Sunday 25 February 2007

Eskilerden Bir Yazı Bu Defa

6 gün olmuş yazmayalı buraya.Bu süre zarfında bir sürü hadise oldu,bir ton hikaye yaşandı fakat şöyle bir dönüp baktığımda aslında hayat hep aynıydı.Madem hayat aynı,bakın bugün size eskilerden bir yazı yazayım.Güzel günlerde yazdığım,yanlızken bile çift olduğum günlerde yazdığım,umutlarım hayallerim ve tutkularımı 2 kişilik yaşadığım günlerde yazdığım bir yazı!

Komik ama gerçek bir çok etkisi var denizin insana;kendimde gördüğüm değişiklikler o kadar ilginç,ve bir o kadar çok ki şaşmamak,hayret etmemek mümkün değil.Ben daha önce kara hayatı yaşıyordumgayet tabii.Kara hayatında herşey mükemmel olmalı nedense(?)Çamaşırmakinesinin yıkama kapasitesinin en fazla olanı,buzdolabınızın mutlaka no-frost olma zorunluluğu,otomobilinizde elektronik klima mecburiyeti,beş artı bir home theatre sistemli plazma televizyon hakimiyeti içinde yaşanan,ve başkalarının dayattığı mükemmeliyetçi bir hayat(!)
Bugün ne yaptın sorusuna,yayık bir ağızla hiiçç diye verilen cevabı,tatminkar bulan,bir budalalık düzeninde yaşıyordum işte.Şimdi beş buçuk metre boyunda ve ikimetre kırksekiz santim genişliğinde ES adlı dostumla beraber yaşıyorum.Tamam katılıyorum küçük,ufak tefek biri, ama bana okadar çok şey öğretti ki, boyuna posuna inanamayacaksınız.
Birincisi,Es kızımda çamaşır yıkayamazsınız.Hee eğer çok ihtiyaç varsa hortumdan akan tek kademeli suda bileğinizin yettiği kadar kapasitede çamaşır yıkar,kol kuvvetine göre sıkma çeşidini seçer,rüzgar durumuna göre vardevelaya yada direğe çekerek kurutursunuz.Yanlız uçuş komutuna dikkat edin!,sağlam bağlamazsanız devreye giren bu sistem kurutma esnasında çamaşırları uçuşa geçirerek,bütün emeğinizi boşa çıkarır.Sonra ES kızım hakikaten 'no-frost' dur hatta NEVER-FROST da denilebilir.Çünkü buzdolabı,zaten imkansız platonik bir aşk olma için bile yeterince büyükken bu işin frost'unu çıkarmamak aşikardır! Kara da yaz-kış soğuk su içen ben,ES kızımda sintine(teknenin tabanı) ne soğuk verdiyse onu içiyorum.İşin enteresanı; vallahi şikayetçi değilim.Eh bu gibi durumda manikadan(boruşeklinde hava kapağı) gelen ve elektronik klima tadında içeriye dolan hava fazla lüks,ama o kadarcık da olsun değilmi(?) ES kızım'la en çok sevdiğimiz anlardan birisiyse,gece çökünce havuzlukta 1+0 müzik sistemimizde pili bitene kadar cızırtılı radyo dinlemek.Zaten şu anda böyle bir ortamda bunları.
Eylülün kararsız gecelerinden birinde,kafamı kaldırıp kahinatı seyrettiğimde daha iyi anlıyorum.Neresinin kalabalık,neresinin tenha olduğunu ancak anlıyorum aslında.Biz burada okadar kalabalığız ve karadakiler okadar yanlız ki,anlatmak bile çok güç.Deniz insanları çok acayip yaratıklar aslında.Mesela ortalama 80m2 bir evde yaşayan 4 kişilik bir aileye 4 kişi misafir gelecek olsa,ev ahalisi en az 3 gün kırmızı alarm'a geçer.Salon temizleniryemekler yapılır,kıyafetler yıkanıp ütülenir,camlar silinir.Misafir saati yaklaştıkça terliklerin eksikliği fark edilir ve terlikler aranır,sandalye kıtlığı yaşanır komşudan istenir.Ama o da ne?çocuk üstüne bir şey döker ve leke olur ,eyvah! yedekte temiz kıyafet de yok.Kahretsin neden bu çamaşır makinesi sadece 5kg yıkayabiliyor diye gerginleşen ortamın içine kocayla yapılan kapasitesi yüksek çamaşır makinesi eksikliği kavgası eklenir.Yine komşuya başvurulup temiz gömlek alınır ve en sonunda misafir gelir.
Önce lütfen ayağını çıkartma faslı olur, çıkart-çıkartma derken bir kaç dakika kapı önü muhabbeti olur,bu sırada zorluklar la bulunan terlikler şaşkın bir şekilde giyilmeyi bekler.'yahu madem çıkarttırmayacaktınız ayakkabıları,bu terlikleri neden saklandıkları yerden çıkartıp, rahatsız ettiniz'de denilemez ve misafir odasına geçilir.Yılda en fazla 10 kere sıfatına yakışır davranan misafir odası için tarihi bir gece olan bu gecede,oturma gurubuda, sırf kirlenmesinler diye giydirilen beyaz kefenden 1 gecelik de olsa kurtulmanın,haklı gururunu yaşar.'Çoluk çocuk nasıl?','işler nasıl?' falan filan derken ve erkekler arası devlet meselesi olan 'Ne olacak bu milli takımın hali?' gibi muhabbetler de bitince konuşulacak konu bulamamaktan olsa gerek yemeğe oturulur.3 çeşit meze,3 çeşit zeytinyağlı aperatif,arasıcaklar derken esas yemek de gelir.Veee 'ev de de hiç yemez bu çocuk ama burda nasıl yedi anlamıyorum' mahçupluğuda bitince, göz'ü açlar doyar.Akşam kahvelerinden sonra müsade istenir ve kalkılır.
Tabi ev sahibi ertesi gün,tekrar temizliğe koyulur.Bu normal bir senaryo olabilir belki ama,bakın ES kızımla geçen akşam biz nasıl ev sahipliği yaptık;
Işık üniversitesinden arkadaşım olan,ve bir yıldır göremediğim dansçı arkadaşım Engin telefon açmıştı,zavallı başına geleceklerden habersiz gidelim bir yerlerde içelim dedi.'oğlum gel tekneye hem kızımı görürsün,hemde kafaları çekeriz'dedim zavallıcık 'kızım' lafını gerçekten çocuğum sanmış ki bir çığlık atıp 'ben sana dikkatli ol demiştim'derken tekneyi kastettiğimi söyledim.Daha sonra ise Akdeniz kursundan arkadaşım olan bir diğer Engin aradı tesadüfen.Onada kap gitarı gel dedim.Biz masum 3 lü olarak akşam teknede buluştuk.Hafif yollu bira stoğu da var.O sırada iskelede Anısına teknesinin sahiplerinden Gökhan kardeşimde bize katıldı.Ettik 4.Gitardı muhabbetti derken pontonumuzun(iskele) çapkın(!)(Burcu duymasın) Doktoru müjdat kaptan,yanında Marcel teknesinin güzel kaptanı ve kızı Elif gözüktü.eh onları da ES kızımıza çağırdık ve böylelikle olduk 7.Yumruk meze biralarımızı içip,gitar eşliğinde şarkılarımızı söylerken,GS yelken klübümüzün emektar yelkecisi ve Mekik teknesinin kaptanı Vefik ağbimizde katılınca ettik 8. İçicek tükendikçe Karınca markete müraacat ederek ve marcel teknesinden gelen enfes salataya hücum ederek demlenme faslına geçtik.Şarkılar bitti,Jezabelin kaptanı Müco şiir okudu.İnanın hayatımda duyduğum en güzel şiirdi,Nazımdan dı,Kurtuluş savaşı Destanıy dı.Arkasından Marcel teknesinin güzel bayanları şarkı söyledi.Sonra güncel konular konuşuldu.İçki hiç bitmedi,yemek hiç olmadı,kimse terlik giymedi,Misafir odası mı? O DA NE?(!) Sonra daha derin konulara girmiştik ki,üstümüze yağmur yağmaya başladı.Biz inadına şarkı söyledik.Biralar soğuyor diye sevindik,No-Frost hala platonik bir aşk ama bizler hiç frostlaş mış muhabbetler etmedik!! Herkes dağıldığında ES'e şöyle bir baktım ve gördüm ki; 80m2 ve misafir odası olan bir evde yaşayamadığımız misafir keyfini,havuzluğu 4-5m2 olan ve tek lüksü pilli radyo olan kızım da doya doya yaşadık.Deniz insanı işte bu...
Eylül 2006

Yukarda yazdığım yazının aslında 1 sayfası daha vardı.Çok düşündüm o sayfayı yazıp yazmamayı ama sonunda anladım ki gereğinden fazla değer verdiğim şeyleri buraya yazamam.
Es kızımla yaşadığımız hayattan şu an için ne yazık ki koptuk.Ben ancak haftada 1 hatta bazen 2 hafta da 1 yanına gidebiliyorum.Onun yanındayken bambaşka biriyim,gerçek benim gerçekten mutluyum.Fakat maalesef günümüz sanallaşmış hayatında ve çölleşmiş ilişkilerinde para kazanmak,daha da önemlisi karıyer yapmak isteyen birinin bu hayatı yaşaması hoş karşılanmıyor.HATTA ENGELLENİYOR!

Merak etme ES kızım.Yine seninle köpük köpük dalgalarda yelkenlerimiz şişik umuda doğru koşucaz.Yine seninle özgürce martılarla yarışıcaz.Yine hayatı GERÇEKTEN YAŞIYACAZ...

No comments: