorolojistler. Çocuk hayretle, rüzgar nerelerde acaba diye sordu.

anne
-Oğlum ne rüzgarı?, deminden beri diyorya egede fırtına var.

Çocuk
-yok anne yanlış söyledim, rüzgar nerden çıktı

Diye çevirdi lafı.

Fırtına haberi bittikten sonra, annesinden izin isteyip ve binbirtürlü laf döküp dışarıya dolaşmaya çıktı çocuk. Karanlık, deniz kenarı bir parkta oturup sigarasını yaktı. Hava durulmuştu. Sanki fırtına hiç olmamış gibi denizde dalga kıprdamıyordu. Denize bakıp sigarasını içerken kısık bir ses duydu. Sesin geldiği tarafa doğru odaklandı, denizin içinde belli belirsiz bir karartı gördü. Biraz daha dikkatli bakınca sesin sahibinin tanıdık olduğunu anladı. Afromaid di bu! nekadar çok zaman olmuştu görmeyeli! oturduğu banktan kalkıp, denizin kenarına yaklaştı ve büyükçe bir taşın üzerine oturdu.

Çocuk
-Afromaid nerelerdeydin? neden kayboldun?

Afromaid
-Rüzgar benle konuşmasaydı hiç gelmezdim. Beni çok üzdün sen!

Çocuk
-Rüzgar seninlemi konuştu? hem ben seni neden kızdırmışım ki?

Afromaid
-O fani kızla konuştuğunu gördüm. Sana sevgilim hayatım diyordu!

Çocuk
-Saçmalama afromaid, o kız benim arkadaşım. Benden hoşlandığını hatta bana aşıkolduğunu sanmıştı ama ben ona karşı birşey hissetmiyorum.

Afromaid
-O kıza aşık değilsin yani?

Çocuk
-Hayır değilim

Afromaid
-Peki bana aşıkmısın?

Çocuk
- Aslına bakarsan senden hoşlandım. Ama rüzgar bana, babamı ve annenle olanları anlattı ve ben buna çok kızgınım.

Afromaid
-Ama benim hiç suçum yok. Babam, anneme aşıktı ve annemde babanı seviyordu.

Çocuk
- Annen babamı sevseydi, onu delirtip denizlerde kendisini ararken ölmesine sebep olmazdı!

Afromaid
- Baban ölürken dünyanın en mutlu adamıydı, annemin kolları arasında öldü. Hala mutlu ve birbirlerine aşıklar.

Çocuk
- Nedemek birbirlerine aşıklar?

Afromaid
- Faniler hayattayken bizlerle beraber olamaz. Ama öldükten sonra, dünyanın sonuna kadar beraber yaşayabilirler. Babanda annemle beraber yaşıyor.

Çocuk
-Sen ciddimisin? babamı görebiliyormusun sen?

Afromaid
- Aslında senede birgün, ölüler gününde görebiliyorum. Ama mutlu olduğunu anlamak için bir dakika konuşmak bile yetiyor.

Çocuk
- Afromaid, babamı bende görebilirmiyim? banada gösterirmisin babamı?

Afromaid
- Bak hem babanı görmek için, hemde beraber olabilmemiz için ölmen lazım! hem madem o kızı sevmiyorsun, banada ilgin var, ozaman yaşayıp napacaksın? ölürsen beraber olabiliriz!

Çocuk Öfkeyle ayağa kalkıp;
- Sen nedemek istiyorsun? arkamda bukadar şeyi bırakıp senin için ölmemi mi nasıl istersin?

Afromaid
- Ya nasıl oluyorda bana karşı gelebiliyorsun? annem bana hiçbirşey öğretememiş, normalde siz fanilerin benim için delirip denizde yolumu gözlemesi gerekir, benim için ölmeye cam atmaları gerek!

Tam o sırada, çocuk yanına dönüp
-Rüzgar, gizlenme madem afromaid i sen gönderdin, burdaki konuşmaya katılman lazım

Afromaid
-Saçmalama rüzgar burda değil, hem sen gizlenen bir tanrıyı göremezsin. Ben bile yarı tanrı olmama rağmen gizlenen bir tanrıyı göremem.

Sözleri bittiği anda

Rüzgar belirerek
-Çocuk beni göre biliyor afromaid! üstelik bütün vücudumu görüyor! dedi ve arkasından güldü!

Afromaid
-Poseidon aşkına, nasıl olurda bir ademoğlu, saklanan bir tanrıyı görür?!

Rüzgar
- Afromaid tanrılara ne çok soru soruyorsun! nasıl olurda ben bir faniyi kendime delice aşık edemiyorum diyorsun! nasıl olurda bir ademoğlu saklanan bir tanrıyı görebiliyor diyorsun? ama farkında değilsin, asırlardır ilk defa tanrılarla konuşan biri için bu soruyu soruyorsun! ben seni çocuğa gönderdiğimde kendine aşık etmek istediğin için ondan özür dilemen için göndermiştim. Oysa sen onu kendine aşık etmeye çalıştın ve hatta sırf kendi egon için ölmesini istedin! sana verilecek ceza için Abim posidonla konuşmamı istermisin yoksa bütün bu yaptıkların için pişman olup özür dileyecekmisin?

Afromaid çocuğa dönerek;
-Özür dilerim. Yalvarırım beni affet yüce denizci

dedi ve hızlı bir şekilde suya dalıp gözden kayboldu.

Çocuk
-Neden böyle yaptın rüzgar? ben afromaidden sanırım gerçekten hoşlanıyorum.

Rüzgar
-Hoşlanmak, aşık olmak başka şeydir, kölesi olmak başka şey. Denizkızları kendilerine köle olan erkeklerle beraber olurlar ve bunun için bu erkeklerin kendilerini öldürmeleri gerekir. Sen bugün afromaid in bu isteyine karşı gelerek binlerce yıldır hiçbir ademoğlunun yapamadığını yaptın! üstelik beni görebilmende çok az ademoğlunda olan bir özellik.

Çocuk
-İyide neden bukadar olağan dışıyım?

Rüzgar
-Bilemiyorum çocuk. Ama Yüce Zeus a gidip bunu sorucağım. Zaten bütün tanrılar seni konuşuyor. Bu gece afromaid i reddetmen de işin cabası oldu.

Çocuk
-Zeus a benim nasıl olupta bunları yapabildiğimi mi soracaksın yani? Zeus beni tanırmı ki?

Rüzgar
-Zeus bu dünyadaki her canlıyı tanır çocuk! sen ona inanmasanda o seni bilir.

Çocuk
- Hayır ben Zeus a inanıyorum! hatta sana inanmadan önce bile ona inanıyordum sanaırım.

Rüzgar
- Bu çok normal çocuk. Doğan her ademoğlu onun nefesiyle canbulur, fakat sonradan unutur. Herneyse, sen nezaman yolculuğa çıkabileceksin bakalım?

Çocuk
- Ne yolculuğu rüzgar? sanki teknem varmış gibi konuşuyorsun. Ufacık teknemle çanakkaleye gidemem ben!

Rüzgar
- Ufacık olduğunu kim söyledi.Koskoca 12 metre teknen var artık

Çocuk
- Nasıl yani? rüzgar dalga geçme benimle

Rüzgar
- Gel benimle de sana göstereyim

Dedi ve çocuğu kuvvetli rüzgarına katarak göğe çıkardı. Çocuk rüzgarın kollarında biraz korkak ve heyecanlı bir şekilde uçuyorum diye çığlık attı.

Rüzgar
- Uçmak neçok heyecanlandırdı seni, yoksa sana tekne hediye etmek yerine pırpır uçamı versem diye kahkaha attı

Çocuk, heyecanlı bir şekilde sordu
-Bana tekne mi hediye edicen? diye sordu.

Rüzgar sabret az kaldı derken, çanakkale üzerine gelmişlerdi bile.

tatlı bir esintiyle yere indikleri yer, karanlık bir balıkçı barınağıydı. Çocuk burası neresi diye sordu. Rüzgar karaya oturmuş ve baya hasar görmüş bir tekneyi göstererek,

-İşte senin teknen, bak bakalım beğenecekmisin?

Çocuk
-Bumu benim teknem? gerçekten beim mi? ama nasıl olur? bana bu tekneyi vermezlerki!

Rüzgar
-Yavaş ol küçük dostum, tek tek sor. burası ayvalıkta bir balıkçı barınağı. Bu tekneyi sahibi sana yarın hediye edecek. Aslında hediye ettiği için mutlu olacak.

Çocuk
-Nasıl bir adam bu tekneyi bana hediye eder ve bundan mutlu olur ki?

Rüzgar
-Denizi bilmeyen, anlamayan ve sadece hava atmak için tekne almış bir adam. Bak dostum fırtınayı çıkarmamın tek sebebi buydu, daha önceden çok uyarı yaptım. Fırtınanın geleceği belliydi ve bukadar uyarıya rağmen teknesine sahip çıkmayan, onu korumayanlar oldu. Bu adamda geçen haftasonu teknesi ve kaptanıyla denizde tur yapıyordu. Önce kaptanını, misafirlerinden kıskandığı için kovdu. Sonrada tatilini yarıda bırakıp İstanbula döndü. Tabii haliyle tekne bu balıkçı barınağında kaldı. Okadar uyarı yapmama rağmen adamın umrunda olmadı ve teknesinin halatlarını sağlamlaştırmadı. Sonunda tekne fırtınada karaya çıktı ve baya hasar aldı tabii ki.

Çocuk
-Tekneye yazık olmuş. İyide neden tekneyi bana hediye etsin ki?

Rüzgar
-İşte orası en güzel yeri, adam kaptanı kovduğu için denizcilik kanunlarına göre kazadan birinci derecede sorumlu. Kaptanlık ehliyeti olmadığı için ve o tarihte kaptanı olmadığı içinde ayrıca suçlu. Eğer tekneyi başkasına vermezse ceza alacak. Bu bilgi bu akşam adama verildi ve adam bir sürü kişiyle konuştu, kimse tekneyi satın almak istemedi. Adam tekne sahibi olduğu sürece sorumlu olacak. Ama yarın sen gidip teknesi ile ilgilendiğini ve ücretsiz tekneyi verirse kurtulacağını söyleyeceksin ve tekne senin olacak.

Çocuk
-İyide neden bana versin ki? yakınlarından birine verir. Baya para eder bu tekne, önce birine vermiş gibi gösterir sonrada satar.

Rüzgar
- Adam parayı önemsemiyor. Teknesinin kıymetinide bilmiyor. Zaten bu tekneyi bir daha görmek istemiyor çünkü misafirleri kaptana aşık olunca gururu kırıldı. Sen merak etme biz tanrılar olacak olayları bazen sezeriz. Bu tekneyi adam yarın sana verecek. Hadi şimdi gidelim

Çocuk
-Gitmeden tekneye, dokuna bilirmiyim?

Rüzgar gülerek
-Ah siz romantik denizciler, tamam dokun

Çocuk tekneyi okşayarak
-Zavallı kız, neler gelmiş senin başına? ama korkma yarından itibaren benim yoldaşım olacaksın. Seni ilk günkü gibi temiz ve bakımlı yapacağım

Rüzgar
-hadi gidelim

Çocuk rüzgarın yanına giderken bir ses duydu. Kulak kabarttığında tekneden geldiğini anladı.

Rüzgar
-Neden durdun

Çocuk
-Tekneden biri birşey diyor

Rüzgar
-Kontrol etmiştim, teknede kimse yoktu

Çocuk
-duyduğuma eminim

Rüzgar
-Bakalım o zaman

Çocuk teknenin yanına yanaştı ve
-Kimvar orda?

ses gelmeyince tekrarladı
-Kim var orda?

Bu defa, nasıl olurda beni duydu acaba diye mırıldanan bir ses duydu. Ama olamaz, ses tekneden geliyordu.

Çocuk tekneye dokunarak
-Senmi konuştun kızım? diye sordu

Tekne
-evet ben konuştum, ama sen beni nasıl duyarsın diye telaşlandı.

Rüzgar
- Olamaz sen, cansızlarlada konuşabiliyorsun! bu daha önce hiçbir ademoğlunda gözükmeyen birşey, tanrıların bile çok azı bu kabiliyete sahip. Zeus adına nasıl olur bu?!

Çocuk telaşla, tekneye dokunarak
-Ne demiştin bana?

Tekne
-Lütfen gitme demiştim

Çocuk
-Gitmemiz lazım, ama geri geleceğim merak etme!

rüzgara dönerek hadi gidelim yüce dostum dedi ve rüzgarın konuşmasına fırsat vermeden rüzgara sarıldı.

Beraber çocuğun evinin arka bahçesine kadar geldiler.

Rüzgar
-Nasıl olabilir halşa anlayamıyorum. Sen nasıl olurda bir tekneyle konuşabilirsin!

Çocuk
-Rüzgar, sanırım ben deliriyorum. Bana ne olduğunu lütfen öğren. Bunu öğrenmeden hiçbirşey yapamam. Deniz kızlarının dilinde konuşuyorum. senle konuşabiliyorum, teknelerle konuşabiliyorum! bana noolduğunu öğrenmen lazım. Lütfen Zeusla bunu konuş.

Rüzgar
-Tamam dostum. Yarın Zeusu ziyaret edip bunu öğreneceğim. Ama sözver, sende yarın teknenin sahibini ziyaret edeceksin.

Çocuk
-Merak etme söz veriyorum, gideceğim sahibine

Rüzgar evin önünden ayrıldı ve çocuk yavaşça evine girdi. Annesi çoktan uyumuştu. Yatağına yatmadan olanları düşündü. Hem heyecanlıydı, hem mutluydu hemde korkuyordu. Sigarası bitince yatağına yattı ve gözlerini huzurlu bir şekilde kapadı.

Saturday 8 May 2010

fırtına geliyor.

Aklın bir karış havada, işleri yetiştiremediğin gibi. Müşterilerle ilişkilerinde iyi değil. Üstelik iş arkadaşlarında senden şikayetçi. Dikkatini topluyamıyorsun, kimseyle muhabbetin yok. Kendine gelmezsen seni işten çıkartmak zorunda kalacağım.

Sana diyorum! cevap versene bana! nereye daldın yine?!

Patronunun sözleriyle biranda kendine gelen çocuk

-Haklısınız efendim, kusura bakmayın. Bir süredir kendimi iyi hissetmiyorum ama söz toparlanacağım dedi ve konuşmanın bitmesini beklemeden müsadenizle diyerek odadan çıktı.

Of allahım, nekadar da berbat bir konuşmaydı! üstelik şikayet edilen sadece benim! benim şikayet etmeye hiç hakkım yok çünkü yaşamak için bu lanet işe muhtacım! diye düşünürken kendine bir çay alıp masasına oturdu.

Masasına doğru gelen serabın silüetiyle irkilip kafasını kaldırdı.

Serap
-Vay vay vayy, yelkenci arkadaşımız yine fırçayı yedi sabah sabah. Söylesene hersabah bu adamın bağırtısı ile güne başlamaktan usanmadın mı?!

Çocuk
-Usandım ama ne yapayım, muhtacım bu işe biliyorsun

Serap
-İyide hiç muhtaç gibi çalışmıyorsun. Daha çok geçici bir işmiş gibi, zaman öldürür gibi yapıyorsun işlerini.

Çocuk
-N yapayım serap? hayatım boyunca bu allahın cezası işyerinde ve uymam gereken milyonlarca aptal kuralla yaşamayı nasıl kabullenebilirim ki?

Serap
-Neymiş o uyman gereken milyonlarca aptal kural? İşini yapma mecburiyeti gibi mi? diyerek hafifçe tebessüm etti.

Çocuk
-Hayır!. her sabah tıraş ol. fiyatı maaşının yarısı kadar olan ayakkabıları giy. Maaşının diğer yarısıyla aldığın takım elbiseyi giy. Muhakkak 2 ayda bir telefonunu yenile.Bunun gibi kurallar bana sıkıcı ve katlanılmaz geliyor.

Serap
-Ne o yine anarşist damarın kabardı?

Çocuk
- Haksızmıyım ama? istemediğin şeyleri yaparak nasıl işini severek yapabilirsin ki?

Serap
-Seni anlayamıyorum, güzel kıyafetler giymenin, kendine bakmanın, kaliteli yerlerde yemek yemenin, araba almanın neresi kötü ki?!

Çocuk
- Aslına bakarsan kötü olan bunlar değil.

Serap
- Ee daha ne?

Çocuk
-kötü olan bunlar olmadan saygı görememek! bunlara sahip olmadan işyerinde herkesin sana öcü gibi bakması. Çevrendeki insanların seni serseri olarak görmesi! dedi ve devam etti Mesela bir işyerine başvurdun, eğerki takım elbisen kaliteli, ayakkabın gıcır gıcır değilse, seni işe alacak olan kişi seni yemekyediği yada eğlendiği biyerlerden hatırlamıyorsa,telefonun kameralı değilse, işe girmen imkansız! Oysa zaten işi olmayan birinin bukadar pahalı eşyaları alması mümkün değil! bu saçma değilmi sence?

Serap
-Tamam dediklerinde haklı olabilirsin belki, ama bak sen işe girmişsin. Şimdi neden kazandığın paraları harcamıyorsun?

Çocuk
-Harcamıyor değilim. Sadece başkalarının istediği gibi harcamadığım için, harcamıyormuşum gibi geliyor size. Kameralı cep telefonum yok çünkü, eğer onu alırsam biyerlere gitmek için param olmayacak yada fazla mesai yapmak zorunda kalacağımdan zamanım olmayacak bu yüzden de zaten fotoğraf çekemeyeceğim. Pahalı kıyafetlerim yok çünkü onları karşılamak zorunda olduğum için katılmam gereken toplantılarda giymem gerekmiyor. Pahalı yerlerde yemek yemiyorum, çünkü oralarda yemek yiyen diğer adamlarla ahbap olup, pahalı restoranların hesaplarını ödeyebilmek için iş koparmam gerekmiyor. Yani anlayacağın baştan mecburiyetleri eliyorum. Anlıyormusun beni?

Serap
-Aman aman iyi, sen şimdi tuvaletede gitmezsin, nede olsa yemek yemen gerekmez böylelikle.

Çocuk
-Off serap yaa, tabii ki benimde mecbur olduğum şeyler var. Konuyu çarpıtma allah aşkına.

Serap
- Ne gibi şeyler mesela? hem sen bu dünyadaki en pahalı sporlardan birini yapmıyormusun? hala boşa para harcamaktan nasıl bahsedersin?

Çocuk
- Yelken dünyanın en pahalı sporlarından biri olabilir, ama denizcilik parayla alakalı değildir serap. Çok az paraylada yapılabilir.

Serap
-İnsanın senin ki gibi fındık kabuğu kadar bir külüstür ü olursa onun adı denizcilik olmaz canım! beni gezmeye çıkardığında batacaz sandım! oysa bak cengiz bey 20 metre yatıyla geziyor herhafta sonu, üstelik parkettmesi zor olduğu için kaptanda tutmuş kendine. Ee tabi bütün bunlar için para gerekiyor...

Çocuk
- Serap bikere ona parketme denmez, karaya bağlanmak denir. İkincisi eğer teknemi başkası kullanacaksa ben neden para harcayayım ki? asıl amaç yelken yapmak, dümen tutmak değilmi? 20 metre kısmına gelince, ben onun yarısı kadar tekneyle dünyayı dolaşırım. Cengiz beyse o koca tekneyle marinadan çıkıyor, adaya gidiyor. Teknenin 3-4 kamarası var ama birini bile kullanmıyor!

Serap
- Amaaan senle laf yarıştıracak değilim. Ama senin külüstürle şu an egede olsan çoktan boğulmuştun. Hoş 20 metreyle de tutunamaz ya insan bu fırtınaya!

Çocuk
- Ne fırtınası Serap?

Serap
- Oo birde denizci olacaksın! haberin yok! egede geceden beri fırtına var, bütün televizyonlar gösteriyor. Daha önce bukadar şiddetli bir fırtına olmadığı söyleniyor, hatta hortum bile çıkmış. Yat kalk dua et denizde olmadığına...

Çocuk okkalı bir küfür sallayıp hemen internetten haberler baktı. Evet serabın dedikleri doğruydu. Egede çok şiddetli fırtına vardı ve buyüzden 1-2 yat batmıştı. Hemen denizci sitelerine girdi. Herkes fırtınadan bahsediyordu ama belirtileri farkedildiği için fırtına başlamadan uyarılar yapılmıştı. Bu kadar şiddetli bir fırtınanın belirti göstermesi çok büyük şanstı.

Rüzgar neye kızdı acaba diye düşündü çocuk. En son görüştüklerinde morali iyiydi hatta ona güzel bir tekne almasında yardımcı olacağını söylemişti.Gerçi aradan epey zaman geçmesine rağmen ses seda çıkmamıştı ama.

Bu düşünceler içindeyken masasındaki telefon çaldı. Arayan patronuydu ve işleri soruyordu. günün geri kalan kısmında bitirmesi gereken işleri yetiştirmeye çalıştı ve ucu ucuna yetiştirebildi.

Monday 1 September 2008

Uykusuz günler

İçimi boğan,izmaritlerin kültablasından taşmasına neden olan ve beynimi düşünceler mengenesinde her an daha fazla sıkıştıran bu iğrenç şey de nedir? Hey size söylüyorum duvarlardaki gölgeler! biliyorum hepiniz cansızsınız, sadece etraftaki eşyaların kalıntılarısınız.Beni korkutamazsınız! diye bağırdı çocuk

Günlerdir doğru dürüst uyku yüzü görmemişti çocuk ve işin daha vahim tarafı uykusuzluğunun sebebini bilmiyordu.İçinde onu yoran ve bunaltan bir his vardı ama daha ne olduğunu anlayamıyordu.Bütün bu uykusuzluğu sigara ve çayla desteklerken anlamlı,anlamsız her durum için plan yapıyordu.Kah piyango çıkarsa yapacaklarını düşünüyordu uzun uzun,kah evlerine hırsız girerse yapacaklarını,yada olurda bir finansör çıkarsa kuracağı işleri.Ancak herşeyden çok ne hakkında plan yaptığını masasında duran kitaplar eleveriyordu.Annesinin girmesine izin vermediği odasındaki masa; günlerdir temizlenmemenin verdiği rahatlıkla herzaman açık olan pencereden giren tozun meskeni olmakla kalmamış aynı zamanda dünya seyehati ile ilgili kitapların,deniz haritalarının,daha önceden seyehat eden kişilerin seyir defterlerinin ve denizcilik kitaplarınında yerleşkesi haline gelmişti.Her anı nı bu düşüncelere ayırmış gibiydi çocuk, duvarında asılı duran dünya haritasının üstündeki notlar giderek haritayı kaplamıştı.

Başka yolu yok çıkıcam bu dünya turuna diye söylendi çocuk

Değişik birsürü rota içinden daha önceden denenmiş olanlara daha sıcak bakıyordu ancak rotaların,gidilecek yerlerin hatta kalınacak koyların bile listesi hazırken dünya turuna elverişli bir teknesi yoktu.

Bu böyle olmayacak, kesinlikle bu maceraya uygun bir tekne bulmalıyım ve onu bu seyehata hazırlamalayım diye düşündü çocuk.

Peki ama nasıl? işten aldığı üç kuruş maaş la bu tekneyi almaya kalksa 50 yaşına geldiğinde,direksiz bir hurda alabilirdi ancak.Sigarasını daha bir derin çekerken gerçekten işe yarayacak bir yol düşünmeye çalıştı ama bu öyle "hırsız gelirse naparım" sorusunun cevabı kadar kolay bir soru değildi.Aslında istediği öyle ahım şahım bir yelkenli yat değildi.Sadece içinde tek başına dünya turunu tamamlayacak ve erzak stoklayacak kadar büyük, deli dalgalara direnebilecdek kadar kuvvetli olsa yeterdi.

Allahım bu uykusuzluk bitiriyor beni.Sanki tamamlamam gereken bir görev varmış ve tamamlayıncaya kadar uyumam yasaklanmış gibi hissediyorum.Aslında aynı o ünlü romandaki Kaptan Ahad gibiyim; beyaz balinanın peşinde haftalarca,aylarca o okayanusdan,bu okyanusa dolaşan kaptan Ahad da, gecelerce uykusuz güvertede volta atmıştı.Fakat sonu balina için güzel,Ahad için kötü biten bir kitaptı diye düşündü.Acaba bende Ahad gibi deliriyormuyum,yoksa bende bu dünya seyehati olayını sırf kişisel bir hırs haline getirdim ve bu takıntım beni delirtiyormu?!

Fakat hayır bu kişisel bir hırs değil! benim yerimin denizler olduğu apaçık ortada.Üstelik bu kirli,nankör,ruhsuz,acımasız ve aç gözlü şehirde nekadar yaşayabilirim ki? diye düşündü ve bu düşüncelerini doğrulamak için o günkü gazetenin iç sayfalarından bir haberin başlığını yüksek sesli okudu "yardım etmeye çalıştığı yaşlı kadın,kendisine yardım eden kızı kaçırarak öldürdü" ve haberin içeriğini okumaya devam etti trafiklambalarının bozuk olduğu yolda karşıya geçmek isteyen yaşlı kadına yardım eden kız,kadın tarafından bayıltılıyor ve bir taksiyle şehrin ortalık bir semtine götürülüyor.Kadın taksiciden baygınlık geçiren kızını taşıması için yardım istiyor ve gerçek ertesi gün kızın cesedi bulununca ortaya çıkıyor.Kızın türlü organları vicudundan alınarak öldürülmüş ve cesedide bir çöp konteynırına atılmış!

Allahım artık yardım isteyen yaşlı teyzelerede güvenmeyeceksek kime güveneceğiz diye düşündü çocuk? ve devam etti yine Para! zaten bu dünyada herşey para için yapılır hale gelmiş.Gastedeki bütün haberlerin sebebi para; ünlü manken çıplak yakalandı,neden para! 8 çocuğu ve yatalak kocası olan kadın fahişelik yaptı, neden para! banka taksitlerini ödeyemeyen memur rüşvet aldı,neden yine para hatta kahrolası teknemle dünya seyehatine çıkamamamın nedeni yine lanet olası PARA!

Bir zaman makinesi icat edebilseydim tek yapmak istediğim şey heralde Lidyalıları yok etmek olurdu diye söylendi!Bide O kızla tanışmamak isterdim diye ekledi sessizce.
Evet kız.O en önemli zamanda onu terkeden,verdiği bütün sözleri bir lokmada yutan ve çocuğun bu çaresiz hallere düşmesine neden olan O kız! Artık izmaritine kadar yanmış sigarasını söndürüp yeni birtane yaktıktan sonra düşünmeye devam etti, geçen hafta şans eseri karşılaşmıştı kızla.Aslında çocuk sadece çok sevdiği deniz kenarında yürüş yapıyordu fakat deniz kenarındaki pahalı restoranların birinde kız ve bir adamı sarmaş dolaş görmüştü ve uzaktan seyretmişti.Kız çok mutlu gözüküyordu,adamda öyle tabii, aslında burda tek mutsuz olan çocuktu! kızla adam birbirlerini öpücüklere boğuyor kalan zamanda ise şişesinden çocuğun maaşı kadar olduğu anlaşılan içkilerini içiyorlardı.O dakika ne yapacağını,ne düşüneceğini şaşırmıştı çocuk.içinde çok derin bir öfke ve daha yoğun bir kaçma isteği vardı.Üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen kızın başka biriyle bir ilişki yaşaması ve işin garibi onların mutluluğu adeta delirtmişti çocuğu.Hızlı adımlarla ordan uzaklaşırken titreyen ellerine hakim olamıyor,yutkunacak tükürük bulamıyor ve sanki bir demir yumruk kalbini sıkıştırıyor gibi hissediyordu.

O günü tekrar yaşayan çocuk sigarasından deribi nefes aldı ve yüksek sesle konuştu

-NEDEN?,TABİİ Kİ PARA!

Bu düşüncelerle pencereden görünen aya baktı ve sanki ayla konuşurmuşçasına

-Sende o koskoca karanlık içinde benim gibi yanlızsın, sende aynı benim gibi başkasının gönderdiği ışıkla etrafını aydınlatmaya çalışıyorsun. ve sende benim gibi yüzüne aldığın sayısız darbelerle yaşlanıyorsun! peki ama neden hala ordasın? NEDEN BEN DE HALA BURDAYIM!!!

Bu sözler ağzından döküldükten kısa bir müddet sonra Ay bir anda göz kamaştırırcasına parladı ve bu yüksek ışık hızla çocuğun odasına girdi.Çocuk ne olduğunu anlamaya çalışırken,

Merhaba çocuk diye bir ses duyuldu.Çocuk gelenin Diana olduğu sesinden anlamıştı.

-Hoş geldin Diana dedi çocuk.

-Hoşbulduk
dedi Diana ve devam etti

-Bukadar içten,bukadar hüzünlü ve bir o kadarda nefret dolu sözleri bana bakarak söylemen beni çok etkiledi dedi.

-Aslında bazen beni duyabildiğinizi unutuyorum.O yüzden seni kırdıysa kusura bakma dedi çocuk

Diana
-Hayır beni kırmadın,aslında sanki benim ağzımdan konuştun.Biliyorum seninle tanışmamız çok hoş olmadı ama senin bukadar duygulu olduğunu farketmek beni buraya getirdi.Ansızın geldiğim için özür dilerim dedi

Çocuk
-önemli değil zaten rüzgardan alışığım ben misafirlere.Gerçi sizlere bir şey ikram edemiyorum ama kusura bakma dedi alaycı bir dille

Diana
-Evet ikram dedi,güldü ve devam etti biliyormusun kimse bana bir şey ikram etmedi bugüne kadar.Tamam benim için adaklar adandı,kurbanlar verildi ama bu ikram farklı birşey.Karşılık beklemeden sadece misafir olduğun için sana sunulan ve içten gelen bir şey.

-Hiç böyle düşünmemiştim diye cevap verdi çocuk

Diana
-Ee anlat bakalım neden bukadar canın sıkkın,neden bu kadar dertlisin

Çocuk
-Aslında çok bir neden yok.Sadece bu lanet şehirden ve monotonlaşmış hayattan bıktım.

Diana
-Sen birde benim yerimde olsan neyapardın acaba? milyonlarca yıl yanlız kalmak,sana verilen sıfatların ve değerlerin elinden alınması ve dertlerini dinleyecek tek bir dostunun bile olmaması ne demek biliyormusun?

Çocuk
-Sen bu tanrıçalık işine biraz fazla kafayı takmışsın.Boşver kimse sana tanrıça demese ne olur yani? ayrıca dostum yok diyorsun ama bizlerin yarattığımızı söylediğiniz okadar tanrı senin arkadaşın dostun değilmi? mesela ben rüzgarla,pardon eolos la konuştuğumda kendimi çok iyi hissederim.Sen neden onunla konuşmuyor dertlerini anlatmıyorsun?

Diana
-Ne rüzgarla ben neden mi dertleşmiyoruz?! birde o huysuz ihtiyarla dost mu olucağım yani? saçma saçma konuşma çocuk.İki dünya bir araya gelse ben o zavallı tanrıcıkla bir araya gelmem.Ben koskoca Doğa,Bereket ve ay tanrıçasıyım o sümsük rüzgar efendisiyle ne işim olur?!

Çocuk
-İyide sen artık tanrıça değilsin.Ayrıca inan bana rüzgar çok iyi bir dost.Bence en azından onunla konuşmayı denemelisin.

Diana
-Neyse boşver şimdi rüzgarı diyerek geçiştirdi ve devam etti diğer tanrılarlada konuşmak o kadar kolay değil.Kimi senle konuşmayacak kadar burnu havada,kimide aynı rüzgar gibi konuşmaya değmeyecek kadar küçük tanrılar.

Çocuk
-Bu statü meselesinden nefret ederim.Düşünsene herkes birbirinden farklı olmak zorunda değilmi o zaman bu statü meselesini bukadar kafaya takan birinin yanlız kalması şart.Ayrıca bende statü olarak senden düşük değilmiyim sanki? nede olsa bir faniyim.

Bu konuşmalar olurken açık pencereden içeri hafif bir esinti oldu ve rüzgarın sesi duyuldu.

-Hayır küçük dostum.statü olarak bizden düşük değilsin!aslında sen hepimizden yücesin çünkü siz bize inanmadığınız müddetçe biz tanrı falan değiliz.

Çocuk sevinçle
-Hoş geldin yüce dostum dedi ve ekledi sen bu statü meselesine inanmıyorsun değilmi?

Diana lafa girerek,
-kahrolası ihtiyar, beş dakika olsa bir faniyle yanlız konuşmama dayanamadın değilmi? hem zavallısın hemde kıskançsın dedi

Rüzgar kızgın bir dille,
-Diana hatırlatırım ki küçük dostumuzla aramıza giren ilk sen oldun,hem ayrıca ben aranıza girmek değil hep beraber konuşmak istidiğim için geldim.dedi

Çocuk
-İşte benimde bahsettiğim buydu,neden sanki hep beraber sohbet edemiyoruz?

Diana
-Asla zaval bir tanrıcıkla sohbet falan edemem,herkesin yerini bilmesi lazım.

Rüzgar
-Uranos'un tohumu olduğun nekadar da belli Diana aynı onun gibi kibirlisin.Ama sırf bu kibirin yüzünden yanında kimse yok!

Çocuk
-Uranos'da kim dedi şaşkın bir dille

Diana
-Kendisi benim en sevdiğim atalarımdandır ayrıca Gök tanrısıdır.Yer tanrısı Ainos ile birlikte bütün tanrıların atalarındandır

Rüzgar
-Ayrıca son derece kibirli ve kendi çocuklarını yiyecek kadar gaddardır da. diye ekledi

Biraz kafası karışan ortada dönen atışmaya dikkat etmeye çalışsada bir an için problemlerini unuttuğunu haturladı ve hala tartışmaya devam eden Diana ve Eolos a dönüp.

-Biran olsun tartışmayı bırakıp benim problemime odaklanırmısınız lütfen diye yakındı

Sessizliği rüzgar bozdu ve

-Hayırdır küçük dostum,ne konuda yardım etmemizi istersin? diye sordu

Çocuk
-Biran önce dünya seyehatine çıkmalıyım ancak bunu gerçekleştirecek teknemde,paramda yok! ve ne yapacağımı bilemiyorum dedi.

Diana
-Boşver ne yapacaksın dünya seyehatini,sen en iyisi karada kalıp zengin olmaya bak.hem böylelikle sana hizmet edecek hizmetçilerin,bir dediğini ikiletmeyecek uşakların olur dedi

Rüzgar araya girerek
-Allah aşkına biran olsun şu kibirini köşeye koy Diana! küçük dostumuz bir denizci ve ancak denizde mutlu olabileceğini düşünüyor.

Çocuk
-Rüzgar doğru söylüyor Diana, hem ben öyle hizmet edilmekten hoşlanmam.Beni çok sıkar öyle işler.Tek istediğim bir tekneye sahip olup dünyayı dolaşmak ama teknem yok dedi.

Konuşmalar uzarken hava aydınlanmaya başlamıştı

Diana
-Kusura bakmayın ama benim gitmem gerek.Bu arada hiç fena bir akşam değildi her ikinizede çok teşekkür ederim.Ve eolos lütfen diğer tanrılara senle zaman geçirdiğimi anlatma dedi.

Çocuk teşekkür edip gülegüle dedikten sonra Diana,Eolosun konuşmasını beklemeden geldiği kadar parlak ışığıyla odayı terk etti.


Rüzgargar Diananın arkkasından kısa bir müddet söylendikten sonra,
-Sen ne zamandır uyumuyorsun? diye çocuğa sordu.

Çocuk
-Günlerdir doğru dürüst uyumadım. Sanırım uykusuzluğumun nedeni kafamdaki bu sorular dedi.

Rüzgar
-Uyumalısın ama!dedi ve ekledi hem üstelik şimdi kendini bukadar yorarsan bu dünya seyehatine nasıl hazırlanacaksın? diye sordu,

Çocuk
-Rüzgar zaten bu seyehate çıkmak için gerekli tekne olmaması,uyuyamamın en önemli sebeplerinden lütfen dalga geçme benimle dedi.

Rüzgar
-Sen merak etme, ben o problemi çözmeye çalışıcam.Fakat senden tek isteğim kendine iyi bakman.Şimdi lütfen gönlünü ferah tut ve birazcık uyu dedi.

Çocuk
-Gerçekten bir tekne almama yardım edebilirmisin? diye sordu

Rüzgar
-Dostum ben rüzgarım.Bir denizci olarak bana inancı yokmu? diye sordu

Çocuk
-Tabiki var ama. demeye kalmadan

Rüzgar
-Tamam öyleyse hadi şimdi sen yat.Bende gidip neler yapabileceğimi düşüneyim dedi.

Çocuk
-Sen gerçekten benim için çok önemli bir dostsun rüzgar.Kendine iyi bak hoşçakal dedi

Rüzgar odadan hafif bir meltem eşliğinde çıktı ve çocuk günlerdir süren uykusuzluğuna inat yatağa başını koyup, gözlerini yavaşça kapayıp,yapacağı dünya seyehatini rüyasında da görmeyi umud etti.

Thursday 28 August 2008

Ertesi sabah

Eski dostu çalar saat bangır bangır öterken ve annesi kapasını çalıp işe geç kalacağını söylerken ne ara eve gelipde uyuduğunu anlamaya çalışıyordu çocuk.Alla allah diye mırıldandı.Sanki 5 dakika önce, Su yanından ağlayarak uzaklaşmıştı.

Kalkıp duşa girdi,traş oldu,annesinin hazırladığı kahvaltıyı alel acele yedikten sonra kocaman bir öpücükle veda edip kendini dışarı,azgın şehirin acımasız kollarına attı.Annesi onu yolcu ederken ne kadar da saf bir sevgiyle 'seni seviyorum' demişti.Oda annesini çok seviyordu şüphesis ancak bu dünyada tek sevdiği kadının annesi olmasıda bir yandan korkutuyordu onu.

Alel acele otobüs durağına giderken otobüsünün kalkmak üzere olduğunu farketti.Otobüsün peşinden bağırarak koşması işe yaramış olucakki otobüs biraz ilerde durdu ve şöför söylenerek çocuğu içeri aldı.Nefes nefese kalmıştı çocuk. İçerdeki kalabalığın bakışlarından birazcık rahatsız olduysada ayakta paslı demire tutunarak yolculuğuna başladı.

Bir zaman sonra göğsüne bir ağrı saplandı,nefes alması zorlaştı ve kalbi sanki hiç yavaşlamayacakmış gibi hızlı atmaya başladı.Sırtından soğuk terler boşlarıken önce dizlerinin üstüne sonrada yüz üstü yere düştü.Bütün vücudu titriyordu ve etrafdakilerin sesi sadece boğuk gel gitler halinde duyuluyordu.Bir şekilde sırt üstü döndüğünü ise titreyen topuklarının yere vurmasından farketti.Bütün puslu durumun arkasında büyük bir koşturmaca olduğunu ise gayet net anlıyordu ancak beyni karıncalanmaya başlamıştı,hiç bir yerini isteyerek kıpırdatamıyor aksine istemdışı olarak devamlı titriyordu.Etraftan garip düdük sesleri duyulurken, hiç tanımadığı adamların ona telkin etme çabaları olarak algıladığı konuşmalara cevap vermek istiyor ancak konuşamıyordu.Sonra gözleri önce hayatında gördüğü en parlak flaş patlamasına şahit oldu ardından ise karardı.

-Ne o akşam,feneri nerde söndürdün bakalım? hey sana diyorum,bak patron gelirse yine avaz avaz bağırıp durur.Alooo beyim?

kafasını masasından yavaşça kaldıran çocuk,yanı başında onu kaldırmaya çalışan serpile bakıp içinde olduğu durumu anlamaya çalışıyordu ki

serap

-Günaydın beyefendi,gece kimbilir nerelerde sürttünde burada bayıldın? diye sordu.

çocuk,hala neler olduğunu sorgularken,seraba dönüp

-Tamam serap kalktım,insan böyle mi kaldırılır allah aşkına diye serzenişte bulundu.

serap

-Afedersiniz küçük bey,aslında kahvaltı tepsinizi yatağınıza getirip yanağınıza ufak bir öpücük konduracaktım fakat,OFİS DE OLDUĞUMUZU HATIRLADIM!! ohh ne ala biz işinizi kurtaralım siz birde azar çekin bize,neyse al şu çayıda ayıl! diyerek çocuğa ziftten biraz daha açık olan çayı uzattı.

Çocuk

-Kusura bakma serap sanırım kötü bir rüyadan kalktım,ama çok gerçekçiydi.neyse saat kaç? yapılacak bir sürü iş vardı diye sordu.

Serap

-Neyse önemli değil.Saat 10 oldu sabah teslim etmen gereken evrakları cem götürdü,artık gelince kendisine teşekkür edersin.Ben işime dönüyorum diyerek, masasına döndü

Masa da duran bilgisayarına anlamsızca bakarken hala gördüğü rüyanın şokundaydı.Nasıl olurda bir rüya bu kadar derinden etkilerdi onu.Üstelik ölüm korkusu onun için nerdeyse korkuların en zayıfıydı.

Bütün gün ordan oraya işleri yapmak için koşturmacayla geçti.Artık çok sıradan bir hale gelmiş bu işleri bitirince eve gitmeden önce deniz kenarında bir çay içmek için herzaman ki çay bahçesine gitti.Artık garsonlar onu tanıyorlardı taburesine oturduğunda elinde askı yla garson geldi ve

-buyur abi, az demli çayın dedi.

Çocuk teşekkür ettikten sonra çaya şekerleri attı ve erimesini beklmeden karıştırmaya başladı.Bayılıyordu denize karşı karıştırdığı çay bardağından çıkan sese.Aslında birçok kişiye komik gelebilirdi ama bazen sırf bu sesi duymak için bir iki çay fazladan içiyordu.Bir süre denizi seyrettikten sonra gözü arkasındaki caddenin karşı kaldırımında, yerde bir kartonun üstüne uzanmış adama takıldı.Aslında bu berbat şehirde herzaman gördüğü bir manzaraydı böyle evsizlerin yerde yatması.Ama çocuğa değişik gelen adamın elindeki kalın kitabı dikkatle okumasıydı.Çayının son yudumunu hızla içti ve garsonu çağırdı çocuk.

Çocuk garsona dönerek,

-Bana az demli bir çay lütfen,birde şu karşıda yatan adam kim allah aşkına?

Garson

-Aslında biz de tam tanımıyoruz ancak aylardır buralarda kalıyor,evsizmiş,gündüzleri sağda solda çöp topluyor,akşamları ise rüzgardan korunan bir yere karton serip kitabını okuyor.Biraz acayip bir adam.Diyip çayı getirmeye gitti

Çocuk merakına yenilip adamın yanına gitmeyi ve ona bir çay ısmarlamaya karar verdi.Karşı kaldırıma geçerek yerde oturan adamın yanına yaklaştı ve

-Merhabalar,çay bahçesinde çay içiyordum ve sizi görüp tanışmak istedim acaba size bir çay ısmarlayabilirmiyim? diye sordu.

Adam çocuğu aşağıdan yukarı süzdü ve eski gözlüklerinin üstünden bakarak

-Ne istiyosun? diye sordu.sesinde yılların yorgunluğu ve yılgınlığı vardı.

Çocuk

-Aslında hiçbirşey istemiyorum sadece sizinle tanışmak,beraber sıcak bir çay içmek ve konuşmak istiyorum dedi.

Adam

-Ne yani bugün kimsesizleri sevindirme günümü? bırak allah aşkın çocuk.kişisel tatmin elde etmek için git başka bir evsiz bul! benim yapacak daha önemli işlerim var!

Çocuk

Lütfen rica ederim.sadece bir bardak çay içicez.hem gelmezseniz sabaha kadar başınızda gelmenizi beklerim dedi.

Aslında normalde bukadar ısrarcı olmayan çocuk,üstelik ipsiz sapsız bir adama nasıl olupda bukadar ısrar ettiğine anlam verememişti fakat adam ayağa kalktı ve beraber çay bahçesine yürümeye başladılar.

Adam

-gece gece başıma bela oldun çocuk! sen gelmeseydin ne güzel kitabımı okuyacaktım. dedi

Hafifçe tebessüm eden çocuk adama dönerek

-buyrun buraya oturun.diyerek yer gösterdi ve garsona da çay söyledi.

İlk yarım saat birbirlerini tanıtmakla geçti,adam gerçekten çok kültürlü biri gibi gelmişti çocuğa.Tam konuşmanın ortasında bir an çocuk denize daldı.

Adam

-Hayırdır çocuk? daldın gittin? diye sordu

Çocuk

-Hiiç sadece öylesine diye cevap verdi.

Adam

-Hayır çocuk bu öylesine bir dalış değildi.Ben bu bakışı biliyorum.denize öyle bakan sadece bir deniz aşığı olabilir.Sen bence sadece sabah işe gidip akşam işten eve dönen bazende deniz kenarında çay içen biri değilsin.Farkında olmayabilirsin ama bence senin kanında deniz suyu var.

Çocuk hafif gülerek birazda etkilenerek

-Aslında ben bir yelkenciyim,ve dediğiniz gibi bir deniz aşığıyım birgün tekneme atlayıp tekbaşıma dünyayı dolaşacam.dedi

Adam,

-Ben anlamıştım senin denizci olduğunu. hatta şimdi daha iyi anlıyorum neden burda çay içme teklifini kabul ettiğimi.Biliyormusun ben normalde çok az kişiyle çok az konu konuşurum, fakat senle nerdeyse son 2 aylık konuşmam kadar konuştum.Demek sende denizcisin heee VAY VAY VAYYYYYY.dedi

ve arkasındaki garsona biten bardakları gösterip.Bize 2 çay daha getir muhabbet koyulaştı dedi.

Çocuk kendisine şüpheyle bakan garsona kafasıyla herşey yolunda diye işaret ettikten sonra adamın ilk defa capcanlı bakan gözlerinin içine bakıp.

-Nedemek sende mi denizcisin? asıl sizde mi denizcisiniz?

Adam neşeli ve heyecanlı bir şekilde,

-Evet! tabiki bende denizciyim,üstelik senin isteğini nerdeyse tamamlamış dünyayının nerdeyse bütün denizlerini görmüş bir denizciyim.Yıllarca ticaret gemilerinde gemicilik yaptım birçok deniz birçok ülke gördüm.Fakat tabiki senin istediğin gibi istediğim yere gidemedim, tek başıma değildim ve yelkende kullanmadım.Fakat inan bana, o bile harikaydı.hayatımın en güzel günleriydi!

bu arada çaylar gelmişti.Adamda çocukda şekerlerini atıp karıştırmaya başladılar.sonra ikisi birden bir an durup,birbirlerine bakarak güldüler ve devam ettiler

Çocuk heyecanla

-bana gördüğün yerleri anlatırmısın.bende orda olmayı hissetmek istiyorum dedi.

Adam uzun uzun anlatmaya başladı.Avrupa şehirleri,amerika,galapagos adaları ve fiji adaları.Ama çocuk en çok okyanusu öğrenmek istiyordu.Adam bir saatten fazla anlatmıştı nerdeyse.Çocuk birden adama

-Peki ama okyanuslar nasıl dedi? okyanusları anlat bana,o yüce vahşi sonsuz denizleri anlat lütfen dedi!

Adam biraz şaşırmış bir şekilde

-Ne yani sen dünyayı gezmek istiyorsun ve okyanusu mu merak ediyorsun? diye sordu ve devam etti sen gerçekten tam bir deniz aşığısın çocuk!

Çocuk

-Sanırım öyleyim dedi hafif mahçup bir şekilde ve devam etti ama gerçekten en çok okyanusu merak ediyorum.

Adam önce çayından bir yudum aldı ve çocuktan bir sigara daha isteyip yaktı.

-Okyanus hem korkutucu,hemde güven verici bir yer çocuk.Çokta enteresan biryer düşüne biliyormusun uçan balıklar var,dalgalar çok büyük ama okadar büyük ki sen dalga olarak bile hissetmiyorsun.Genelde durağan ama bazen öyle bir patlıyor ki şerrinden kurtulmak çok güç.Ama en güzel yanı geceleyin karanlıkda güverteye sırtüstü uzanıp yıldızlarla dolu gökyüzünü izlerken rüzgarı dinlemek şüphesiz.

muhabbet böyle uzayıp gitmişti ve gelen garson artık kapattıklarını söylemişti.
Adamla beraber çaybahçesinden ayrılan çocuk yolun karşısına geçti ve adamın o gecelik evine geldi.

Çocuk adama dönüp

-Benimle kal demek isterdim ama malum annemle kalıyorum dedi.

Adamsa,

-önemli değil çocuk ben zaten alışığım buralarda kalmaya üstelik denize de yakın oluyorum bu sayede dedi.

Çocuk adama veda etti,arkasını dönüp yürürken adam

-Çocuk(!) diye bağırdı ve devam etti.Bu şehir senin, benim gibileri yutar bizim yerimiz deniz! benden geçti artık, fakat sen bunu yapabilirsin! ne olursa olsun vazgeçme! o çok istediğin dünya seyehatine çık!

Çocuk adamın dediklerini dinledikten sonra arkasına döndü yürümeye başladı ve bir sigara yakıp derin derin içine çekti.Evine geldiğinde saat çoktan çalar saatin yıllardır çaldığı saate geliyordu.Yatağına yatıp başını kaldırıp pencereden görebildiğince yıldızlara bakarken adamın sözleri kulaklarındaydı "Okyanusun en güzel yanı geceleyin karanlıkda güverteye sırtüstü uzanıp yıldızlarla dolu gökyüzünü izlerken rüzgarı dinlemekdir şüphesiz"

Rüzgar! sen hep yanımda kalıcaksın sözleri dudaklarından dökülürken uykuya dalmak üzere gözlerini kapadı...

Friday 9 May 2008

Afromaid ve Su arasında

Sabahın erken saatlerinde yataktan kalkmıştı çocuk.Artık yaşadığı hiç bir şeyden şüphe duymuyordu ve rüzgarın,diana'nın,afromaid in gerçek olduğuna adı gibi emin di.Afromaid! ne kadar da güzel bir kızdı,nekadar candan,nekadar içten ve o kadar sevecen bir kızdı ki sanki en kötü olayları bile gözlerindeki ışıltıyla yok edebilirdi.O kızıl saçları sanki alev alev yanan bir meşale yeşil gözleri ise toprak ananın derinliğinde çıkarılmayı ve parlamayı bekleyen zümrütler gibiydi.Demek yıllarca beni bekleyen ve sadece benim için atan bir kalp varmış diye düşündü çocuk.Sonra akşamdan kalma baş ağrısına nisbet yaparcasına yine sigarasına sarıldı.Odasından sigarası elinde çıkıp mutfakta çay demlerken hala dün geceyi düşünüyordu,O sırada annesinin günaydın yavrum sesiyle irkildi.

-Günaydın anne

annesi

-Pardon ne dedin anlamadım

-Günaydın dedim anne.Nasıl gece iyi uyudunmu?

annesi dehşetle

-Aman tanrım sen nasıl böyle sesler çıkarabiliyorsun,neler diyorsun diye sordu.

Çocuk dikkat ettiğinde hala afromaidin ona hatırlattığı lisanla konuştuğunu fark etti ve genzini temizleyerek.

-Kusura bakma düngece biraz içmişim ondan sesim böyle çıkmıştır diye toplamaya çalıştı

fakat
-Hayır ben bu lisanı biliyorum,bu o balıkların çıkardıkları sesler.Rahmetli babanla deniz kazasında bizim etrafımızda dolaşan balıklarda bu sesleri çıkarıyordu dedi dehşetle.

demek doğruymuş dedi çocuk kısık bir sesle

Annesi ne dedin diye sordu

-Yok bişey anne,saçmalama ne balık sesi.Bunca yıldır denizdeyim hiç balıkların konuştuklarını duymadım.Bence sen daha uyanamadın.Hadi kendine bir kahve yap

dedi ve annesinin daha fazla konuşmasına müsade etmeyerek banyo ya yıkanmaya gitti.

aslında genelde duş yapar ve çıkardı ama bu sabah küveti doldurmak ve içinde yıkanmak geçmişti içinden.Buz gibi su dolu küvetin içinde suyun soğukluğundan dolayı fazla köpürmeyen şampuan eşliğinde uzanmış ve düşünmeye devam etmişti yaşadıklarını.Tabiki annesinin sabahki dehşet dolu gözleride etkilemişti çocuğu.Afromaid haklıymış ben daha doğmadan bu lisanı öğrenmişim meğer dedi tıslayarak.Bir müddet geçmişti ki kapının hızlı hızlı çalınmasıyla kendine geldi.Bir anda başını nekadardır gömüldüğünü bilmediği sudan çıkardı ve önce derin bir nefes aldı daha sonrada genzine kaçan yakıcı şampuandan dolayı 1-2 kez öksürdü.Annesi oğlum ikibuçuk saattir ne yıkanmasıymış bu banyodan çık artık diye bağırıyordu.Aman tanrım nerdiyse ölücekmişim! nasıl olduda farketmedim uyuyup suya girdiğimi.Fakat nasıl? diye düşünürken annesi hala bağırıyordu dışardan.

Tamam anne çıkıyorum diye seslendi ve küvetin tapasını çekip duşu açtı.Üzerindeki sabunlu suyu atıp başını yıkadıktan sonra banyodan çıktı ve bornozuyla mutfağa çayını almaya gitti fakat imkansız çayı soğukdu ve saat gerçektende nerdeyse öğlen olmuştu.Ben gerçekten 2 saatten fazladır banyodamıydım diye hayretle düşünürken yeni çay yaptı kendine.Annesi benim çok işim var tatlım hadi sana kolay gelsin diyip evden çıktı ve çocuk evin soğuk salonunda elinde çay kupası son bir kaç gündür olağanlaşmış olağanüstü olayları sorgulamaya başladı.Aslında diğer insanların yaşayamadığı bu ayrıcalık onu mutlu ediyordu,bunu başkasına anlatsa büyük bir ihtimalle akıl hastahanesine yada en azında bir psikoloğa gitmesi için ısrar ederdi insanlar.İNSANLAR! bizler aslında ne kadar kötü yaratıklarız diye düşündü.Beni nerdeyse hiç tanımayan afromaid sırf senin için bu lanet deinize yıllarca dayandım ve okyanusa gitmedim nolur beni red etme derken nekadarda içten söylüyordu.Oysaki benim sevdiğim kız bırak benim için lanet bir yere dayanmayı,ufacık bir fedakarlık bile yapmaktan kaçındı.Yada Su'nun erkek arkadaşı, kızcağız onu deli gibi sevmişken neler yaşatmış! neden bukadar kötü ve bencil yaratıklarız acaba? neden hayatta sadece kendi yarattığımız ve adına 'para' dediğimiz kağıt parçası için çırpınıyoruz acaba? yaptığımız,uğruna öldüğümüz,sevdiklerimizi kaybettiğimiz ırkdaşlarımıza türlü acılar yaşattığımız savaşları bile sadece para için çıkarıyoruz.Yada daha çok para kazanma açgözlülüğü ile bizi yaratan doğayı biz öldürüyoruz.Hayatta türlü paradokslar var aslında.Mesela serinlemek için kullandığımız ve günümüzde nerdeyse her evde her işyerinde olan klimalar,küresel ısınmaya sebep oluyor ve biz daha çok kavruluyoruz!Yada 19yy yılın başlarında aspirin'i icat edip dünyanın en büyük ilacını insanlığa armağan eden Felix Hoffman daha sonra yaptığı icad ettiği heroin adlı madde yüzünden milyonlarca insanın ölmesine sebep oluyor.Acaba bu dünya nereye gidiyor dahası sanki bu dünyanın şöförü değişti ve daha hızlı gidiyor! Tam bu düşüncelerle boğuşurken telefon çaldı.

-Efendim?

-merhaba nasılsın?

-İyiyim su sen nasılsın?

-Bende iyiyim,Şey çok canım sıkıldı biryerlere gidip oturalım mı?

-Tabiki,memnun olurum nereye gitmek istersin?

-Şöyle boğaz kenarında hem çay içeceğimiz hemde bir tost yiyebileceğimiz bir yer düşünmüştüm ben,malum seni denizden ayırmak olmaz!

-Ozaman şu hep gittiğim çay bahçesine gidelim hem uzun uzun dertleşirizde.

-Tamam ozaman anlaştık ben yarım saat sonra ordayım

-Tamam güzel kız bende yarım saate kadar gelirim yanına.

telefonu kapattıktan sonra çayının kalan son yudumunu içti ve giyinmek için odasına gitti çocuk.

Otobüstek indikten sonra kısa bir yürüyüşle sözleştikleri çay bahçesine gelmişti.Daha Su nun gelmediğini anlayınca deniz kenarında tahta bir masaya oturrup garsonun alel acele eline tutuşturduğu caya şeker atıp karıştırırırken bir yandanda sigarasını yaktı.Denize dalıp gitmişken Sunun sesiyle kendine geldi.

-Erken gelmişsin inşallah çok bekletmemişimdir.

-Yok güzelim aslında bende yeni gelmiştim dedi çocuk.

-Eee bensiz başlamışsın dedi Su, çayı göstererek.

-Aman işte garsonun zevzekliği sanki sadece oturup birşey içmeyecekmişiz gibi elime çayı tutuşturu verdi.

-Olsun hayatım,sen zaten çayını bitirmişsin yenilerini söyleyelim derken

Garson 2 bardak çayı önlerine koyup gitti.
İkiside birbirine bakıp gülerek keşke başka birşey isteseydik dediler.

Konuşma uzayıp giderken ve çaybahçesinin garsonları sayesinde adisyona çarpı üstüne çarpı eklenirken çocuk Su'nun devamlı kendisine hayatım canım bitanem gibi sözler söylediğine dikkat etti ve bir an Su nun gözlerine bakarak

-Su sana birşey sorucam neden bana devamlı Hayatım,Canım,Bitanem gibi kelimeler söylüyosun?

Su cevap vermeden derin derin çocuğun gözlerine baktı
Çocuk tekrarladı,

-sana sordum Su neden böyle kelimeler kullanıyorsun bana karşı?

Su biraz çekingen,ürkek ve kısık bir sesle

-Seni seviyorum çünkü diyerek çocuğa sarıldı.

O sırada denizde bir dalgalanma oldu ve çaybahçesinin önüdeki sandal içinde balık tutanlarla beraber devrildi.Çocuk afromaid diye denize bakarken,büyük bir kütlenin denizi çok hızlı bir şekilde yarmasıyla oluşan dalgayı fark etti.

Etrafdaki insanlar köpek balığı çıkın sudan diye bağırırken O bunun köpekbalığı değil Suyla çocuğu gizlice seyreden afromaidin kıskançlık öfkesi olduğunu biliyordu.

Sunun nooldu diye sarmasıyla kendine gelen çocuk,
-Birşey olmadı Su,ancak sana söylemem gereken önemli birşey var ve lütfen beni iyice dinle dedi

su başını tamam der gibi sallarken çocuk devam etti.

-Bak Su,sen benim için çok önemlisin,dahası çok değerli bir arkadaşsın ancak ben şuanda hayatımda bir aşk istemiyorum.Bu senle alakalı birşey değil,ben hiçbir kızla ilişki yaşamak istemiyorum.O yüzden lütfen beni bir çok iyi bir arkadaşın hatta dostun olarak kabul et ve başka bir ilişki düşünme lütfen.

Su'nun gözlerinden 1-2 damla yaş düşerken ağzından

-Neden istediğim hiçbirşey olmuyor bu hayatta
sözleri döküldü.

Çocuk

-Bak Su,inan bana benimde istediğim birçok şey olmuyor.Fakat bu doğru şeyleri istediğimiz anlamına gelmiyor.emin ol sen benden bambaşka bir erkeği beni sevdiğinden çok fazla seveceksin.şu an da belkide bu sana saçmalık gibi geliyor ancak ben buna eminim.

Su ayağa kalktı ve hıçkırarak

-lütfen sus artık,ben sana hayatımı vermeyi teklif ediyorum ama sen,sen; sen beni hiçe sayıyorsun.Lütfen görüşmeyelim bundan sonra LÜTFEN!

dedi

Arkasına bile bakmadan,koşar adımlarla masadan uzaklaşan Su'nun arkasından bakan çocuk umarım birgün anlarsın ve beni affedersin diye mırıldandı.

Su gittikten sonra yanlız kalan çocuk gecenin geç saatlerine kadar deniz kenarında afromaid'i aradı.O sahil senin bu sahil benim gezip durdu hatta bazen afromaid diye bağırarak sesini duyuamaya çalıştı ancak afromaid gelmedi.Saat hareketli metropol için bile yeterince geç olmuşken ve sokaklar iyice tenhalaşmışken dallar kıpırdanmaya başladı.

Çocuk arkasına dönüp
-Hoşgeldin rüzgar dedi.

Rüzgar şaşkın bir sestonuyla

-Hoş bulduk ancak sen benim geldiğimi nasıl anladın diye sordu.

-Sabahtan beri benleydin zaten fakat ancak şimdi benle konuşmaya karar verdin.İnanmıycaksın ama artık seni görebiliyorum.Eskiden seni sadece duyabiliyordum ama şu an senin heybetli gövdeni bilge bakışlarını hatta yüzündeki kırışıklıkları bile görebiliyorum dedi.

Rüzgar heyecanlı bir tonla,

-Evet artık bana inanıyorsun,benim gerçek olduğumu biliyorsun o yüzden beni görebiliyorsun.binlerce yıldır ilk kez bir ademoğlu bir tanrıyı görebiliyor.Bak çocuk bu beni okadar çok mutlu ettiki sana anlatamam.Peki madem beni görüyordun saatlerdir neden bana seslenmedin?

-Zaten burdasın ve konuşmak istesen benimle konuşursun diye düşündüm.Hem gözümü denizden ayıramam afromaid bugün bana çok kızdı onu görüp konuşmam lazım.

-Sen ne diyorsun küçük dostum.Afromaid için gözünü denizden ayıramaz mı sın?
Sana söylemiştim birçok deniz kızını bekleyen insan onları görmek için öldü.Lütfen bunu yapma,

-Saçmalama rüzgar kimse deniz kızı görücem diye denize bakarak ölmez

Rüzgar sert bir tonla

-sen nasıl bana saçmalama dersin? ben senin bugünü kadar aldığın nefes sayısı kadar yıldır dünya üzerindeyim ve neler gördüm buna hiç mi saygı duymuyosun?

Çocuk çekingen bir dille,

-iyi de kim bir deniz kızının peşinden hayatını kaybeder ki diye sordu?

-Baban! dedi rüzgar...

-Nasıl yani? şimdi iyice çizmeyi aştın rüzgar benim babam ben küçükken gittiği ülkedeki iç savaşda esir alınıp şehit olmuştur.Bana dahası babama saygısızlık ediyorsun dikkatli konuş diye çıkıştı.

Rüzgar

-Kusura bakma küçük dostum ama sana önceki konuşmamızda bilmediğin çok şey var derken bunu kast etmiştim.Senin baban annenle yaşadığı deniz kazasında sizi kurtaran deniz kızlarının birine aşık oldu.İlk başlarda sadece onu görmek istiyordu fakat daha sonra onun bu arzusu tutkuya hatta saplantıya dönüştü.Dünyanın bütün denizlerinde o deniz kızını aradı oysaki deniz kızları çağırıldıklarında gelmezler sadece gerçekten yardıma ihtiyacın varsa yada onların sana ihtiyacı varsa gelirler.Ve baban bunu bilemedi.

Çocuk yıllardır biriktirdiği göz yaşlarını akıtırken.

-Neden diye sordu
-Neden yardım etmedin öyleyse,neden benden bunu sakladınız ve nedenşimdi karşıma çıktın ve bunları bana anlatıyorsun?

Rüzgar konuşmak istedi ama çocuk devam etti

-Lütfen,lütfen beni yanlız bırak,bunca yıldır bildiğim bütün doğruları birer birer yıkıyorsun ama bu bana çok fazla geliyor.Beni birazcık olsun düşünüyorsan biraz yanlız bırak beni...

Rüzgar hüzünlü bir meltem eşliğinde çocuğun yanından ayrılırken çocuk evinin yolunu çoktan tutmuş gerçeği öğrenmenin çaresiz hüznünü yaşıyordu.

Friday 12 October 2007

afromaid ve yeniden rüzgar

Deniz kenarında gecenin son durağa yaklaştığı vakitlerde,soğuktan elleri hissizleşmiş bir şekilde sigarasının dumanını içine çekiyordu çocuk.Yanlızım dedi kararmış denize bakıp.Yanlızım ve yine burda denizin karşısındayım.Kız onu terk etmişti,su ise başlamadan bitmişti.Aslında yanlız olmya alıştım diye düşündü,hatta belkide suyla işlerin yürümemesi sadece bu yanlızlık bağımlılığı yüzündendi.Enteresan olan ve daha da önemlisi cansıkıcı olan artık yanlız olamayacağınıda biliyordu.Rüzgar ve Diana herzaman onu izleyip yaptığını biliyorlardı.Rüzgar! o yüce dostla uzun zamandır konuşamadık,onu kovarak ona çok haksızlık ettim diye düşündü.Ama tamda haksız sayılmazdı,korkmuştu çünkü çocuk.Küçüklüğünden beri ona o kadar farklı şeyler öğretilmiştiki,bir anda bütün bu öğretilere,düzene aykırı şeyler yaşaması onu çok korkutmuştu.Rüzgar yada Diana kendilerine tanrı diyerek onun bütün inancını ezmişlerdi.Peki ama ya doğruysa? ya dedikleri gibi mitolojik dönemde olduğu gibi Eolos yada Diana gerçek birer tanrıysa noolucak diye düşündü çocuk!

Bir yerde duyduğu uzakdoğu atasözü aklına geldi. 'Düngece rüyamda kendimi kelebek olarak gördüm,uyandığımda düşündüm;acaba ben gerçekten rüyamda kendimi kelebek olarak mı gördüm,yoksa rüyasında kendini insan olarak gören bir kelebek miyim' Gerçeklik buysa ve ben rüzgarı rüya olarak görüyorsam bu gerçekten güzel bir rüya,ancak eğer bunun tam tersiyse ve biz gerçek değilsek bu bir kabus!

O sıcacık gülüş hala gözlerimin önünde diye düşündü.Fakat gülüşün yanında bana bu kadar acı çektirmek zorundamıydı sanki? bu kadar yoğun yaşarken birbirimizi,yanlız kalmamız şartmıydı sanki.Hala onsuzluğu üstümden atamadım fakat bu travma su'ya böyle davranmama sebep olmadı.Ben sadece korktum sanırım yada doğru insan olarak düşünmedim Su'yu diye içinden geçirdi.

Aşk çok acayip bir duygu aslında,İnsan kenini aşık oldum zannediyor ama bunun bir yanılgı,koskocaman bir yalan olduğunu çok acı farkediyor.Yada daha da acısı bunun doğru olduğunu ancak maalesef sürdürülemeyeceğini en derin yerinde hissediyor.Su birinci seçenekteki yalan aşkdı.Aslında aşk bile sayılmazdı sadece hoşlanmaydı.Üstelik kendide bunun farkındaydı.

Gecenin enteresan tarafları var aslında diye düşündü çocuk.Gündüzleyin herşey çok açık geliyor göze,sanki herşey ortada.Ancak gece çöktüğü zaman ufacık ışık kırılmaları yada yansımalar,hatta karanlığın kendisi bile sanki çok farklı şeyler gizliyor içinde.’Bu şehrin gecesi mi güzel yoksa gündüzümü?’ diye bir replik anımsıyorum bir filimden.Uzun zamandır hapisde olan ve özgürlüğüne kavuşan bir adam çıktığı gece soruyordu bu soruyu.Cevap çok açık olarak arkadaşı tarafından veriliyordu.’Valla gecesimi güzel yoksa gündüzümü bilmem ama bu şehrin en güzel yerini biliyorum.O da bizim mahalle…’

Evet insan herzaman bildiği,tanıdığı ve alışkın olduğu yeri evi olarak görür.Heleki buy ere kendini ait hissediyorsa,gerçekten orası dünyanın en güzel yeridir.Peki ben nereye aidim die sordu çocuk içinden.Biraz düşündü cevap vermek için,taaki başını biraz önüne kaldırıp,karanlıkta yatan sessiz vatanını görünceye dek.Evet ben denize aitim ve benim için en güzel yer deniz diye içinden geçirdi.Bir çok insan yerleşik düzene geçmeyi,evi arabası ve iyi bir işi olmasını ister,Yıllık iznini yazlık evinde değerlendirip akşam işten gelince güzelim salonunda akşam yemeyi yemeyi ve ayaklarını uzatıp televizyon seyretmeyi ister.Ancak ben sadece gece gündüz teknemle denizde olmayı istiyorum, tatilimde işimde deniz olsun,hiç görmediğim denizlere,yakalanmadığım fırtınalara tutulmak ve onları atlatmak istiyorum dedi çocuk.Yemeyimi denizden çıkarmak,banyomu denizde yapmak güneşi denizde doğurmak ve geceye denizde merhaba demek istiyorum diye bağırdı şuhursuzca.Sonrada birasından bir yudum aldı ve yepyeni bir sigara yakıp devam etti; babam,dedem,dedemin babası hep bu topraklarda yaşadı ve hepside ölürken pişmanlık içinde öldü.Nedense öldüklerine üzülüyorlardı.Ben şimdi anladım neden üzüldüklerini,çünkü daha yaşayamadıkları tadları farketmişlerdi.İsteklerini,arzularını,hayallerini vehatta belkide amaçlarını gerçekleştirememişlerdi.Oysa ben bunu gerçekleştirerek ölmek istiyorum.Ayağa kalkarak gecenin içine doğru tekrar haykırdı.’Kaç tane tanrı beni dinliyor bilmiyorum,Hepiniz şahidim olsun,bu denizleri arşın arşın gezicem.ve zamanı geldiğimde son nefesimi yine bu denizlerde vericem’

Geri banka oturup,sigarasını yakarken tiz bir ses duydu. Anlamadığı fakat yabancıda olmadığı bir lisandaydı bu ses.Sağına soluna bakındı ancak kimse yoktu.Yukarı baktı acaba rüzgar yada Diana ona yukardanmı sesleniyor diye,fakat oralarda da bişey belli olmuyordu.En sonunda karanlığa dönerek

-Orda birimi var? dedi
-Tanımadığı anlamadığı bir ses o yabancı dilde ona birşeyler söylüyor gibiydi.
-Sen kimsin? Dediklerini anlamıyorum dedi.
-Çok derinden gelen ses,bu lisanı bu kadar çabuk unutmuş olamazsın demişti.
-çocuk hangi lisanı? Dedi
-O yabancı bayan sesi biraz daha belirgin bir şekilde derinlik lisanı nı dedi.
-Ne derinliği,Sen kimsin,nerdesin demiştiki,

Suda bir dalgalanma oldu ve o güne kadar gördüğü en güzel yaratığın denizde olduğunu fark etti çocuk.Fakat bu,bu bir deniz kızıydı.Kızıl ve koyu yeşil saçlarıyla yemyeşil gözleriyle ona bakıyordu.

-Çocuk korkuyla sıçradı ve olamaz,deniz kızı gerçekmiymiş diye hayretle sordu.

Deniz kızı çocuğa bakarak

-Hemde tamamen gerçek canım,üstelik bizim gerçek olduğumuz ve dilimiz bile sen annenin karnındayken sana öğetilmişti fakat sen çok çabuk unutmuşsun dedi.

-Fakat benim annemi siz nerden biliyorsunuz.Sizin gerçek olduğunuzu kimse bilmezken zavallı annem nerden bilsin diye sordu çocuk.

-Annen sana hamileyken,babanla beraber bir gemi gezisine çıkmışlardı ve gördükleri en güzel gemide mutlu bir 2.balayı planlamışlardı.

Çocuk araya girerek evet o balayında seyehat ettikleri gemi kaza yapmış.Ve kurtulan 2 elin parmakları kadar olan kaza zede den 2 si babam ve annem miş dedi.

-Evet aşkım,işte o kazada anneni yaşatan,denizkızlarıydı ve send aha annenin karnındayken bizlerin var olduğunu ve lisanımızı sana öğretmişlerdi.Mesela şu an bizim dilimizde konuşuyorsun…

Çocuk dikkat ettiğinde hakikaten kendininde tiz çığlıklar atarak ve tıslayarak bişeyler söylediğini fark etti.

Tanrım sen yardım et bana.Önce uzaklardan gelen tanrılar şimdi de deniz kızı.Ya ben gerçekten sapıtıyorum yada hayatım ender görülecek bir şekilde extreme uçlara gidiyor.

-Tanrılardan bahsetmişken,rüzgara yaptıkların beni gerçekten çok üzdü.Aslında onuda üzmüş ki dünyanın 4 bir tarafına üzüntüsünü kustu.

-Nasıl yani?

-Allahım siz nasıl denizcisiniz? Farkında değilmisin batıda 7-8 bofor hava olurken doğuda yaprak kıpırdamıyor.Güneyde tayfun kıyamet kopuyorken ,siz burda uçurtma uçuramıyorsunuz.Bu hep rüzgarın öfkesinden,hüznünden oluyor.

-Aman allahım.Bütün bunların suçlusu ben miyim yani?

-Maalesef senin yaptığından dolayı bu tepkiyi veriyor rüzgar.

-İyi ama sen rüzgarı nerden tanıyorsun?

-Rüzgar benim en sevdiğim tanrılarımdan dır.Poseidon ve annemle beraber yani.

-Ne yani senin annen de mi tanrı?

-Tabiki tanrı.Deniz kızları tanrının çocuklarıdır.Üstelik övünmek gibi olması ama ben en genç ve en güzel deniz kızıyım aşkım.

-Bana neden aşkım diyorsun sen?

-Hayatım sen herşeyi unutmuşsun! Deniz kızları anneni kurtardığında ben de annemin karnındaydım.Senle uzun uzun konuşmuştuk.Hatta daha doğmadan aşık olmuştuk birbirimize. Fakat ben deniz kızı kanunları gereği 21 ime basmadan ademoğullarına görünemediğim için ancak şimdi karşına çıkabiliyorum.

-İyide ben 24 yaşındayım,sen le aynı zaman da annelerimizin karnındaysak sen nasıl 21 ine yeni basmış oluyorsun diye sordu çocuk.

-Çok basit aşkım,biz deniz kızları 3 yıl da doğarız.Sen dünyaya geldikte 2 buçuk yıla yakın zamandan sonar ben doğdum.O yüzden ben 21 yaşımdayım.

-Bu arada sana daha adımı bile söylemedim benim adım afromaid.Afrodit kadar güzel bir deniz kızı olduğum için annem bu adı vermiş.Ama afrodit bu isimden biraz şikayetçi.Aslında güzelliğimi de biraz kıskandığı söylenir.

-Çocuk,afromaid e dönerek gerçektende çok güzelsin.Ama lütfen bana aşkım deme.Ben kimseyi sevmiyorum çünki dedi.

-Afromaid çocuğa hüzünlü bir şekilde bakarak.21 yıldır sırf senin için kalbim atıyor bitanem.Sırf senin için bu lanet denizden okyanısa göçmedim.Lütfen bana bir şans ver.En azından beraber zaman geçirelim dedi.

-Çocuk,afromaid e eğilerek.sen gerçekten çok ama çok güzel bir kızsın ve seninle zaman geçirmek herzaman mutlu eder beni.Ancak lütfen başka bir ilişki aklına gelmesin.Şu an kimseyi hayatımda istemiyorum.dedi.

-Afromaid eğilmiş olan çocuğa doğru sıçrayarak dudaklarına ufak bir öpücük kondurdu ve.Gündüz olmak üzere hayatım ve benim çoktan dönme vaktim geldi.Lütfen rüzgarla tekrar konuş ve onu sakinleşmesi için ikna et.O senden hep dostum olarak bahsediyor.en azından bunun yanlış olmadığını ona anlat dedi.ve denizen derinliklerine dalıp hızla uzaklaştı.

Çocuk şaşkın bir şelilde bir sigara daha yaktı ve yaşadıklarının bir hayal olduğunu düşündü.Evet çok alkol ve sigara bana bunları yaşattı ancak nasıl olduda bu kadar gerçekçiydi bu rüya diye düşündü.Denize doğru derin derin düşünürken dudaklarından
‘rüzgar’ kelimesi döküldü.Ve hiç düşünmeden o koskoca ksavetli şehire doğru ‘RÜZGAR’ diye seslendi.Cevap gelmeyince tekrar etti ‘RÜZGAAARRRR,LÜTFEN GEL SENİ KIRDIĞIM İÇİN ÖZÜR DİLERİM’ arkada 1-2 tane it havlıyordu fakat başka bir kıpırdanma olmadı.Tam karamsarlığa düşmüştü ki ensesinde hafif bir meltem belirdi.
Daha sonar bu meltem,yere düşen yaprakları anaforuyla kaldırdı ve bir erkek süliyeti oldu.

-Geldim küçük dostum.Ne oldu artık benle konuşmak istiyormusun?

-Rüzgar lütfen affet beni,o kşam çok korkmuştum ve sağlıklı düşünemeyecek durumdaydım.Oyüzden istemediğim kelimeler söyledim sana.Yoksa senden ayrılmak benim en son isteyeceğim bir şey.

-Üzülme küçük dostum.Önemli değil.Ben yıllardır alıştım ademoğullarının bana böyle davranmasına.Sen farklısın gibi gelmiştin sadece.

-Lütfen böyle konuşma rüzgar.İnan bana senden başka derlerimi analatabileceğim kimse yok.Lütfen dostluğumuzu bitirme rüzgar.yalvarırım bunu bana yapma.

-DOSTLUĞUMUZ MU? Sen benle dostmusun ki? Diye sordu rüzgar

Çocuk,

-Evet yüve dostum,tüm kalbimle senin dostunum.ve bütün benliğimle bana ihtiyacın olan herzaman yanında olacağım.

-Sağol küçük dostum.Beni gerçekten mutlu kıldın.EE napıyorsun bakalım görüşmeyeli? Ne işin var bu saatte buralarda?

-Canım çok sıkkın rüzgar.Bütün yaşadıklarımın yanında,şimdide şu afromaid çıktı karşıma?

Rüzgar alaycı bir dille?

-Bak sen,o ufak kız 21 yaşına gelmiş mi ki diye sordu.

Çocuk,ne yani sen o kızı tanıyordun ve olacakları biliyordun ama bana hiç bahsetmedinmi diye sordu biraz kızgın bir dille.

-Küçük dostum,bütün bunları söylesem bana inanırmıydın ki? Hem ben o küçük kıza söz vermiştim sana,ondan bahsetmeyeceğime dair.ee nasıl buldun bakalım bizim güzel afromaid imizi?

-Çok güzel bir kız,fakat ben şu an kimseyi istemiyorum hayatımda,hem üstelik o bir deniz kızı.nasıl olurda onla bir ilişki yaşarım.

-Küçük dostum.Bu büyük bir karar.Çünkü denizkızlarına aşık olan adem oğulları genelde,akıllarını yitirirler.Devamlı onlarla beraber olmak için denizlerde kaybolur ve en sonunda ya susuzluktun yada denizen gazabından ölüp giderler.Aman sen dikkat et kendine.

Çocuk rüzgara,

-İyide,ben zaten kimseyi istemiyorum ki.Hem başkalarıda mı deniz kızlarıyla beraber oldu?

-Bilmediğin çok şey var dostum,ama öğreniceksin hemde çok yakında öğreneceksin.Fakat şimdilik sadece kendi hayatını düşün.Unutma sen herşeyden once geliyorsun ve denize bağırarak verdiğin sözleri unutma.

Çocuk kızgın bir dille,

-SEN BENİ Mİ DİNLİYORDUN?

-Aslında dinlemiyordum fakat o kadar içten bağırdın ve bizim adımızı kullanarak o kadar derin bir söz verdin ki duymadan edemedim.

Çocuk kararlı bir tonla,

-Evet rüzgar,Ben denizde yaşayacam,denizde sevinip denizde üzülecem.Dünyanın bütün denizlerini görücem.Ve en sonunda denizde ölücem dedi.

Rüzgar,Tamam küçük dostum.Fakat şimdi lütfen eve gidelim ve sen yatıp uyu biraz dedi.

Çocuk ve rüzgar sabahın ilk ışıklarında çocuğun evinin yolunu tutarken.Dünyadaki rüzgara bağlı bütün afetler sona ermişdi….

Monday 8 October 2007

1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3NEFES!!!

Evet dostlar,Baya uzun bir zamandır buraya yazı ekleyemiyorum maalesef.İnanın neden yazamadığımı bilmiyorum.Aslında hazırda olan 2 tane 'rüzgar ve çocuk' hikayesini eklemeye bile taakat bulamadım.Bunu uzun zamandır düşünüyordum fakat zannederim gerçek sebebini yeni buldum.Bana yazma sevgisini aşılayan,her yazdığım hikayeyi yada şiiri paylaştığım.Çok ama çok sevdiğim annanem Ferhunde hanımı 05.10.2007 de kaybettim.Yaşadığı her yılın hakkını dolu dolu veren biriydi benim ananem.Gerçekten hayatından cilt cilt kitap yazılabilecek,tecrübelerinden senelerce faydalanabilinecek bir insan dı.

Bu yazıda konumuz ölüm! üstelik çok yakınımın ananemin ölümü.Beni tanıyan çoğu kişi bilir.Ben yılda en az 1 kişiyi toprağa veririm.Üstelik bu işi yaparken genelde başından sonuna kadar her devresinde bulunurum.Fakat ananemin ölümü biraz daha değişik oldu.Olayın cidden çok farklı bir boyutundan başlayarak bu süreci yaşadım.
Ananem geçen seneki hastalığından sonra evine çıktı ve inanın 11 ay boyunca son 10 yılının en güzel dakikalarını geçirdi.En sağlıklı 10 yılıydı ve ben uzun süre ondan ayrılmayacağımı sanıyordum.Fakat hayat o kadar enteresan ki.İnanın bana HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL!!!

cuma akşamı arkadaşlarla buluşmuştum ve neşeli bir yemekten sonra eve döndüm.Ev halkıyla yaptığımız kısa bir muhabbetten sonra odama geçerek telefonla konuşuyordum ki babamın bana seslendiğini duydum.'Orhan annen çok fenalaşmış karşıya gidelim' annanem bizim karşı apartmanımızda otururdu.25 yıldır hiç ayrılmadık anlıyacağınız.Herneyse, ben üstümü giyindim ve çantamı sırtıma taktım koşarak ananeme çıktım,daha kapıdan içeri girmeden annemin feryatlarını duydum.Sonradan öğrendiğim kadarıyla o dakika vefat etmiş.Yanına gittiğimde oturur vaziyetteydi ve anneme sarılmıştı.DAKSAR(DENİZ ARAMA KURTARMA)ekibinde öğrendiklerimiz ve daha önceki tecrübelerim doğrultusunda yatırarak suni tenefüz ve kalp masajı yapmaya başladım.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes,1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes işin ilginç tarafı annanemin öldüğünü ve yaşı itibariyle bu müdahaleye cevap veremeyeceğini çok iyi biliyordum.Fakat olamazdı,annanem herzaman kurtulurdu.Doktorların kesin öldü dediği gün yoğun bakımdan çıkmıştı taş gibi hastahaneden çıktığında herkesin çok bakım gerekecek demesine inat 11 ay boyunca herzamankinden daha sağlıklı yaşamıştı.Bunları düşündükçe devam ettim.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes,1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3nefes.Bir ara orda bulunan çocukluk arkadaşım cemin ablasına kaç dakika oldu dedim.Titreyerek 5 dakikadır suni tenefüs yapıyorsun dedi.Dayan anane dedim az kaldı ambulans gelmek üzeredir.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes hadi anane gayret et biraz 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3nefes.bir ara gözleriyle bana bakıyor gibi geldi.Gözlerinde sanki napıyorsun bana,neler oluyor der gibi bir soru ifadesi vardı.gözlerinin içine bakmak dahada umutlandırmıştı beni.O sırada nazlıya bağırdım 'su verin bana' midem kalkmıştı ama bunun sebebi annanem değildi 10 dakikadan fazladır suni tenefüs yapıyordum ve bunu yapan herkesin bildiği gibi hızlı solunum yaparken kendi solunumunuzu bozmanızdan dolayı mideniz bulanıp başınız dönebilir.O sırada arkamı döndüm,nazlıdan suyu alıcağım sırada annemle göz göze geldik.Yüzünde çaresiz,umutlu fakat hüzünlü bir ifade vardı.Odadaki herkes bana bel bağlamıştı.Cemin babası ziya amcanın hadi orhan demesi babamın dayan oğlum diye bağırışı annemin yüzündeki ifade ve nazlının titreyen elleri hep bana bağlıydı.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3nefes bir ara annaneme baktığımda sanki şimdi böö diye ayağa kalkıcak sandım.Bu tip şakalar yapmayı çok seven bir insandı çünkü rahmetli.Hatta 1 keresinde sigarayı bırakması için gittiği hipnoz terapisinde terapinin tam ortasında doktoru bööö diye korkutduğu için eski sabıkalıda sayılırdı.Kendine gelip böö diyeceğini düşünerek korkmamak için kendimi hazırladım.Çocukluğumda ellerinde büyüdüğüm ve aynı zamanda ebem olan hatice teyzem orhan 15 dakikadan fazla oldu dedi.Kendisi hemşire olduğu için ne demek olduğunu iyi biliyordu bu 15 dakikanın ve bende iyi biliyordum ama devam etmeliydinm.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes.Tam o sırada uzun ilk yardımlarda çok görünen o sıkıcı olay oldu ve elimin altında kaburgasının kırıldığını anladım annanemin.Gerçi kurtulması daha önemliydi ama şimdi 1-2 ay kırık kaynayana kadar çekicek diye üzüldüm ve kendime kızdım.Ambulans nerde kaldı diye bağırdığım sırada telefon geldi.Direk telefonu alarak hasta şu anda X,20 dakikaya yakındır cqr yapıyorum geldiğinizde elektro şok hazır olsun diyebildim ve devam ettim 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3nefes. normalde 30 set halinde yapılırdı ama annanemin yaşı ve nefes problemi itibariyle 15set yapmak daha doğruydu.1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 3 nefes derken ambulans geldi yukarıya çıkarlarken hadi annane bak ambulans geldi diyerek devam ediyordum fakat artık ihtimal olmadığınıda çok iyi biliyordum.sedyeye koyup aşağı indirdik.Ambulanstaki görevliler çok istemeselerde 2 kere elektro şok yapılmasını söyledim ve hastahane yolunu tuttuk.Hatahaneye tabiki ambulans bizden önce gitmişti.Annem yanımdaydı ve içeri girdiğimizde ben zaten öldüğünü biliyordum.Doktorun odasına yanlız girdim.Doktor başınız sağolsun,siz yapılması gerekenin fazlasını yapmışsınız ama kurtulamadı dedi.Biliyorum doktor hanım zaten 30 dakika önce ölmüştü sadece 1 umutdu dedim.Anneme sölemeliydim ama nasıl söyleyebilirdim ki.Doktora lütfen siz söyleyin dedim.Doktor hanım dışarı çıktığında anneme bakarak beni işaret etti ve elinden gelen herşeyi yapmış dedi.Annem peki şimdi nasıl doktor hanım dedi.Doktor sustu ve yine iş bana düşmüştü.BAŞIMIZ SAĞOLSUN ANNE DEDİM!!. Annem koluma yığıldı.Onu sakinleştirmek için yaptığım her harekette fark ettim ki içimden sayıyorum 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15!!!!

Annem biraz sakinleştiği sırada içeri girdik beraber.İşte karşımızdaydı annanem! yıllardır başımızdan eksik olmayan ve bizim her derdimizi kederimizi paylaşan ANNANEM UYUR GİBİ YATIYORDU.Annemin ağıtları yada odanın dışında ağlayanların sesleri bana çok boğuk geliyordu.Defalarca yaşadığım bu senaryo nedense çok farklı gibiydi.Annanemi morg a indirdim.3 hasta bakıcı ve ben.yine tanıdık olmadan tek başıma!

Morga girdiğimizde rica ettim son kes vedalaşmak istiyorum.Fermuarı açtım ve yanaklarına sarıldım.alnından öptüm ve veda ettim onu.

Eve döndüğümüzde annemin derdine düşmemek elde değildi.Tansiyonu fırlamış tirtir titriyordu.Gece saat 4 e kadar uyumadık ama benim cumartesi yapılması gereken işlerim vardı.Nede olsa her zamanki gibi hastahaneye gidilecek ölüm kağıdı alınacak daha sonra mezarlığa gidip defin işlemleri yapılacak ve pazartesi günü defnedilmek üzere herşey halledilecekti.Yıllardır yaptığım işlemlerdi aslında.Nerde ne yapılacağını çok iyi biliyordum.O gece kendimi çok sorguladım.Acaba yanlış birşey mi yaptım acaba ilk yardım sırasında daha ne yapabilirdim diye sabahı sabah ettim.Fakat gerçekten olması gerekenden fazlasını yaptığımı biliyorum.15 dakikadan sonra kurtulma ihtimali milyonda bir olmasına rağmen ben 20-25 dakika ilk yardım yapmıştım.

İşin trajik ve aynı zamanda ironik tarafı hiç tanımadığım insanları kurtarabilmişken canımın bir parçasını kurtaramamış olmamdı.bu düşüncelerle uykuya daldım.

Sabah yani cumartesi günü bütün işlemler öğlene kadar bitti.Artık pazartesi günü meftayı hastahanenin morgundan alıp gasilhaneye götürmek kaldı.Bu arada bir sürü arkadaş,eş dost arıyor ve baş sağlığı diliyordu.Annanemi kaybettiğim akşam yanımda olan ve bütün müdahaleye şahit olan yakınım beni kenara çekip dediki.'Oğlum seni doğduğun günden beri tanıyorum ve senin annen sayılırım fakat ilk defa senden o gece korktum!' ve devam etti sen gelene kadar herkes de bir panik vardı kimse ne yapılacağını bilmeden ordan oraya koşturuyordu,fakat sen içeri girdiğinde tek kelimyle herkesi düzene soktun.sen annanenle uğraşırken kimse hareket dahi edemedi.Ve orda senin gözlerini gördüm! İLK DEFA BÖYLE BAKTIĞINI GÖRÜYORUM,YILAN GİBİ BAKIŞIN VARDI DEDİ!!' Hakikatende beni iyi tanıyanlar bilir.Kriz anında yanımda olanların beni tek tasfir şekilleridir yılan gibi donuk ve odaklanmış bakışlar!

Annanem o bakışları hiç görmemişti.Ve umarım o gecede görmemiştir!

Haftasonu taziye ye gelenleri ağırlamakla geçti,Ayrıca pazartesi günü yapılacak olan dua yıda organize ettik.En önemlisi annemin yanında ona destek olmakla.Pazartesi yani bugün sabah erkenden.Mezarlığa gittik.Ordan cenaze arabasını alıp hastahaneye gittik.Annanemi morgtan çıkarıp,gasilhaneye gittiğimde annem ordaydı.Yıkamak için girerken bende yanında olmak istedim ama usule aykırı olduğu için yanında kalamadım.Cenaze töreni için musalla taşına yatırdığımızda içimden bu işleri nekadar çok yaptığım geçti.Hergelenin başınız sağolsun demesi aslında çok boş geldi.En önemlisi 'nasılsın' sorusuna nasıl bir cevap vermem gerektiğiydi.NASILSIN! Nasıl olunabilir ki?!!!

Ananemin başında helallik almak için dua ettim.Onu vedalaşırken daha öncekilere yaptığım gibi onunlada bir anlaşma yaptım.Cenaze töreni için saf tuttuğumda başka birşey fark ettim.İslamiyetle o kadar haşır neşir olmama ma rağmen,cenaze namazında okunan er duayı ezbere tekrarlıyordum.Nekadar enteresan diye düşünürken o soru soruldu.Rahmetli ferhunde hanımı nasıl bilirdiniz?,Hakkınızı helal edermisiniz?.Tüm kalbimle helal olsun.BAYAT KUŞUM,HAKKIM VARSA TÜM KALBİMLE HELAL OLSUN!!! Namaz bittikten sonra,tabutu omuzlayıp arabaya götürdük.arabayla mezara gidip tabutu mezara taşıdık.Tabutta kalan baş örtüsünü almaya çalıştığım sırada biri bağırdı 'orhan koş çukura koyuluyor!' istem dışı koştum fakat şimdi soruyorum.O çukura neden tekrar ben girdim.Neden başkası davranmadı ve beni soktular? herneyse bayat kuşumun önce ayaklarını sonrada başını toprağa koydum.Başının altına yastık yapıp üstüne tahta dizdim. dışarı çıktım ve bir kerede orda dua okundu.Yaklaşık 70 kişiydik ve dua bittiğinde kürekle toprak atmaya başladık.Hep bilinen işler hep yapılan işler fakat neden se senaryo değişik geliyor!!!

Şu an eve daha yeni gelip bu yazıyı yazıyorum.Hala telefonla başsağlığı dilekleri geliyor.Bütün bu başsağlığı için arayan eş-dost-arkadaşve tanıdıklara teşekkür ederim.Benim için başka bir ilk daha oldu bu telefonlar sırasında.Geçen sene annanem hastahaneye yattığında telefonla konuştuğum bir arkadaşıma 'doktorlar umut yok diyor' demiştim oda bana 'başın sağ olsun o zaman' demişti. çok vicdansız ve acımasız bir kelimeydi ama o arkadaşıma olan saygımdan susmuştum. Arkadaşım dün tekrar aradı,'başın sağ olsun dedi.' ilk defa aynı kişi bana aynı sebepten başın sağolsun dedi hayatımda.GÜZELİM SEN O DİLEĞİNİ BANA 1 YIL ÖNCE SÖYLEMİŞTİN!! TEKRAR ARAMANA GEREK YOKTU,ÇÜNKÜ O GÜN BENİ BÖYLE TESELLİ ETMİŞTİN ZATEN!!! Yinede sağol.

Ananem hakkında çok uzun bir yazı yazmayı planlıyorum.Bana yazma sevinci veren ve benim annem gibi olan canım bayat kuşum hakkında yazıcağım bu yazıyı burda paylaşmak beni mutlu edecek.

Haberi olan olmayan,cenazeye gelen gelemeyen herkesten allah razı olsun.