Sunday, 25 February 2007

Eskilerden Bir Yazı Bu Defa

6 gün olmuş yazmayalı buraya.Bu süre zarfında bir sürü hadise oldu,bir ton hikaye yaşandı fakat şöyle bir dönüp baktığımda aslında hayat hep aynıydı.Madem hayat aynı,bakın bugün size eskilerden bir yazı yazayım.Güzel günlerde yazdığım,yanlızken bile çift olduğum günlerde yazdığım,umutlarım hayallerim ve tutkularımı 2 kişilik yaşadığım günlerde yazdığım bir yazı!

Komik ama gerçek bir çok etkisi var denizin insana;kendimde gördüğüm değişiklikler o kadar ilginç,ve bir o kadar çok ki şaşmamak,hayret etmemek mümkün değil.Ben daha önce kara hayatı yaşıyordumgayet tabii.Kara hayatında herşey mükemmel olmalı nedense(?)Çamaşırmakinesinin yıkama kapasitesinin en fazla olanı,buzdolabınızın mutlaka no-frost olma zorunluluğu,otomobilinizde elektronik klima mecburiyeti,beş artı bir home theatre sistemli plazma televizyon hakimiyeti içinde yaşanan,ve başkalarının dayattığı mükemmeliyetçi bir hayat(!)
Bugün ne yaptın sorusuna,yayık bir ağızla hiiçç diye verilen cevabı,tatminkar bulan,bir budalalık düzeninde yaşıyordum işte.Şimdi beş buçuk metre boyunda ve ikimetre kırksekiz santim genişliğinde ES adlı dostumla beraber yaşıyorum.Tamam katılıyorum küçük,ufak tefek biri, ama bana okadar çok şey öğretti ki, boyuna posuna inanamayacaksınız.
Birincisi,Es kızımda çamaşır yıkayamazsınız.Hee eğer çok ihtiyaç varsa hortumdan akan tek kademeli suda bileğinizin yettiği kadar kapasitede çamaşır yıkar,kol kuvvetine göre sıkma çeşidini seçer,rüzgar durumuna göre vardevelaya yada direğe çekerek kurutursunuz.Yanlız uçuş komutuna dikkat edin!,sağlam bağlamazsanız devreye giren bu sistem kurutma esnasında çamaşırları uçuşa geçirerek,bütün emeğinizi boşa çıkarır.Sonra ES kızım hakikaten 'no-frost' dur hatta NEVER-FROST da denilebilir.Çünkü buzdolabı,zaten imkansız platonik bir aşk olma için bile yeterince büyükken bu işin frost'unu çıkarmamak aşikardır! Kara da yaz-kış soğuk su içen ben,ES kızımda sintine(teknenin tabanı) ne soğuk verdiyse onu içiyorum.İşin enteresanı; vallahi şikayetçi değilim.Eh bu gibi durumda manikadan(boruşeklinde hava kapağı) gelen ve elektronik klima tadında içeriye dolan hava fazla lüks,ama o kadarcık da olsun değilmi(?) ES kızım'la en çok sevdiğimiz anlardan birisiyse,gece çökünce havuzlukta 1+0 müzik sistemimizde pili bitene kadar cızırtılı radyo dinlemek.Zaten şu anda böyle bir ortamda bunları.
Eylülün kararsız gecelerinden birinde,kafamı kaldırıp kahinatı seyrettiğimde daha iyi anlıyorum.Neresinin kalabalık,neresinin tenha olduğunu ancak anlıyorum aslında.Biz burada okadar kalabalığız ve karadakiler okadar yanlız ki,anlatmak bile çok güç.Deniz insanları çok acayip yaratıklar aslında.Mesela ortalama 80m2 bir evde yaşayan 4 kişilik bir aileye 4 kişi misafir gelecek olsa,ev ahalisi en az 3 gün kırmızı alarm'a geçer.Salon temizleniryemekler yapılır,kıyafetler yıkanıp ütülenir,camlar silinir.Misafir saati yaklaştıkça terliklerin eksikliği fark edilir ve terlikler aranır,sandalye kıtlığı yaşanır komşudan istenir.Ama o da ne?çocuk üstüne bir şey döker ve leke olur ,eyvah! yedekte temiz kıyafet de yok.Kahretsin neden bu çamaşır makinesi sadece 5kg yıkayabiliyor diye gerginleşen ortamın içine kocayla yapılan kapasitesi yüksek çamaşır makinesi eksikliği kavgası eklenir.Yine komşuya başvurulup temiz gömlek alınır ve en sonunda misafir gelir.
Önce lütfen ayağını çıkartma faslı olur, çıkart-çıkartma derken bir kaç dakika kapı önü muhabbeti olur,bu sırada zorluklar la bulunan terlikler şaşkın bir şekilde giyilmeyi bekler.'yahu madem çıkarttırmayacaktınız ayakkabıları,bu terlikleri neden saklandıkları yerden çıkartıp, rahatsız ettiniz'de denilemez ve misafir odasına geçilir.Yılda en fazla 10 kere sıfatına yakışır davranan misafir odası için tarihi bir gece olan bu gecede,oturma gurubuda, sırf kirlenmesinler diye giydirilen beyaz kefenden 1 gecelik de olsa kurtulmanın,haklı gururunu yaşar.'Çoluk çocuk nasıl?','işler nasıl?' falan filan derken ve erkekler arası devlet meselesi olan 'Ne olacak bu milli takımın hali?' gibi muhabbetler de bitince konuşulacak konu bulamamaktan olsa gerek yemeğe oturulur.3 çeşit meze,3 çeşit zeytinyağlı aperatif,arasıcaklar derken esas yemek de gelir.Veee 'ev de de hiç yemez bu çocuk ama burda nasıl yedi anlamıyorum' mahçupluğuda bitince, göz'ü açlar doyar.Akşam kahvelerinden sonra müsade istenir ve kalkılır.
Tabi ev sahibi ertesi gün,tekrar temizliğe koyulur.Bu normal bir senaryo olabilir belki ama,bakın ES kızımla geçen akşam biz nasıl ev sahipliği yaptık;
Işık üniversitesinden arkadaşım olan,ve bir yıldır göremediğim dansçı arkadaşım Engin telefon açmıştı,zavallı başına geleceklerden habersiz gidelim bir yerlerde içelim dedi.'oğlum gel tekneye hem kızımı görürsün,hemde kafaları çekeriz'dedim zavallıcık 'kızım' lafını gerçekten çocuğum sanmış ki bir çığlık atıp 'ben sana dikkatli ol demiştim'derken tekneyi kastettiğimi söyledim.Daha sonra ise Akdeniz kursundan arkadaşım olan bir diğer Engin aradı tesadüfen.Onada kap gitarı gel dedim.Biz masum 3 lü olarak akşam teknede buluştuk.Hafif yollu bira stoğu da var.O sırada iskelede Anısına teknesinin sahiplerinden Gökhan kardeşimde bize katıldı.Ettik 4.Gitardı muhabbetti derken pontonumuzun(iskele) çapkın(!)(Burcu duymasın) Doktoru müjdat kaptan,yanında Marcel teknesinin güzel kaptanı ve kızı Elif gözüktü.eh onları da ES kızımıza çağırdık ve böylelikle olduk 7.Yumruk meze biralarımızı içip,gitar eşliğinde şarkılarımızı söylerken,GS yelken klübümüzün emektar yelkecisi ve Mekik teknesinin kaptanı Vefik ağbimizde katılınca ettik 8. İçicek tükendikçe Karınca markete müraacat ederek ve marcel teknesinden gelen enfes salataya hücum ederek demlenme faslına geçtik.Şarkılar bitti,Jezabelin kaptanı Müco şiir okudu.İnanın hayatımda duyduğum en güzel şiirdi,Nazımdan dı,Kurtuluş savaşı Destanıy dı.Arkasından Marcel teknesinin güzel bayanları şarkı söyledi.Sonra güncel konular konuşuldu.İçki hiç bitmedi,yemek hiç olmadı,kimse terlik giymedi,Misafir odası mı? O DA NE?(!) Sonra daha derin konulara girmiştik ki,üstümüze yağmur yağmaya başladı.Biz inadına şarkı söyledik.Biralar soğuyor diye sevindik,No-Frost hala platonik bir aşk ama bizler hiç frostlaş mış muhabbetler etmedik!! Herkes dağıldığında ES'e şöyle bir baktım ve gördüm ki; 80m2 ve misafir odası olan bir evde yaşayamadığımız misafir keyfini,havuzluğu 4-5m2 olan ve tek lüksü pilli radyo olan kızım da doya doya yaşadık.Deniz insanı işte bu...
Eylül 2006

Yukarda yazdığım yazının aslında 1 sayfası daha vardı.Çok düşündüm o sayfayı yazıp yazmamayı ama sonunda anladım ki gereğinden fazla değer verdiğim şeyleri buraya yazamam.
Es kızımla yaşadığımız hayattan şu an için ne yazık ki koptuk.Ben ancak haftada 1 hatta bazen 2 hafta da 1 yanına gidebiliyorum.Onun yanındayken bambaşka biriyim,gerçek benim gerçekten mutluyum.Fakat maalesef günümüz sanallaşmış hayatında ve çölleşmiş ilişkilerinde para kazanmak,daha da önemlisi karıyer yapmak isteyen birinin bu hayatı yaşaması hoş karşılanmıyor.HATTA ENGELLENİYOR!

Merak etme ES kızım.Yine seninle köpük köpük dalgalarda yelkenlerimiz şişik umuda doğru koşucaz.Yine seninle özgürce martılarla yarışıcaz.Yine hayatı GERÇEKTEN YAŞIYACAZ...

Monday, 19 February 2007

Hayallerinin peşinden koşmak...

Bu hafta çok sevdiğim bir arkadaşım sayesinde tekrar hatırladım hayallerinin peşinden koşmanın ne demek olduğunu.

Naciye benim açıköğretim sıralarından tanıdığım ruhen ve fikren bir o kadar açık olan.100 KİŞİDEN 98 ine benzemediği için sevdiğim bir dostum.Çok ortak yanımız var Naciyeyle,en önemlisi 2 mizde hayallerimizin peşinden koşuyoruz ama şu sıralar ben maalesef biraz ihmal ediyorum hayallerimi!(ben tanıyan bilir bu hayalleri,bilmeyenlerde zamanla öğrenir elbet.)

Her neyse bu hafta EMİT fuarında Naciye nin Aşçılık yarışması vardı ! tabi şimdi diyeceksiniz nerden çıktı bu aşçılık?Naciye tam adam oldu bu kız denilirken adam olmaktan istifa edip,pastacılığa soyunmuşdur üstelik bunun için Malta dan dönmüş,açıköğretim turizm otel işletmeciliği öğrencisi olmuştur.

Tabi şimdi sizde kayış koptu değilmi :D bir kız var Maltada hayatını düzene koymuşken Pastacı olmak istediğini fark ediyor,Geri istanbul'a geliyor,pastacılığı öğreniyor,üniversitede turizm otelcilik bölümüne giriyor ve işin son noktası Bodrum Rixos otelde işe başlıyor.Yani anlıyacağınız ADAM OLAMAMIŞ AMA İNSAN OLMUŞ BİRİ...

Naciye girdiği 4 uluslar arası yarışmadan 1gümüş ve 2 bronz madalya aldı.Gümüş aldığı modern pastasına hayran kaldım ki isteyenler space imde görebilir.Cumartesi günü canlı performansında Naciye yi izlerken onun o mutluluğu beni çok ama çok daha fazla mutlu etti ve birde baktım ki kendimi gördüm.

Ben hep hayallerimin peşinde sürüklenerek nefes aldım;
Başarılı olduğum da oldu olamadığımda oldu.Ama en önemlisi ben umut etmekten ve bu umutlar bu hayaller için çabalamaktan bıkmadım,yorulmadım,usanmadım.Fakat şu aralar sanırım hayata biraz ara verdim.

Kendimden bu kadar bahsetmek bile fazla geldiği için şu noktada kesmek en iyisi sanırım.Ama şunu söylemeliyim yapamaz demesin kimse çünkü YAPARIM...

Hayaller nedir peki?
İnsan'a gerçekten uzak mış gibi gelen ve o yüzden sadece o uzaktaki mutlu anları düşünüp tatmin olunacak birkaç düşüncemi,yoksa gerçekten herşeyi feda edip peşinden inatla koşulması gereken birer amaç mı?

Cevabı 2 yönlü de düşüne bilirsiniz ama eğer 1. şıkkı seçiyorsanız siz hayal etmeye devam edin çünkü elinizde olan sadece o hayal ettiğiniz anlarda yüzünüzde oluşacak yapay mutluluk ve burdan sonrasını okuyarak bundan mahrum kalmayın ...

Naciye sadece düşünerek mutlu olmadı,çünkü biliyordu ki hayaller yaşanmaya değer Çünkü biliyordu ki salt mutluluk insanın kendinden doğar.Bu mutluluğu büyütmek de çaba ve emek ister.

Fakat tabi günümüz keşmekeş hayatında ve maalesef dengesiz sosyo ekonomik dengelerinde bu dediğimi yapmak hiç kolay değil.Biliyorum hepiniz iş yerinize gittiğinizde sabahtan akşama kadar saçma sapan bir sürü insanla muhattap oluyorsunuz,sonra çekilmez bin türlü dertle boğuşuyorsunuz,ay sonunda sizi tatmin etmeyen maaşlarınızı alıp sadece kazandığınız parayı harcamak için aldığınız eşyaların taksidini ödüyorsunuz.

PEKİ NEDEN?

İnsan lar o kadar enteresan varlıklar ki,alt beyinleri bir sorunla karşılaştığı zaman bunu çözmek için siz farkında olmadan bu sorunu çözmek için çalışmaya başlıyor.Fakaat eğer bu sorunun çözümünü bulamazsa o zaman da bu sorunu unutturuyor.Bazen dersiniz ya hiç aklımda değil di şimdi nerden çıktı şu problem diye,işte o aslında meşguliyetini kaybeden alt beyininizin size eski sorunları hatırlatıp hala problem olup olmadığının yoklamasını yapması.

Şimdi soruyorum Neden çalışıyorsunuz? Neden para kazanıyorsunuz, Neden hergün aynı çileyi çekiyorsunuz? Şu an ki konumunuzdan mutlumusunuz? Arkadaşlarınız dan mutlumusunuz? Özlediğiniz ama görüşemediğiniz bir dostunuz varmı? Yarın ödemek zorunda olduğunuz faturayı neden harcadınız? Neden kendinize vakit ayıramıyorsunuz? Neden çevrenizdekilere vakit ayıramıyorsunuz? Neden iyi bir aşk hayatınız yok? Neden daha iyi bir cep telefonu almak istiyorsunuz? NEDEN GÜNDE SADECE 10 SAAT KULLANACAĞINIZ, ONUNDA 7 SAATİNİ UYUYARAK GEÇİRECEĞİNİZ BİR EV SATIN ALMAK İSTİYORSUNUZ?...

Bakın eğer üstteki soruları gerçekten irdeleyerek okuduysanız en az 2 ay alt beğininiz çok ama çok meşgul olacak!! Sorgulamak dehaların haritalarıdır,eğer haritaları doğru okursanız doğru adrese gidersiniz ama okuyamazsanız KAYBOLURSUNUZ!!

Hayallerimizin peşinden gitmeyi aslında hiç bir şey engellemiyor.Tamam saçma sapan sebepler bu hayallere gitmeyi çok zorlaştırıyor, ama boşverin üzerine gidin o zorlukların. belki çözdüğünüz her problemin üstüne başka bir problem doğacaktır Onuda çözmeye uğraşın.Hayat öyle de böyle de mücadele değil mi sanki? hiç olmazsa doğru şeyler için mücadele edin...

Ben tekrar doğru soruları sormaya başlıyorum.
Neden 4 aydır her gece hırsımdan titreyerek uykuya dalıyorum?
Neden teknemde avare yaşamak varken okul-seminerler-iş-workshoplar uğraşıp duruyorum?Sadece çok ama çok kısa bir zamanımı alıcak o an için mi çalışıyorum? Hayır ben sadece amaçlarım için çabalıyorum ee tabi bu amaçlar olurken birileride mort olucak o da işin başka zevki...

Bazen öyle anlar geliyor ki bu amaçlar için o kadar çok problem le karşılaşıyorsunuz ki bıkkınlık geliyor ama o zamanlarda o eski kaptanın dediğini unutmayın
''limana varmaktan değil,yolculuk dan zevk alın!''

Çözdüğünüz her problemi çözmekten mutlu olun hayat ta doğru amaç için boğuşmaktan mutlu olun.Hayata müdahele etmenin gücünden zevk alın.

Ben şu an öyle yapıyorum ve yukarıdaki sorular için yaptığım fedakarlıklardan mutluyum.Amaçlarım için çalışmakdan mutluyum...

Bu arada bu yazı burda yayımlanan 3. yazım ve Sanırım 3 yazıda sitenin adına yakışır oldu.Arkadaşlar provokasyona gelin!! hayatınız için kendiniz ve çevreniz için provoke olun!!!

Son olarak sana çok ama çok teşekkür ederim Naciye.Bana tekrar hayallerinin peşinde koşmanın nekadar önemli ve güzel birşey olduğunu hatırlattığın için,Sonuçta elde ettiğin o mutluluğun hiç bir şeye değişilmeyeceğini tekrar gösterdiğin için.Unutma ben herdaim yanında destek olacağım hayalin ne olursa olsun...

Monday, 12 February 2007

Nedir bu Sıfat Takıntısı Anlamadım Gitti.

Hayatımızın her köşesinde bir sıfat manyaklığımız ver nedense.Mesela dünya uzay çağın da diyoruz ama,3 ülke dışında uzaya canlı gönderen yok! ee gidenlerde geri geliyor orda da bi halt yok.Hayır boşu boşuna uzaya çıkmaya ne gerek var? sen yaşa dünya da paşa paşa,hem uzaya yaptığın yatırımı dünyaya yapta bari yaşanabilecek bir yer olsun!

Uzay çağındayız ama Afrikada her 3 saniyede 1 bir çocuk açlıktan ölüyor!!(bunu söylediğim kişiler şaşırmış kendilerini kötü hissetmişlerdi) Düşünün,hattta yüksek sesle 1-2-3 diyin ve 1 çocuğun öldüğünü hayal edin! şimdide bunu yapabilirseniz 5dk yapın evet 100 afrikalı çocuk açlıktan öldü... SİZ UZAY ÇAĞINDA OLSANIZ NEYE YARAR!

Hayat enteresan sıfat larla doludur.Aslan gibi adam dersiniz ama,ömrünüzde tek gördüğünüz aslan gülhane parkında dejenere olmuş bıkkın bir kedidir... Yada Su gibi kız derler kız iç iç bitmez :D neyse.En güldüğüm şeyde doğuştan verilen sıfatlardır.Örneğin oğlunun ismini mert koyar baba,ama çocuk 20 yaşında gay olmayı tercih eder.

-Ee ismin ne peki şekerim?
-Mert
-YOK YAA, HİÇ MERT GÖRMESEK...

Yada kıza selvi dersin,bücür olur :D

Sıfat lar yerli yersiz.Doğru yanlış herkese yakıştırılıyor.Yada mecbur gibi algılanıyor.

En çok yapılan hata tabiki sevgi konusunda(baştan beri bu an için sabrettiğinizi biliyoruuum,eh kuyruk acınız var normal :D )
günümüz dejenere ilişkilerinde çok rastlanan bişey

-çıktığım kız (beraber dağa çıktıkta,nasıl güzel tırmanıyor bir bilsen.zıplaya zıplaya :D )

Yada birlikteliğin ilk günlerinden itibaren hemen ,hayatım,aşkım,canım demeler ya bi dur bee, az bi dur 25 yıldır yaşıyorsun 2 günde tüm hayatın nasıl oldu.hem diyelim oldu, e o kız 15-16 ay sonrası sen ona sıfat üstüne sıfat eklemişken.kendine pek nahoş bir sıfat ekleyerek senin hayatını karartıcak ya!!!

Aslında sıfatları; itilmeye güdülenmeye alışmış,devamlı edilgen olan zavallı insanlar yüzünden bukadar çok hayatımıza koyuyoruz.Erkek arkadaşın nasıl biri cevabına,teknesi var arabası var evi var ZENGİN yani Hem bilmem ne okulunda master yapmış ve Süper bir işi var paraya para demiyor cevabını vermek isteyen bayanlar.SIFAT ilişkisi yaşamayı çok istiyor.Girdikleri aile ve arkadaş çevresinde,O aslında ideal çocuğun kız arkadaşı olmak isiyor.

AMA DEDİK YA HİÇ BİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL!!!

benden AŞKIMI betimlemem beklense ki şu an öyle biri yok! ben 3 sıfat takmak isterim

ÖZGÜR
MUTLU
HERTÜRLÜ FEDAKARLIĞI YAPACAK KADAR BENİ SEVİYOR...

Aslında bu 3 ü yeter bana ama bu 3 ünü bir araya getirmek o kadar zor kii,
insanlar kolaya kaçıp başarılı falan filan safsataları yapıyorlar.

ben göreceli kavramların esiri olmayı aptalca buluyorum çünkü.
zengin kimdir? billgates ten zengin olan mı yoksa komşumdan zengin olan mı??!!

yada başarılı kimdir?
oxford mezunu mu? boğaz içi mezunumu?
dipnot billgates bilgisayar mühendisliğinden ayrılmıştır ve bence başarılıdır...

Hayat tezatlarla paradokslarla doluyken nasıl herkesi bir sıfat tarlasında balyalara sığdırabiliriz ki?

Evett bunun da kolayı bulundu kartvizit...
İş hayatında yazılı evrak a olan talep son 10 yılda %25-30 azalmışken
kartvizite olan talep %15 artmış

bir düşünün neden?

Artık insanlar kartvizitleriyle değerlendiriliyorda ondan tabi.

Şu an için lojistik sektöründe çalışıyorum o yüzden benden dinleyeceğiniz yeni yaşanmış hikayeler kendi dalımda olacak tabiyatıyla.

Geçenlerde bizim şirketin çok başarılı şöförlerinden(bir kamyon şöförü ayda binlerce kazanıyor
haberiniz olsun) konuşma sırasında beklemediğim bir hareket gördüm.Bakın adam gerçekten ingilizce falan bilmiyor,sadece 10-15 işine yarayan kelimeyle idare ediyor.Konuşma sırasında bana kartını verdi!! tam şok halini en içten yaşarken kartı okuyunca taş gibi kaldım.Adamın title ı Move Cordinator (taşıma koordinatörü).Ya adam bildiğin kamyoncu ve o kadar ezilmiş ki bu kelimenin altında gitmiş bilmediği bir dilde sıfat koymuşkartına hemde MOVE CORDINATOR

Ee gerçi fahişeden model,çengiden showgirl,yalancıdan siyasetçi olursa kamyon şöföründen de move cordinator olur maalesef.

Bakın bence insanı insan yapan sıfatlar değildir.Çünkü sıfatlar zaten insan yapısıdır...
Çok yakışıklı bir çocuk dediğinizde siz kendi deneyimlerinizden,kendi yaşam hikayelerinizden örneklemeleri karşılaştırarak buna karar veriyorsunuz ama karşınızdakiler aynı deneyimlere sahip olmayabilirler!

Kamyon şöförü belki Mardin de gerçekten saygı duyulan bir meslekken siz İstanbulda yaşadığınız için hakir görme yanılgısına sahip olabilirsiniz.

Bir kıza hayatım diyip değer verdiğinizde belkide gerçekten ondan binkat iyi kızlara haksızlıkda yapıyor olabilirsiniz ki bu hatayı bende yaptım.

Ben artık toplumun bana direttiği sıfat mecburiyetleriyle uğraşmak istemiyorum,
Örneğin yol bilgi tabelalarında F.Sultan Mehmet köprüsü AKICI yazısını görmek istemiyorum.Orda
F.Sultan Mehmet köprüsü İNCİN TOP OYNUYOR yazsın!!!

UNUTMAYIN HİÇ BİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL!
bizler aslında sadece görmek istediğimiz şekilde görüyoruz olayları ve kişileri.Ama en önemli yanılgımız gördüklerimiz aslında kendimizin hatta içinde bulunduğumuz toplumun klişeleşmiş,katılaşmış,kurallaşmış deneyim kırıntıları!!!

Thursday, 8 February 2007

İdeallik ve Gerçekler

Ana düşünce 'Gördüğün Şeyler Gerçekmi?' sözü olunca illa ki ilk yazıda bununla ilgili olmalıydı.

Doğduğumuzdan beri etrafımızda birtakım hadiseler yaşanıyor.Öyleki bazı zamanlarda yaşananlarmı gerçek yoksa idealler gerçeklemi karıştırılıyor anlayamıyoruz.İnsanlar nedense hep olması gerekeni yaşamak ister.Bende böyle bir ailenin çocuğu olarak böyle bir çevrede büyüdüm;

-Hani geceliyin tırnak kesilmez diyen büyüklerden hayatı öğrenmeye çalışdım.(Yav sabahın körü kalk, okula git,eve gel ödev yap,yemek ye ee işte yine gece oldu.Ne yani kesmiyim mi tırnaklarımı? Cadı gibi mi olayım?)

İşte hep idealler bize gerçekmiş gibi lanse edildi.Bir düşünün, Tabiki gecenin kör karanlığında mum ışığında tırnak kesilmez.Maazallah biryerini kesersin o karanlıkda,fakat artık elektrik icat edildiiii,kasmaya ne gerek var sabah erken kalkıp tırnak kesmek için.Git tuvalete kes saat kaç olursa olsun.Hem hijyendir...

Revizyona girmemiz lazım artık.Çünkü yaşadığımız hayatın çoktan 50.000 bakımı geldi!

Mesela bayanların neden sokakda sigara içmesinin yanlış anlaşıldığını anlayamıyorum! Kesin bunun altında Nuri Alço filimlerindeki vamp kadınlarla alakası vardır.Oysa iç Bacım sen sigaranı doya doya.Nevar yani,sokakta öpüşmeye alıştı insanlar ama hala bayanın sigara içmesi yanlış öylemi??

İdealler'e nekadar yaklaşırsak o kadar mutsuz oluyoruz aslında.Bakın size bundan çok değil 15 yıl önce köşesiz bir oda deseler şok olurdunuz.Hatta öyleki demin cümle içinde kullanınca bile anlamsızmış gibi geldi bana :D ,Neyse hani evin odaları olurya işde o odaların köşesi olmasa,köşe yerine eğriler olsa,oval e yakın olsa.15 yıl önce OLMAZ öyle şey diye bağırır çağırırdınız.Hatta belki şimdi bile ters geliyordur.Ama 3 yıl evvelin tredn'i Fang Shui(umarım adını doğru yazmışımdır) diyor ki; köşeler insanlara huzursuzluk verir!,evinizde mümkün olduğunca az köşe kullanın yada köşeleri kapayın diyor.(EH Türk bebesi'ne burnunu sıktıran meşhur başkan da huzuru Oval ofisde bulmamışmıydı sanki :) )

-İdeal eş (bayanlar için) evde oturan,yemek yapan,temizlik yapan,çocuğuna bakan ve akşam kocasının gelmesini bekleyen kadın olarak yansıtıldı eskiden beri.Ama kazın ayağı öyle değil.
unutmayın bayanlara oy hakkını birçokülkeden önce tanımış toprakların çocuklarıyız.Ama gerçek gibi görünen idealler yüzünden annelerimiz,nenelerimiz neler çekti bir düşünün...

GÖRDÜĞÜN ŞEYLER GERÇEK Mİ? derken sadece bu idealler meselesine takık değilim aslında.

Hayatta hep bişeyleri bir takım kalıplara koymaya çalışıyoruz ve bu sebepten mutsuz oluyoruz.Ben çok da olmasa sanırım biraz geç anladım bunu.
İNSANLIĞIN SIFAT SORUNU VAR!

Bir sonraki yazımın başlığıda çıkmış oldu burdan.


*gerçekten sıfatları doğru kişilere doğru şekilde kullanıyormuyuz?

*bu sıfatlar lazım mı?

*sıfatlarmıdır bizi biz yapan yoksa biz mi sıfatlara anlam katıyoruz?

*ZİNCİRLEME SIFAT TAMLAMASI NEDİR?


gibi konulara sonraki yazıda değineceğiz.
Hayde kalın sağlıcakla ve unutmayın HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL.