Saturday 8 May 2010

fırtına geliyor.

Aklın bir karış havada, işleri yetiştiremediğin gibi. Müşterilerle ilişkilerinde iyi değil. Üstelik iş arkadaşlarında senden şikayetçi. Dikkatini topluyamıyorsun, kimseyle muhabbetin yok. Kendine gelmezsen seni işten çıkartmak zorunda kalacağım.

Sana diyorum! cevap versene bana! nereye daldın yine?!

Patronunun sözleriyle biranda kendine gelen çocuk

-Haklısınız efendim, kusura bakmayın. Bir süredir kendimi iyi hissetmiyorum ama söz toparlanacağım dedi ve konuşmanın bitmesini beklemeden müsadenizle diyerek odadan çıktı.

Of allahım, nekadar da berbat bir konuşmaydı! üstelik şikayet edilen sadece benim! benim şikayet etmeye hiç hakkım yok çünkü yaşamak için bu lanet işe muhtacım! diye düşünürken kendine bir çay alıp masasına oturdu.

Masasına doğru gelen serabın silüetiyle irkilip kafasını kaldırdı.

Serap
-Vay vay vayy, yelkenci arkadaşımız yine fırçayı yedi sabah sabah. Söylesene hersabah bu adamın bağırtısı ile güne başlamaktan usanmadın mı?!

Çocuk
-Usandım ama ne yapayım, muhtacım bu işe biliyorsun

Serap
-İyide hiç muhtaç gibi çalışmıyorsun. Daha çok geçici bir işmiş gibi, zaman öldürür gibi yapıyorsun işlerini.

Çocuk
-N yapayım serap? hayatım boyunca bu allahın cezası işyerinde ve uymam gereken milyonlarca aptal kuralla yaşamayı nasıl kabullenebilirim ki?

Serap
-Neymiş o uyman gereken milyonlarca aptal kural? İşini yapma mecburiyeti gibi mi? diyerek hafifçe tebessüm etti.

Çocuk
-Hayır!. her sabah tıraş ol. fiyatı maaşının yarısı kadar olan ayakkabıları giy. Maaşının diğer yarısıyla aldığın takım elbiseyi giy. Muhakkak 2 ayda bir telefonunu yenile.Bunun gibi kurallar bana sıkıcı ve katlanılmaz geliyor.

Serap
-Ne o yine anarşist damarın kabardı?

Çocuk
- Haksızmıyım ama? istemediğin şeyleri yaparak nasıl işini severek yapabilirsin ki?

Serap
-Seni anlayamıyorum, güzel kıyafetler giymenin, kendine bakmanın, kaliteli yerlerde yemek yemenin, araba almanın neresi kötü ki?!

Çocuk
- Aslına bakarsan kötü olan bunlar değil.

Serap
- Ee daha ne?

Çocuk
-kötü olan bunlar olmadan saygı görememek! bunlara sahip olmadan işyerinde herkesin sana öcü gibi bakması. Çevrendeki insanların seni serseri olarak görmesi! dedi ve devam etti Mesela bir işyerine başvurdun, eğerki takım elbisen kaliteli, ayakkabın gıcır gıcır değilse, seni işe alacak olan kişi seni yemekyediği yada eğlendiği biyerlerden hatırlamıyorsa,telefonun kameralı değilse, işe girmen imkansız! Oysa zaten işi olmayan birinin bukadar pahalı eşyaları alması mümkün değil! bu saçma değilmi sence?

Serap
-Tamam dediklerinde haklı olabilirsin belki, ama bak sen işe girmişsin. Şimdi neden kazandığın paraları harcamıyorsun?

Çocuk
-Harcamıyor değilim. Sadece başkalarının istediği gibi harcamadığım için, harcamıyormuşum gibi geliyor size. Kameralı cep telefonum yok çünkü, eğer onu alırsam biyerlere gitmek için param olmayacak yada fazla mesai yapmak zorunda kalacağımdan zamanım olmayacak bu yüzden de zaten fotoğraf çekemeyeceğim. Pahalı kıyafetlerim yok çünkü onları karşılamak zorunda olduğum için katılmam gereken toplantılarda giymem gerekmiyor. Pahalı yerlerde yemek yemiyorum, çünkü oralarda yemek yiyen diğer adamlarla ahbap olup, pahalı restoranların hesaplarını ödeyebilmek için iş koparmam gerekmiyor. Yani anlayacağın baştan mecburiyetleri eliyorum. Anlıyormusun beni?

Serap
-Aman aman iyi, sen şimdi tuvaletede gitmezsin, nede olsa yemek yemen gerekmez böylelikle.

Çocuk
-Off serap yaa, tabii ki benimde mecbur olduğum şeyler var. Konuyu çarpıtma allah aşkına.

Serap
- Ne gibi şeyler mesela? hem sen bu dünyadaki en pahalı sporlardan birini yapmıyormusun? hala boşa para harcamaktan nasıl bahsedersin?

Çocuk
- Yelken dünyanın en pahalı sporlarından biri olabilir, ama denizcilik parayla alakalı değildir serap. Çok az paraylada yapılabilir.

Serap
-İnsanın senin ki gibi fındık kabuğu kadar bir külüstür ü olursa onun adı denizcilik olmaz canım! beni gezmeye çıkardığında batacaz sandım! oysa bak cengiz bey 20 metre yatıyla geziyor herhafta sonu, üstelik parkettmesi zor olduğu için kaptanda tutmuş kendine. Ee tabi bütün bunlar için para gerekiyor...

Çocuk
- Serap bikere ona parketme denmez, karaya bağlanmak denir. İkincisi eğer teknemi başkası kullanacaksa ben neden para harcayayım ki? asıl amaç yelken yapmak, dümen tutmak değilmi? 20 metre kısmına gelince, ben onun yarısı kadar tekneyle dünyayı dolaşırım. Cengiz beyse o koca tekneyle marinadan çıkıyor, adaya gidiyor. Teknenin 3-4 kamarası var ama birini bile kullanmıyor!

Serap
- Amaaan senle laf yarıştıracak değilim. Ama senin külüstürle şu an egede olsan çoktan boğulmuştun. Hoş 20 metreyle de tutunamaz ya insan bu fırtınaya!

Çocuk
- Ne fırtınası Serap?

Serap
- Oo birde denizci olacaksın! haberin yok! egede geceden beri fırtına var, bütün televizyonlar gösteriyor. Daha önce bukadar şiddetli bir fırtına olmadığı söyleniyor, hatta hortum bile çıkmış. Yat kalk dua et denizde olmadığına...

Çocuk okkalı bir küfür sallayıp hemen internetten haberler baktı. Evet serabın dedikleri doğruydu. Egede çok şiddetli fırtına vardı ve buyüzden 1-2 yat batmıştı. Hemen denizci sitelerine girdi. Herkes fırtınadan bahsediyordu ama belirtileri farkedildiği için fırtına başlamadan uyarılar yapılmıştı. Bu kadar şiddetli bir fırtınanın belirti göstermesi çok büyük şanstı.

Rüzgar neye kızdı acaba diye düşündü çocuk. En son görüştüklerinde morali iyiydi hatta ona güzel bir tekne almasında yardımcı olacağını söylemişti.Gerçi aradan epey zaman geçmesine rağmen ses seda çıkmamıştı ama.

Bu düşünceler içindeyken masasındaki telefon çaldı. Arayan patronuydu ve işleri soruyordu. günün geri kalan kısmında bitirmesi gereken işleri yetiştirmeye çalıştı ve ucu ucuna yetiştirebildi.

No comments: